Mavi Güneş 69’la “3 Çember / Yafta” üzerine: “Güneş mavi de olur!”
Japonya’da da, galiba 2009 yılında, Mavi Güneş adında bir grup kurulduğunu fark ettim. Bunlar Türk halk müziği yapan bir sazcı ve arkadaşlarıydı. Ben de o zaman, “Biz daha önceyiz aslında ama bu adam da Mavi Güneş yapmış… O zaman kuruluş yılını da ekleyelim,” dedim ve grubun adı Mavi Güneş 69 oldu.
Bir çocukluk düşü, Mavi Güneş 69. BaBa ZuLa’dan tanıdığımız Murat Ertel’in henüz beş
yaşındayken kurduğu ve seneler sonra kendi gibi sanatçı olan eşi Esma Ertel ile yeniden canlandırdığı disiplinlerarası bir proje: Biraz gölge dansı, biraz müzik, biraz video ve fotoğraf… Mavi Güneş diye kurulan, sonra adı Mavi Güneş 69 olan bu projeyi ve Nisan ayının sonunda Zel Zele Records etiketiyle plak olarak da çıkan “3 Çember / Yafta” teklilerini Murat Ertel ve Esma Ertel ile konuştuk.
Keyifli okumalar!
Klasik bir soruyla başlayalım: Mavi Güneş 69 projesi nasıl doğdu?
Murat Ertel: Mavi Güneş 69, benim kurduğum ilk grup. 1969 yılında, iki komşu kızıyla birlikte kurmuştum. 5 yaşındaydım henüz. Anneanemin bir radyosu vardı, 1940’lardan kalma, lambalı bir radyo. Ana ses sistemimiz oydu. Ona mikrofon ve pikap giriyorduk. Bazen plak devirlerini değiştiriyordum, bazen de radyoyu açıp kapıyordum. Açıp kapayınca onun ısınması ve soğumasıyla sesler değişiyordu, bir çeşit efekt etkisi alıyorduk. Biz de onun üzerine mızıka, perküsyon falan çalıp dans ediyorduk. Birkaç ay içinde o grup dağıldı, ondan sonra Mavi Güneş öyle kaldı. Sonraları tekrar canlandırsam mı diye çok düşündüm ama bir türlü olmadı. Ta ki eşim Esma ile tanışana kadar. Esma ile birlikte bir Brezilya turnesine çıktık. Can Aydemir de bizimleydi. 45’likte de yer alan, multi-enstrümantalist arkadaşımız. 45’liği kaydeden de o. Üçümüz Mavi Güneş olarak Brezilya’ya gittik, böylece seneler sonra Mavi Güneş yeniden canlandı. Japonya’da da, galiba 2009 yılında, Mavi Güneş adında bir grup kurulduğunu fark ettim. Bunlar Türk halk müziği yapan bir sazcı ve arkadaşlarıydı. Ben de o zaman, “Biz daha önceyiz aslında ama bu adam da Mavi Güneş yapmış… O zaman kuruluş yılını da ekleyelim,” dedim ve grubun adı Mavi Güneş 69 oldu. Artık o Japon grup dağıldı galiba, bulamıyorum.
Esma Ertel: Çıkmıyorlar artık sahneye.
Tanıştınız mı peki onlarla?
M.E.: Hayır ama benim saz ustam Ömer usta, onlara da saz yapıyormuş. Öyle de ilginç bir durum var, çok acayip! (Gülüyor) Adamın Mavi Güneş ismini daha önce duyduğunu da hiç sanmıyorum. Nereden buldu bu ismi, bir gün görürsem soracağım.
“Hanımefendi, ben ressamım ve güneş mavi de olur, her renk olur. Benim çocuğumun kafasına böyle zararlı fikirler sokmayın!”
Nereden geliyor Mavi Güneş ismi sahiden?
M.E.: Anaokulundayken bir resim yapmıştım ve o resimde mavi bir güneş çizmiştim. Öğretmen bana “Güneş mavi olmaz,” demişti. Bunu babama (Mengü Ertel) anlatınca babam çok sinirlenmişti. Okula gidip, “Hanımefendi, ben ressamım ve güneş mavi de olur, her renk olur. Benim çocuğumun kafasına böyle zararlı fikirler sokmayın!” demişti. (Gülüyor) Ben de gururla olayı izlemiştim ve bundan çok etkilendim!
