“Jazz” Albümünün 40. Yılı ve Queen

Jazz albümü bir başka açıdan da Queen için bir dönüm noktasıdır. Queen, bu albümün büyük bir kısmını gözlerden ırak, İsviçre’nin Montreux kentindeki ünlü Mountain Studios’ta kaydetmiştir. Bu deneyim gruba o kadar büyük keyif vermiştir ki albüm kaydının ertesinde stüdyoyu satın almışlardır.

2018, Queen severler için güzel bir yıl olacağa benziyor. Queen’in 1978 tarihli Jazz albümünün 40. yıl dönümü oluşunun ötesinde birçok gelişme Queen severleri mutlu edecek gibi görünüyor.

Grubun vokalisti Freddie Mercury, 27 yıl önce aramızdan ayrıldı. Grubun bas gitaristi John Deacon ise Freddie Mercury’nin ölümünden sonra kısa bir süre daha grubun projelerine destek verdi fakat 1997’den sonra aktif olarak müzik yapmıyor. Geriye kalanlardan gitarist Brian May ve davulcu Roger Taylor bu bocalama döneminde daha çok kendi solo projelerine ağırlık verdiler. Fakat geçen yıllara rağmen Queen’in müziği nesilden nesle organik bir biçimde aynı coşku ve heyecanla aktarılıyor. Bu heyecanı hisseden Brian May ve Roger Taylor, Queen markası altında tekrar aktif olarak çalışmaya başladılar. Queen hayranları da bu çabaya büyük bir ilgiyle karşılık verdiler. Geldiğimiz noktada 2018, Queen grubunun hayranları karşısına birçok etkinlik ve materyalle çıktığı yıl oldu. 

Queen hayranları açısından bu yılın en heyecan verici gelişmesi kuşkusuz Queen’in kariyerini anlatan Bohemian Rhapsody filmi oldu. Söz konusu film 2 Kasım’da tüm dünyayla beraber Türkiye’de de vizyona girecek. Bunun haricinde Brian May ve Roger Taylor, Adam Lambert ile birlikte tüm dünyada büyük konserlerde boy göstermeye devam ediyorlar. Ayrıca Queen Productions son birkaç yıldır, her sene düzenli olarak tozlu raflarda kalan yayınlanmamış bazı Queen kayıtlarını elden geçirerek özel seriler halinde yayınlıyor. Çıkan bu eserlerin ciddi bir araştırma, ayıklama ve restorasyon sürecinden geçtiğini söylemek gerekiyor. Bu konuda en önemli katkıyı, Queen grubuyla uzun yıllardır çalışan resmi Queen arşivcisi Greg Brooks ve ses mühendisi/prodüktör Justin-Shirley Smith yapıyorlar. 2018’de Queen Productions’ın hangi eseri yayınlayacağı henüz belli olmadı. Geçtiğimiz sene News of the World albümünün 40. yılı vesilesiyle çok kapsamlı bir box-set yayınlanmıştı. Bu yıl da beklenti 40. yılı olan Jazz albümüne dair bir box-set yayınlanacağından yana fakat yine de kesinleşmiş bir bilgi yok.

Bunların dışında 2018 başında sessiz sedasız bir proje daha hayata geçti: Queen’in bugüne kadar resmi olarak yayınlanmış tüm stüdyo, konser ve toplama albümleri İtalyan DeAgostini firması tarafından yeniden masterlanarak karışık bir sırayla plak formatında yayınlanmaya başlandı. Toplamda 25 farklı albümden oluşan bu setin şu ana kadar sekiz sayısı yayınlandı. Her birinin de içinde İtalyanca hazırlanmış dergiler bulunuyor. Bu serinin en ilginç tarafı da sadece İtalya’daki gazete bayilerinde dergi-plak formatında satılıyor olmaları. Özellikle plak dinleyicisinin ciddi oranda azaldığı 90’ların sonu ve 2000’lerin başında tek baskısı yapılmış bazı albümlerin İtalya’da tekrardan basılacak olması büyük bir beklenti yaratıyor. 

