Geldi Gevende’nin üçüncü curcunası Kırınardı!

Gevende, bir büyülü gerçek kolektifidir ve onların her curcunası (biz dünyamızda albüm de deriz) bir başka serüven, bir başka yolculuktur. Kırınardı, işte bu yolculukların üçüncüsü. Yine büyülü, yine gerçek! O bildiğimiz Gevende tınısından, yeni bir de sesle, yeni bir masal…

GEVENDE – KIRINARDI (17 ŞUBAT 2017)
Baykuş Müzik

Hey, hey! Sevgili dostlar, belki bi’ gün dost olur düşmanlar… Hepiniz!.. Biliyorum; siz de mutlaka sınırsız ülkelerde yürümüş, duraksız nehirlerde yüzmüş, uçan atlar ve tok Afrikalılar görmüşsünüzdür. Sizin de adınız mutlaka bir gün haymatlos olmuştur, siz de mutlaka her dili anlamış, her dili birbirine katmışsınızdır… 

Yok, hiç öyle şeyler yaşamadım diyorsanız, Gevende’yi bulun. 

Gevende düşsel bir tüneldir. Size müzik grubu olduklarını söylerlerse inanmayın. Gevende, tüm tarihlerin; ölümleri ve doğumlarıyla, zulümleri ve kurtuluşlarıyla, savaşları ve barışlarıyla, aşkları ve karasevdalarıyla, açlıkları ve tokluklarıyla, acıları ve neşeleriyle sonsuzluğa vardığı o tünelin adıdır. Hem gerçektir, hem de sihidir; Gevende, bir büyülü gerçek kolektifidir ve onların her curcunası (biz dünyamızda albüm de deriz) bir başka serüven, bir başka yolculuktur. 

Eğer Gevende’yle çoktan tanışmışsanız, üçüncü curcunaları Kırınardı (2017) artık çıksın diye zaten ağaçlara çaput bağlıyor, dua ediyor ya da çeşitli totemler yapıyordunuz – müjde: Kırınardı çıktı!

Eğer Gevende’yle henüz tanışmamışsanız ama sihirli bir serüvene çıkabilecek kadar cesursanız… işte tam zamanı – müjde: Kırınardı çıktı!.. 

Epeydir bekleniyordu; Gevende uzun aralıkları seviyor. İlk albüm Ev, 2006 yılında çıkmış; ikincisi Sen Balık Değilsin Ki, tam beş yıl sonra, 2011’de gelmişti. Kırınardı‘ya ise ikincisinden altı yıl sonra kavuştuk. Ama bu beklemelere itirazımız yok. Çünkü her Gevende albümü, demlendikçe demlenmiş geliyor… Gevende dinlerken bir an yoktur ki bir eksiklik, iğretilik bulasınız! Bu hâl, Kırınardı‘da da böyle: Ev ve Sen Balık Değilsin Ki ne kadar kendi dünyalarını kurabilmiş öykülerse Kırınardı da öyle. Dokuz şarkı boyunca insanı dört başı mamur bir serüvenin içine bırakıyor…  

Gevende’yi bilenler, onun nasıl tınladığını da ezbere bilirler. Öyle ki yüz kilometre öteden bile Gevende’nin sesini tanıyabilirsiniz… ama bu demek değil ki Gevende hep birbirinin aynı işler yapıyor; hayır efendim, hayır! Gevende aynı ağızla hep başka öyküler anlatan bir masalcıdır. O ağız, Ev‘de  folk esintileriyle tınlarken, Sen Balık Değilsin Ki‘de daha caz ve rock tınlıyordu. Kırınardı‘da ise yine rock tınılarına bu sefer ambient esintileri eşlik ediyor. Peki, ambient neysiz esmez?.. Doğru bildiniz, synthesizer’sız esmez! 

Kırınardı‘nın Gevende tınısına getirdiği en dikkat çekici yenilik, daha ilk şarkı “Omelas”ta duyup “Aa!” diye bir şaşkınlık nidası fırlattığımız modular-synthesizer. Daha önceki iki albümde yer almayan bu ses, provalar esnasında gruba katılan ve bir süre grupla çalan Tunç Çakır sayesinde girmiş Kırınardı‘ya. Tunç Çakır’ın gruptan ayrılmasıyla da synthesizer’ın başına, trompetiyle her konserde biz Gevendeseverleri mest eden Serkan Emre Çiftçi geçmiş.

Kırınardı’nın açılış parçası “Omelas”, Wendy Carlos’un Switched-on Bach (1968) albümünden beri popüler ve deneysel müziğe büyüsünü katmış bu aletin, synthesizer’ın, Gevende dinleyicisine merhaba’sı… Ursula K. Le Guin’e de bir kısa selam! 