E.E.: Bir çocuğun hayal dünyasının ürünü yani aslında Mavi Güneş ismi.
Şu an grubun kadrosu nasıl?
M.E.: Esma ve ben. Ben sazları çalıyorum, Esma hem şarkı söylüyor hem dans ediyor. Can’ın da bizimle devam etmesini istiyoruz. Çünkü o da Brezilya’dan itibaren hep projenin içinde oldu. Bu 45’liğin kaydını da onun Çanakkale’deki stüdyosunu da yaptı. Can bu 45’likte hem kaydı yaptı, hem miksi yaptı, hem bas gitar çaldı, hem de bendirlerden bir tanesini çaldı.
Peki Esma, senin ilk şarkıcılık deneyimin miydi bu?
E.E.: Evet. Ayrıca şarkıların sözlerini de ben yazdım. Murat ile beraber besteledik. Çok keyifli oldu. Çünkü Mavi Güneş, hayale dayanan bir proje. Murat bana Mavi Güneş’ten ilk bahsettiğinde, ben BaBa ZuLa’da dans ediyordum ve Mavi Güneş’in 40. yılını kutladığı bir fotoğraf buldum. “Nedir bu?” diye sordum. “Mavi Güneş’in 40. yılını kutladık,” dedi. İki dansçı ve artistle birlikte öyle bir kutlama performansı yapmışlar, ondan sonra bir daha Mavi Güneş ile ilgili bir şey yapmamışlar. Mavi Güneş’in doğuşunu da Murat’tan dinledikten sonra çok heyecanlandım. Çünkü bir çocuğun hayalinden doğmuştu ve bu sanatsal üretimde bir sınırı olmadığı anlamına geliyordu bence. Beni en çok çeken tarafı buydu Mavi Güneş’in. Sonra beraber bir şeyler yapalım istedik. Mavi Güneş performanslarına gölge dansı ekledik, masallar ve efsaneler ekledik…
M.E.: Disiplinlerarası bir sanat yapma kararıyla canlandırdık Mavi Güneş’i. Dans da olsun, fotoğraf da olsun, şiir de olsun, müzik de olsun, gölge oyunu da olsun istedik.
E.E.: Mavi Güneş 69 buna çok açık bir proje zaten. Bir de, ben sadece şarkı söyleyemem; dans da etmek isterim, video da yapmak isterim, fotoğraf da çekmek isterim… Mavi Güneş 69’u bu disiplinlerarası üretimi aktarabildiğimiz bir proje olarak görebiliyorum. Çünkü hiçbir sınırı yok Mavi Güneş 69’un.
Mavi Güneş 69’un ilk 45’liği oldu “3 Çember / Yafta”. Bir 45’likte kalacak mı bu proje yoksa albüm çıkarmayı da düşünüyor musunuz?
M.E.: Albüm çıkarmayı da düşünüyoruz aslında. Çünkü bu 45’likten sonra Mavi Güneş 69 olarak başka işler de yaptık. Orhan Alkaya ile beraber bir Cemal Süreya Anması gerçekleştirdik. Bu anmada Kadıköy – Moda’da, Galeri Mod’da, Cemal Süreya’nın evinin hemen yanında Cemal Süreya’nın 4 şiirini seslendirdik. Hem kaydını yaptık hem de performansını…
E.E.: 4 tane Cemal Süreya şiirine 7 şarkı besteledik. Telif meselesini çözebilirsek onlara da albümde yer vermek isteriz.
Gelelim şarkılara. “3 Çember” bende tasavvufî imajlar uyandırdı. Devir nazariyesi geldi aklıma hemen.
E.E.: Kulağa ne kadar öyle gelse de aslında çok kişisel bir yolculuğu anlatıyor. Benim yolculuğum. Her insan kendi yolculuğunda çeşitli çemberlerden geçiyor; kimisinde üç, kimisinde beş, sayısı önemli değil… Bu bir döngü; sürekli halkalarınızı tamamlıyorsunuz. Bende bu çemberlerin sayısı 3. Bu şarkıda üç farklı yolculuğumu anlatıyorum: Doğumum, eşimi bulmam ve çocuk sahibi olmam. Ben Bektaşî bir ailede büyüdüm. Bizde kadınlar üç etek giyerler: Eteğinin bir parçası, doğduğu anı temsil eder; diğer parçası, canın cânânını bulmasını ve onunla bütün olmasını temsil eder; üçüncü parçası ise hayata yeni bir can getirmesini temsil eder. Sırtına bu üç eteği ondan sonra geçirirler.