Daha evvel 2015 senesinde Queen’in tüm stüdyo albümleri Bob Ludwig ve Miles Showell işbirliğiyle yeniden masterlanarak 180 gram olarak plak formatında tekrar basılmıştı. Bu albümlerin en büyük özelliği, Abbey Road stüdyolarında ünlü ses mühendisi Bob Ludwig tarafından masterlanmalarıydı. Miles Showell ise bu albümleri artık pek kullanılmayan ve unutulmaya yüz tutmuş “1/2 Speed Mastering” tekniği ile analog olarak plak (lacquer cut) formatında kesti. Bu teknikle, masterlanacak parçayı normaldekinin yarı hızına düşürerek normal hızda duyulması çok zor olan en ufak detaylara bile müdahale edilebiliyor. Bu da pürüzsüz ve dengeli bir duyumu beraberinde getiriyor. Bu açıdan Bob Ludwig tarafından mastering’i yapılmış ve daha sonra 2015’te “Queen Studio Collection” olarak da yayınlanan plakların ses ve basım kaliteleri oldukça tatmin edici. Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan dijitalleşmeyle CD formatında yayınlanan Queen albümlerinde dinamiklerin çok daraldığı tespit edilmişti. 2015 yılında yapılan mastering çalışmalarında şarkıların orijinal dinamik aralıklarında olmasına da dikkat edildi. Miles Showell, Queen albümlerini bu teknikle kesmeye 2005 senesinde A Night at the Opera albümünün 30. yıl özel versiyonuyla başladı.

80’li yıllarda bir Brezilya konseri öncesi Freddie Mercury’ye “Grubun lideri olarak…” diye başlayan bir soru sorulması üzerine Mercury “Ben grubun sadece solistiyim. Bizde lider yok,” diye cevap verecektir. Oluşan bu demokratik ortam grup içinde yazılı olmayan bazı kuralların da devreye girmesini sağlar. 

Biraz da Queen’in kariyer serüvenine ve 40. yılına girdiğimiz Jazz albümünün hikayesine değinmek istiyorum. Her ne kadar Queen denince akla ilk Freddie Mercury gelse de grubun her bir elemanı gerek şarkı yazımı gerek yenilikçi fikirler açısından çok önemli katkılar sağlamıştır. Queen’in hikayesi 1969 senesinde, Brian May ve Roger Taylor’ın vokal/basta Tim Staffel ile kurdukları Smile grubu ile başlar. Queen’in ilk albümünde de bulunan “Doin’ All Right” isimli şarkı da aslında bir Smile bestesidir. Bu süreç içerisinde vokalist Tim Staffel’in arkadaşı olan ve sonradan Freddie Mercury ismini alacak olan Farookh Bulsara, sık sık grubun provalarına gelerek tavsiyeler vermektedir. Smile’ın 1969 senesinde yayınladığı mini albümün başarısız olması üzerine Tim Staffel gruptan ayrılır ve Freddie Mercury yeteneklerinden hep övgüyle bahsettiği Brian May ve Roger Taylor’a beraber grup kurma fikri olduğundan bahseder. Birkaç bas gitarist denemesinden sonra 1971 yılından itibaren John Deacon ile çalışmaya başlarlar. Fakat John Deacon, sonradan birçok röportajında Queen’in Sheer Heart Attack isimli üçüncü stüdyo albümüne kadar projeye inancı olmadığını söylemiştir. Zaten bu aşamaya kadar da şarkı yazımı açısından pek bir katkısı olmadığını görürüz. İlk beste katkısını üçüncü albümde yapan Deacon, ilk hit bestesini de 1975’te dördüncü stüdyo albümü A Night at the Opera‘daki “You’re my Best Friend” şarkısıyla yapar. Deacon, bu şarkıda piyanonun başına geçerek grubun aslında ne kadar zengin bir alt yapıya sahip olduğunu da ispat etmiş olur. Bundan sonra da Queen artık dört üyesinin de ortak olarak beslediği bir proje halini alır. Nitekim, 80’li yıllarda bir Brezilya konseri öncesi Freddie Mercury’ye “Grubun lideri olarak…” diye başlayan bir soru sorulması üzerine Mercury “Ben grubun sadece solistiyim. Bizde lider yok,” diye cevap verecektir. Oluşan bu demokratik ortam grup içinde yazılı olmayan bazı kuralların da devreye girmesini sağlar. Bu kurallardan en önemlisi şarkı fikrini getirenin besteci kredisini alacak olmasıdır. Ayrıca o dönemde tekliler iki yüzde birer şarkıdan oluşuyordu ve Queen’de her iki yüze de gruptan farklı kişilerin şarkıları konuyordu. Bir yüzdeki hit parça ne kadar çok gelir alırsa alsın o tekliden gelen tüm gelirin eşit biçimde ikiye bölünmesi grup içindeki demokrasinin göstergelerinden biriydi. En çarpıcı örneklerden biri de “Bohemian Rhapsody” şarkısının bestecisi Freddie Mercury ile bu teklinin B yüzünde yer alan “I’m in Love with My Car” şarkısının bestecisi Roger Taylor’ın gelen telifi bölüşmek zorunda kalmasıydı. “Bohemian Rhapsody” listeleri ve rekorları alt üst etmişti ama iki şarkının geliri grup içi demokrasi gereği eşit olarak bölünmüştü. Bir diğer kural da şarkı fikrini getiren kişinin şarkının düzenlemesinde ve video klibi çekilecekse konseptinde son sözü söyleyecek olmasıydı. Bu da birçok kez Queen içerisinde tartışmayı körüklemiştir. Bu yetki grup elemanlarınca birçok kez radikal biçimde kullanılmıştır. Genellikle de bu konudan en çok gitarist Brian May mustarip olmuştur. Mesela Jazz albümündeki “Don’t Stop Me Now” şarkısı aslında yoğun bir gitar parçası olarak kaydedilmiştir. Fakat şarkının bestecisi Freddie Mercury, bunun bir gitar parçası olmasını istemez ve miks esnasında piyano partisyonlarını ön plana çıkartıp gitarların daha arka planda bırakılmasını istemiştir. Aynı şekilde “Another One Bites the Dust” kayıtları esnasında besteci John Deacon gitarların olabildiğince minimumda tutulmasını istemiştir. Bir örnek daha vermek gerekirse yine John Deacon “I Want to Break Free” şarkısında kesinlikle gitar solosu istememiştir. Uzun arayışların ardından Queen’in 80’li yıllardaki klavyecisi Fred Mandel efsanevi synthesizer solosunu yazmıştır. 