Synthesizer, Gevende dinleyicisine “Omelas” ile merhaba dese de albüm boyunca bence en etkileyici synth kullanımını ikinci şarkı “Tophane’de Güneşli Günler”de duyuyoruz. Burada harikulade viyolaları da es geçmeyelim – Ömer Öztüyen’in eline sağlık. Bu enstrümantal parçayı belki tamamen ambient sınıfına dahil edebilirdik… Fakat üstadımız Brian Eno, öncülerinden olduğu ambient müziği için “İlgi çekici olduğu kadar yok sayılabilir de olmalıdır,” diyor. “Tophane’de Güneşli Günler”in sonundaki synth solosu ise şarkıyı sarmalayan tüm o huzurlu havayı büyük bir tedirginlikle darmaduman ederek aklımızı şarkıya mıhlıyor. Bu ilginç; çünkü o yumuşak ve huzurlu ambient havadan büyük bir tedirginliğe geçiş sert olsa da, çok da ani olmuyor… “Tophane’de Güneşli Günler”, sanki üstümüzde büyüyen bir gölgeyi anlatıyor. 

Bundan sonra synth’in (ağırlık olarak) biraz daha geri çekildiğini duyuyoruz. Yani albümün synth ağırlıklı bir albüm olduğunu söyleyemeyiz. Ama o hep orada ve Kırınardı‘nın özgün tınısını kuran unsurların başında geliyor. 

Albümün üçüncü şarkısı “Sessiz Gibi Bir Yer” muhtemelen Kırınardı‘nın en çok dinlenen şarkıları arasında “Ağlaya Ağlaya” ile birlikte başı çekecektir. Sen Balık Değilsin Ki albümünün tınısından el almış, nakaratı Türkçe gerisi Gevendece bu şarkı şahane ve biraz da 70’leri andıran bir synth solosu içerse de, Gökçe Gürçay’ın davulları şarkının asıl motoru… Kırınardı‘nın bir diğer popüler olma adayı parçası “Ağlaya Ağlaya” ise Ahmet Kenan Bilgiç’in vokaliyle vücut bulan, Serkan Emre Çiftçi’nin trompetiyle ruhuna kavuşan bir Gevende balladı ve albümün tamamı Türkçe olan tek şarkısı. 

“Ağlaya Ağlaya”nın ardından gelen “Ters Okyanus”, benim için “Tophane’de Güneşli Günler” ve “Sessiz Gibi Bir Yer”den sonra Kırınardı‘nın en sağlam şarkısı. Aslında şarkının adını ilk gördüğümde Ev albümündeki “Okyanus Düğünü” şarkısının bir versiyonu olmasını dilemiş, belki tersten çalmışlardır, diye düşünmüştüm. Dinleyip böyle olmadığını görünce başta bir hayal kırıklığı yaşadım, ama sonra her dinleyişimde şarkı daha çok içine aldı beni – yavaş yavaş büyüp, öfkeyle dağılan bir okyanus dalgası gibi!

Kırınardı‘nın son iki parçası “Domino” ve (tekli olarak da yayınlanan) “Vertigo” ise albümün en rock tınlayan parçaları olarak dikkat çekiyorlar. “Domino”da bir Tool havası  sezilmiyor değil. Okan Kaya’nın bas performansının yanında güçlü gitarlar ve arada bir mevzuya dahil olan synth, insanı üç dakikalığına esir alıyor; ama nasıl bir esaret!.. Çıkıp sokaklarda koşasınız geliyor – koşmaya esaret! Aynısı “Vertigo” için de geçerli. İki şarkı da tekrar eden ve birkaç dinleyişten sonra insanın zihninde dönüp duran birer melodi içeriyorlar. Ahmet Kenan Bilgiç’in bu iki şarkıdaki vokal tarzı da aynı. Bu açıdan, “Domino” ve “Vertigo” birbirinin kuzeni iki şarkı diyebiliriz… Birini seven diğerini de sevecektir – elde var iki! 

Yazıyı bitirmeden önce, değinmediğim iki şarkıdan da kısaca bahsedeyim: Albüme adını veren “Kırınardı”, bence diğer şarkılara göre bir nebze zayıf kalmış, ağır bir parça… Yine de, birbirinin peşi sıra konuşan viyola ve trompete kulak kabartmalı; nefis cümleler kuruyorlar! “Kırınardı”nını ardından gelen “Saroyan” ise Bitlis’ten Birleşik Devletler’e göç eden bir ailenin oğlu olarak doğan Ermeni asıllı ABD’li yazar William Saroyan’a bir selam sanıyorum… Güzel selam, herkese böyle selam nasip olsun! 

Efendim, ta en başta ne dedik: Gevende, bir büyülü gerçek kolektifidir ve onların her curcunası (biz dünyamızda albüm de deriz) bir başka serüven, bir başka yolculuktur. Kırınardı, işte bu yolculukların üçüncüsü. Yine büyülü, yine gerçek! O bildiğimiz Gevende tınısından, yeni bir de sesle, yeni bir masal… Bir grubun üç albüm çıkartıp üçünde de dinleyicisini şaşırtması ve heyecanlandırması kolay iş değildir. Gevende işte bu yüzden müzik tarihimizde hayırla anılacak, daima ayrıcalıklı bir yere sahip olacak.   

Eh, haykıralım o zaman: Yaratıcı kuşun göğünden hiç eksik olmasın, çok yaşa Gevende!