Pazar Şarkıları #17 “Konuk: Stoya”

İLLÜSTRASYON/KAPAK GÖRSELİ ERDEM BAYRAKÇEKEN

Onu birçoğunuz erotik filmlerinden tanıyorsunuz. Kiminiz model olarak da biliyor olabilir, belki birkaçınız da onu çeşitli sanat galerilerinde görmüştür. Bir rivayete göreyse o aslında gezegenimze Galaksilerarası Kedi Konseyi tarafından Dünya kedileri yalnızlıklarına çare olsun diye gönderilmiştir… Stoya’dan bahsediyorum tabii ki! 

Ben onunla tanışalı iki yıl kadar oluyor. Hep e-posta ile yazışmıştık, geçtiğimiz sonbaharda İstanbul’a gelince ilk defa buluştuk. Beyoğlu’ndaki Ara Kafe’de birer kahve içtik. O gün her şeyden konuştuk sanırım: İstanbul’dan, New York’tan, aileden, arkadaşlardan, sinemadan… Tabii müzikten de konuştuk. Bundan birkaç ay sonra ben Pazar Şarkıları’nı yazmaya başlayınca, Stoya’ya da konuk olmak isteyip istemeyeceğini sordum. Stoya konuştukça konuşan insanlardan değil, ama karşınıza oturunca onu yüzyıldır tanıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz… Bir de konudan konuya atlıyor ki şahsen buna bayılırım! Bu yüzden keyifli bir sohbet olacağını düşündüm. Sağ olsun, beni kırmadı, “Olur, yapalım!” dedi o da. Günler günleri kovaladı, o müsaitken ben meşguldüm, ben müsaitken o meşguldü… derken nihayet bu hafta bir gün ikimize de uydu! Geçtik bilgisayarların başına, açtık Skype’ı…

Şanssızlık: Benim kameram çalışmadı. Ama neyse ki sesim Stoya’ya ulaştı. İnternet falan da kesilmedi. Böylece sorunsuz bir sohbet gerçekleştirebildik. Kısa bir hal hatır sormanın ardından Pazar Şarkıları’na atladık… 

Bilenler vardır, Yugoslav göçmeni bir aileden geliyor Stoya. Sırp kökenli. Bu yüzden bugünkü Pazar Şarkıları’nda hafif hafif Balkan rüzgârları esiyor: Shantel’den “Disko Partizani” ile başlıyoruz, ardından SOHN’dan “Hard Liquor” geliyor. Goran Bregoviç’ten “Bella Ciao” ve Bregoviç’in Eugene Hütz ile yaptığı “Quantum Utopia”yla devam ediyoruz. Mahmut Orhan & Sena Sener’den “Feel” ile de bitiriyoruz!  

Bu haftanın Pazar Şarkıları’nı video olarak da izleyebileceksiniz. Tabii, biraz kısaltmak gerekti video’yu. Altyazı da ekleyemedik maalesef. Ama o video’da olup da bu metinde olmayan hiçbir şey yok. Bir de, video’da berbat İngilizceme tanık olacaksınız, şimdiden özür diliyorum! 

Neyse, daha uzatmayalım ve haydi artık mevzuya dalalım, buyurun Stoya ile Pazar Şarkıları’na!

Not: Deşifrede yardımları için arkadaşım Selcen Gülpembe Güney’e teşekkür etmeliyim. O olmasa ayvayı yemiştim. 

Başlayalım mı senin Pazar Şarkıları’na? 

Evet! Tamam, ilk şarkı Shantel’den “Disko Partizani” olsun. Çok neşeli bi’ şarkı. 

Shantel de Sırp mıydı? Hatırlayamadım.

Ben Türk diye biliyorum?

Yok, sürekli Türkiye’de konser veriyor ama Türk değil.  

Ben hep Türk sanıyordum! (Gülüyor) 

İkinci şarkı da SOHN’dan olsun. Sevdiğim birçok şarkısı var ama “Hard Liquor” başı çekiyor. Bu şarkıyı Jovan Todorovic sayesinde biliyorum… Şarkının klibini o yönetmişti. İzlediğimde klibe de şarkıya da bayıldım, “Kim bu eleman!” diye arattım hemen. Youtube’dan bir iki defa peş peşe çalınca “Şimdi bunu iTunes’ta bulup almam lazım!” dedim zaten. (Gülüyor) 

Üçüncüye gelelim şimdi: Goran Bregoviç’ten “Bella Ciao”! Birkaç farklı versiyonunu dinledim “Bella Ciao”nun. Çoğu da insanı fena hüzünlendiriyordu.

Parçanın kendisini mi seviyorsun yoksa sadece Bregoviç’in yorumu mu hoşuna gidiyor? 