“Yafta” parçasını da konuşalım. Epey toplumsal eleştiri içeren bir parça.
E.E.: Çok dünyevi bir eleştirisi var bence “Yafta”nın. Yaptığınız işten yaşadığınız hayata kadar toplumun sizi etiketlemesine, yaftalamasına karşı bir eleştiri. Çünkü biz gördüğümüz şeyleri, önünü arkasını düşünmeden, hemen kategorize ediyoruz. İlginç bir anı anlatayım bununla ilgili: 2012 yazıydı, Gökova’daydık ve hamileydim. Hamileliğim dolayısıyla BaBa ZuLa ile sahneye çıkmaya ara vermiştim ama Mavi Güneş projesi aklımızdaydı. Milas’ta bir karikatür derneği var, onun başkanı bizim arkadaşımız. “Milas’ta bir Mavi Güneş performansı yapalım mı?” dedi. Can ve Japon dansçı arkadaşımız Umi de bizimle beraber Gökova’dalardı. Hazır dördümüz bir aradaydık, yapalım, dedik biz de. Milas’ta bir kültür merkezinde konsere çıktık; sahneye de perde kurmuştuk. Gelenler bayağı şaşırdılar çünkü bizi değil gölgelerimizi görüyorlardı. Neyse, konser bitti, biz perdenin önüne çıktık. Tabii benim karnım iyice büyümüş, herkes şaşkın şaşkın bakıyor. Tebrikleri alıp kulise gittikten sonra bir adam geldi yanımıza. “Gerçekten hamile değilsiniz, yastık var karnınızda değil mi?” dedi. Hamile halimle sahneye çıkıp dans ediyor olmama inanamadı adam. Neden inanamıyorsun ki? İşte “Yafta”da biraz bu konuya değiniyoruz aslında; hamilesin, dans edemezsin… Neden!
Plak, Nisan ayından itibaren raflarda yerini aldı… Sırf plak olarak mı çıktı?
M.E.: Dijital mecraların haricinde sadece 45’lik bir plak olarak çıkacak. Bu arada şunu da öğrendik ki yazılı basın artık bir 45’liği pek kabul etmiyor. Piyasa koşullarında 45’lik biraz dışlanıyor yani. İlginç. EP ya da LP olduğu zaman sorun yok ama 45’lik sistem dışı kalmış biraz. Ama önemli değil çünkü Mavi Güneş albümle başlayan bir proje değildi. Şarkılarla başladı. Şimdi de bu 45’lik ile bir döngüsünü tamamlıyor; üstelik 2019, Mavi Güneş’in 50. yılı. Yani tam bir döngü bu! Sanki şimdi gerçekten doğuyor Mavi Güneş. Başta yavaş yavaş yükseliyordu ama şimdi bu 45’lik ile gerçekten doğuyor.
Grubun diğer ilk üyeleri, o iki komşu kızı da müziğe devam ettiler mi?
M.E.: Yok. Onlarla ilişkim bir 10 – 15 sene devam etti ama müzikle ilgilenmediler hiç. Zaten hiç müzikle ilgilenecek tipler gibi durmuyorlardı.
Zel Zele Records etiketiyle çıkıyor plak…
M.E.: Evet. Zel Zele, yeni ve bağımsız bir plak şirketi. Ümit Aksu’nun 70’li yıllardan bir plağını yeniden bastılar. Bir de bildiğim kadarıyla şimdi Grup Ses Beats ile Elektro Hafız’ın bir çalışmasını hazırlıyorlar.
E.E.: Plak şirketi yeni de olsa kurucuları Debora (İpekel) ile Ece (Düzgit) aynı zamandır uzun süredir arkadaşımız. Çok iyi anlaştığımız, kimyalarımızın uyduğu iki çok yetenekli insan.