Freddie Mercury, Mountain Stüdyoları’nda.

Jazz albümüne dönecek olursak; Freddie Mercury ve Brian May’in beste konusunda daha çok katkı sağladığını ve albümün “Bicycle Race”, “Fat Bottomed Girls” ve “Don’t Stop Me Now” gibi hitlerinin de onlardan geldiğini görürüz. Öte yandan Roger Taylor da bu albümün efsane albüm kapağının fikir babası olmuştur. 

Jazz albümü bir başka açıdan da Queen için bir dönüm noktasıdır. Queen, bu albümün büyük bir kısmını gözlerden ırak, İsviçre’nin Montreux kentindeki ünlü Mountain Stüdyoları’nda kaydetmiştir. Bu deneyim gruba o kadar büyük keyif vermiştir ki albüm kaydının ertesinde stüdyoyu satın almışlardır. Bundan sonra da grubun ve üyelerin solo projelerinin birçoğu bu efsane stüdyoda kaydedilmiştir. Ama kuşkusuz bu stüdyoda kaydedilmiş en değerli materyal, Queen’in 1995 yılında Freddie Mercury’nin ölümünden sonra yayınlanan Made in Heaven albümüdür. Zira Freddie Mercury, hastalığının iyice ağırlaştığı 1991 senesinde grup elemanlarından ölmeden evvel söyleyebilmesi için yeni şarkılar yazmalarını istemiştir. Hızlıca yazılan şarkılar altyapılarını çalmaya fırsat dahi olmadan basit sample’lar oluşturularak Freddie Mercury’nin söyleyebileceği hale getirilmiştir. Freddie Mercury ölmeden önce son vokal kayıtlarını 1991 Mayıs’ında bu stüdyoda yapmıştır. Queen’in en hüzünlü şarkılarından biri olan “Mother Love” Freddie Mercury’nin vokal yaptığı son şarkı olmuştur. Hatta şarkının kayıtlarını tamamlayacak gücü bulamamış ve vokallerini Mercury’nin ölümünden sonra Brian May tamamlamıştır. 

Freddie Mercury’nin ölümünün ardından, uzun süre Queen’in prodüktörlüğünü yapan David Richards Mountain Studios’u 1993 senesinde satın aldı. 2013’te David Richards’ın ölümünden sonra da stüdyo, Freddie Mercury adına dünyada AIDS ile savaşmak için kurulan Mercury Phoenix Trust’a devroldu. Mercury Phoenix Trust, 2013 senesinden sonra stüdyonun orijinal halini koruyarak Queen müzesine dönüştürdü. Her yıl Eylül’ün ilk haftasında Freddie Mercury’nin doğum günü partisinin düzenlendiği Montreux’daki Queen Studio Experience herkes tarafından ücretsiz biçimde gezilebiliyor. Stüdyonun en güzel özelliklerinden biri de Freddie Mercury’nin en son yaptığı kayıtların, en son kayıt yaptığı odada herkes tarafından mikslenebiliyor olması!

 

Plak Mecmuası’nın 3. sayısında yayınlanmıştır.