Onun yorumu diğerlerinden farklı olarak çok iyimser. Şarkının hikayesini biliyorsun, İtalyan partizanlar faşistlerle savaşmak için yola düştüklerinde bunu söylerlermiş. Bu yüzden sözleri her şekilde inanılmaz dokunaklı, ama Bregoviç’in yorumunu dinleyince verilen mücadelenin boşuna olmadığını hissediyorsun. Bu yüzden çok güzel. 

Goran Bregoviç

Evet, onun tınısında başkaldırıyı hissedebiliyorsun. Emir Kusturica filmlerini de seviyor musun? 

Aslına bakarsan ABD’de filmlerini yasal yollardan elde etmekte zorlanıyorum. Çünkü bir DVD oynatıcım yok, e iTunes ya da Amazon Prime’dan da satın alamam. Netflix’te de bulunmuyor filmleri. 

Kusturica sinemasıyla Bregoviç müziği arasında hep bir bağlantı gördüm ben. Arkadaşlıkları dışında… Bregoviç bir film yönetmeni olsa Emir Kusturica tarzı bir yönetmen olurdu bence.

Öyle. Geçtiğimiz sene New York’ta çok fazla Sırp taksi şoförüne rast gelmiştim, ama yakın zamanda yeni bir araba aldım. Bir keresinde bindiğim taksilerden birinde radyoda Goran Bregoviç çalıyordu. Donald Trump’ın saçmalıklarıyla dolu seçimlerden sonra, ön koltuğa eğilip de göçmen olduğu apaçacık belli olan birine öylece “Nerelisin sen?” diye sormak istemiyor insan. Boş yere insanları germek istemiyorum. Fakat Bregoviç çalıyordu radyoda ve “Vay, sen de mi Sırp’sın!” durumu oldu. (Gülüyor) Adamda biraz kadın düşmanlığı vardı ama. İlk defa öyle bir Sırp tanıdım aslında… 

ABD’de çok fazla Sırp göçmen yok herhalde, değil mi? 

Biraz New York’ta var, biraz da Chicago’da. Hâlen var mı bilmiyorum ama Pennsylvania’da da varlardı. 

O taksiciyle muhabbetime karşın, aslında Balkan coğrafyasında geçirdiğim onca zamanda bir erkeğin bir kadına uygunsuz şekilde dokunduğunu bile görmedim. Daha doğrusu, New York’a oranla çok daha az gördüm. İstanbul’da da öyle! Instagram’a kedi fotoğrafları yüklediğim günü hatırlıyorsun değil mi? 

Evet, sadece birkaç kedinin fotoğrafıydı ama bir anda ana-akım medyada kendine yer buldu. CNN Türk bile haber yaptı. 

(Gülüyor) Tüm o medya kaosu bir yana, insanlar sokakta beni tanıyor ve fotoğraf çektirmek istiyorlardı, ama çok naziklerdi. Hepsi. O fotoğrafı yükledikten sonra Instagram’da özel mesajlarıma baktım, insanlardan yüzlerce fotoğraf gelmişti. Birini açtım… Biliyorsun, mesajı açtığında fotoğraf flu görünüyor önce, yüklenmesi için fotoğafa dokunup beklemen gerekiyor. Ben de bekledim. Biraz sonra fotoğraf açıldı, ve… adam bana kedisinin fotoğrafını göndermişti! (Gülüyor) O mesajların her birinde ufacık yavru kedileeer, kedilere sarılanlaaar, kedileri besleyenler vardı! (Gülüyor) Çok mutlu hissettirdi o fotoğraflar. 

Ee, Türkiye’ye bir daha gelmeyi düşünüyor musun? 

Maalesef bütün bu gergin politik ortam sakinleşene kadar Türkiye’ye gitmeyeceğime dair anneme söz verdim. Hatta, Belgrad’a gitmek üzere haziran ayına uçak bileti alıyordum ve Türkiye üzerinden aktarma yapmamak için fazladan 200$ kadar bir ücret ödemem gerekti. Ödemeyi yaparken “Gerçekten, göründüğü kadar tehlikeli değil!” diyordum ama bir kere söz verdim işte! 

Annemin endişesini gidermekte bu kadar hevesli olmamın da sebebi var… Çünkü fazlasıyla mesleğiyle meşhur bir insanım, malum. Dindar bir ülkede başıma bir iş gelse “Gitmemesi gerektiğini bilmeliydi,” diyecek. Ben de kendimi aptal gibi hissedeceğim: “Evet, bilmeliydim ama gene de gittim!” (Gülüyor) Gerçi ABD de fena halde Hristiyan bir ülke, en azından hükümet öyle. Ama bir de yabancı dine mensup bir ülkede olduğumu düşün… 

Anlaşılır bir durum. O zaman, hepimizin “Bella Ciao”ya ihtiyacı var diyebiliriz! 