M.E.: Daha büyük bir şirkete gitmeyi de özellikle istemedik. Onların anlaşma koşulları biraz daha farklı oluyor; para karşılığı her şeyi alabileceklerini sanıyorlar. Öyle bir şey yok. Biz, arkadaşça bir ilişkimiz olsun; onlarca sayfalık bir sözleşmenin maddelerinden ibaret olmasın güvencemiz istiyoruz. Bir de bize Zel Zele’nin bize inanması çok önemli. Bize inanıyorlar ve bizi seviyorlar, biz de onları çok seviyoruz.
Kapaktan da bahsedelim. Kapaktaki fotoğrafı kim çekti?
M.E.: Levan Uzbay çekti, stüdyomuzda. Çok memnun kaldık fotoğraf çekiminden de.
Konser programı nasıl olacak?
M.E.: Birkaç konser yapacağız ama büyük bir turneye çıkmayı düşünmüyoruz. Ondan sonra albüme hazırlanacağız. Konserlere albümden sonra ağırlık veririz herhalde.
Senin Dirtmusic ve BabaZula çalışmaların da var Murat abi. Rafa mı kalktı onlar?
M.E.: Yok. Onlar da var, onların üzerine başka gruplar ekleniyor… (Gülüyor)
Kayıtlar nerede, nasıl gerçekleşti?
M.E.: Çanakkale’de, Can Aydemir’in ev stüdyosunda gerçekleşti.
E, senin de stüdyon var, orada neden yapmadınız?
M.E.: Can’ı o stüdyoya iki gün kapamak imkansız göründüğü için… Kaçardı Can! (Gülüyor) O yüzden biz onun yerine gittik. Çanakkale’de kaçacak bir şey yok zaten; en fazla çıkıp biraz hava alırsın. O zamanlarda da beraber çıkıyorduk.
E.E.: Çok keyifliydi onun stüdyosunda takılmak. Adı da Kızlar Stüdyosu!
Ne kadar sürdü kayıtlar?
M.E.: Kayıtlar iki gün sürdü ama miksi daha uzun sürdü. Can yaptı miksajı.
Hangi enstrümanlar kullanıldı kayıtlarda?
M.E.: Üç bendir kullandık; üç çember için üç bendir! Ritim synthesizer kullandık, bas gitar kullandık. Teremin var sonra, bir de Veysel ve Roket isimli sazlarım.
E.E.: Sade, basit bir set-up hazırladık aslında. Less is more; az, daha çoktur! (Gülüyor) Büyük bir sound yapmak istemedik. Daha naif, sade olsun istedik.
Hiç gerginlik falan yaşamadınız mı kayıtlar esnasında?
E.E.: (Gülüyor) Çok keyifliydi, baştan sona. Zaten her iki parçayı da tek seferde kaydettik. Çocuklar da geldiler. Onların da seslerini duyacaksınız, her iki şarkıda oğullarımız Eren Devran ve Arel de geri vokal yaptılar. Yani gayet sakin, eğlenceli, kimsenin kimseye kapris yapmadığı kayıtlar oldu.
M.E.: Bir de Can’la çok iyi bir kimyamız var. Bütün o Brezilya turnesi boyunca beraberdik. 15 gün boyunca en ufak bir tartışmamız olmadı. Bu kayıtlar sırasında da hiç tartışma yaşamadık. BaBa ZuLa ile de çaldı bir dönem zaten Can. Bir tür aile grubu Mavi Güneş ve bu benim için bir hayal gibi. Müzisyen olarak ailenizden çok ayrı bir hayatınız olabiliyor; uzun zaman turnede olduğum zamanlar oluyor. Ben de ailemle daha çok zaman geçirmek istediğimi fark ettim; şimdi ailemle turne yapıyorum! (Gülüyor) Zaten çocuklar da BaBa ZuLa konserlerine geliyorlar, soundcheck’i izliyorlardı bazen; yabancısı değiller yani. Esma da öyle, sahneye alışık.
E.E.: Çocuklar da böylelikle böyle bir hayalin içinde büyüyorlar. Haliyle onların da sanat üretimi için kafalarındaki sınırlar daha şimdiden kalkıyor. Geleceğe daha yaratıcı, daha hoşgörülü, daha insani bir şekilde taşınabilecekleri bir süreç bu aynı zamanda.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
M.E.: Güneş mavi de olabilir, diye bitirelim. Herkes bir şeyleri sınırlar içine hapsediyor, biz o sınırlar içine hapsolmak istemiyoruz.
Plak Mecmuası’nın 5. sayısında yayınlanmıştır.