Aynen öyle! Şükürler olsun, son on yılda nasıl organize olup direnebileceğimize ve bu işlerin üstesinden gelebileceğimize dair birçok örneği televizyondan izledik ya da internetten takip ettik. 

Eugene Hütz & Goran Bregoviç

Peki, dördüncü şarkıya geldik. Dört hangisi? 

Gene Goran Bregoviç’ten “Quantum Utopia”. Gogol Bordello’dan Eugene Hütz ile beraber söylüyorlar. Beşinci şarkı ise Mahmut

Orhan’dan “Feel”. Sanırım bu şarkıya olan aşkım geçici, muhtemelen birkaç ay sonra unutacağım. Ama şu aralar çok dinliyorum.

O Türk bak. İstanbul’dayken hiç bir Türk müzisyeni duydun mu, dinledin mi? 

Dinledim sanıyordum ama anlaşılan Shantel Türk değilmiş. (Gülüyor) 

Değil ama Türkiye’de epey seviliyor. Ayrıca müziğinde tanıdık tınılar var. Yani yarı-Türk sayabiliriz. 

Balkanlar’la ilgili bir harika nokta da şu: Her şey iç içe geçmiş. Bazen karman çorman bir hal bile alabiliyor. Mesela bir defasında rakıyla ilgili bir twit atmıştım ve Twitter birbirine girdi… “Rakıyı Türkler icat etti!”, “Hayır, rakı Yunan’dır!” Aman Tanrım! (Gülüyor) 

Öyle… Aslında bunlar hem Türk hem Yunan. Kültürler içiçe geçmiş.

Haklısın. Müzikleri benziyor, dansları benziyor… Mesela “Ederlezi” Romanların bir halk şarkısı ama tüm Balkan coğrafyasında söylenegeldi. Farklı farklı dillerde yorumları var. Hepsini birbirine bağlayan ise St. George.*

Sanırım sona geldik. Öyleyse, bu beş şarkı senin Pazar Şarkılar’ın diyoruz! 

Evet! 

O zaman, okuyucularımıza güle güle deme zamanı geldi…

(Gülüyor) Güle güle! 

 

*: Ederlezi, Hıdırellez’in Romanlarca adı. Sırbistan ve Bulgaristan’da St. George’s Day olarak kutlanıyor. Aynı zamanda “Ederlezi”, Balkan coğrafyasında yaşayan Romanlara ait bir halk şarkısı. Emir Kusturica’nın Time of The Gypsies (1988) filmindeki Goran Bregoviç yorumuyla meşhur olmuştur. 


SHANTEL – Disko Partizani: Shantel Alman’mış, ikimiz de mantarladık sevgili Stoya! Bizim ülkemizde insanlar Shantel’e bayılıyorlar. Hakları var. Neşeli günlerde neşenize neşe katan bir adam Shantel. “Disko Partizani”, aynı adlı 2007 tarihli albümünde yer alıyor. Albümün çıkış parçası, Shantel’in de… 

SOHN – Hard Liquor: “Hard Liquor”, gerçek adı Christopher Michael Taylor olan İngiliz şarkıcı SOHN’un bu yılın Ocak ayında çıkan Rennen (2017) albümünde yer alıyor. 

GORAN BREGOVİÇ – Bella Ciao: İtalyan partizanlar 1943-1945 İtalya İç Savaşı boyunca “Bella Ciao”yu söylediler. “Elveda güzelim!” demek, ama Türkçe’de de dünyanın her dilinde olduğu gibi “Bella Ciao” adıyla söylendi. Goran Bregoviç bu parçayı konserlerinde çalardı, 2012 yılında yayınlanan Champagne for Gypsies albümünde de yer verdi.

GORAN BREGOVİÇ & EUGENE HÜTZ – Quantum Utopia: Gogol Bordello’nun yerinde durmak bilmez adamı Eugene Hütz de Goran Bregoviç’e katılınca ortaya rengârenk bi’ Balkan curcunası çıkmaması sürpriz olurdu! Dans etmek istediğiniz bir gündeyseniz “Quantum Utopia”yı açın. Dans etmeyi bilmiyorsanız bile size öğreter! 

MAHMUT ORHAN & SENA SENER – Feel: Doğrusu, Mahmut Orhan’ı Stoya söyleyene dek bilmiyordum. Halbuki bilinen bir DJ’miş. Eh, tarzım değil pek… Şarkı 2016 yılında yayınlanmış, İstanbul görüntüleri eşliğinde bir klibi de var.