[KESİŞEN YOLLAR] Joan Baez & Bob Dylan

Baez’in kendi adını taşıyan ilk albümü, yayınlandığı günden o güne Dylan’ın kafasına adeta kök salmıştır. Dinlediği kadının sesinde onu derinden etkileyen bir şey vardır, anlam veremez. Baez’in performansını televizyonda izlediğinde ise beyninden vurulmuşa döner: “Ona bakmaktan alamadım kendimi, gözümü dahi kırpmak istemedim. Onu izledikçe iç çekiyordum. Bir de o sesi yok mu, kötü ruhları def edecek bir sesti. Söylediği her şarkı Tanrı’nın kelamıydı sanki. Hareketlerinin yanlış sonuçlanması mümkün değildi.”

Müzik tarihine damga vurmuş hikayelerin pek azı geniş kitlelere Joan Baez – Bob Dylan aşkının sunduğu ilhamı sunabilmiştir. Bu durumun birden fazla sebebi var: Her şeyden önce, ikisi birlikteyken masallardan çıkmış gibi duruyorlardı, belki de böylece insanlara  – tam da Baez’in hayalini kurduğu türden – bir sevgi ütopyasının tüyolarını veriyorlardı. Bir diğer sebebi hikmet, Baez’in de Dylan’ın da güncel toplumsal olaylara karşı sesleri gür çıkan kendi nesillerinin önemli temsilcileri olmaları. Amerikan folk müziğine yön vermiş bu iki büyük isim, elbette yaşadıkları ilişkiyle bir ölçüde birbirlerine de yön verdi.

Kasedi başa sarıyoruz: Henüz çocuk yaşta babasının armağan ettiği ukulele ile müzik aşkını besleyip kısa sürede kendi çalıp söylemeye başlayan, esas kıvılcımını ise gittiği bir Pete Seeger konserinde elde eden Joan Baez, kariyerinin ilk yıllarında sağlam bir çıkış yakalamıştır. Muhiti Boston’da yer alan Club 47’de verdiği konserler, dikkatlerin ilk kez üstüne çekilmesini sağlar ve nihayetinde Baez’i Vanguard Records ile imzaladığı albüm sözleşmesine götürür. Albümler ise daha büyük konserlerin kapısını açar. 1959’da Newport Folk Festivali’nde verdiği meşhur konser bu konuda bir dönüm noktası olacak,  “Çıplak Ayaklı Madonna”, “Tabiat Ana” ve “Folk’un Kraliçesi” gibi lakaplar kazandıracaktır Baez’e ilerleyen yıllarda.

Müstakbel sevgilisinin Newport Folk Festivali’nde çaldığı günlerde Bob Dylan henüz üniversite hayatını sindirmeye çalışan bir talebedir, haliyle şöhrete kavuşması bir nebze daha uzun sürecektir. Kampüs yakınındaki bir kahvecide ara sıra çalsa da o kendini müziğe tümüyle adamak ister. 1960’ta eğitim hayatını sonlandırır; en büyük ilham kaynaklarından, folk’un efsane ismi Woody Guthrie’yle tanışmak ve kendi plaklarını basmak hayaliyle soluğu New York’ta alır. Guthrie o günlerde hasta döşeğindedir, bunun üzerine Dylan aradığı akıl hocalığını Guthrie’nin öğrencisi Ramblin’ Jack Elliott’ta bulur. Kısa süre çeşitli mekanlarda konserler vererek arkadaş çevresini genişletir: Dave Van Ronk’lar, Odetta’lar, John Lee Hooker’lar… 

Baez’in kendi adını taşıyan ilk albümü, yayınlandığı günden o güne Dylan’ın kafasına adeta kök salmıştır. Dinlediği kadının sesinde onu derinden etkileyen bir şey vardır, anlam veremez. Baez’in performansını televizyonda izlediğinde ise beyninden vurulmuşa döner: “Ona bakmaktan alamadım kendimi, gözümü dahi kırpmak istemedim. Onu izledikçe iç çekiyordum. Bir de o sesi yok mu, kötü ruhları def edecek bir sesti. Söylediği her şarkı Tanrı’nın kelamıydı sanki. Hareketlerinin yanlış sonuçlanması mümkün değildi.”

Baez, Dylan’ı ilk kez 1961’de New York’taki Gerde’s Folk City adlı mekanda izlese de gördüklerinden fazla etkilenmez. Nisan 1963’te ikili bu kez Baez’in sıklıkla çaldığı Club 47’de karşılaşır. Dylan kendini adını taşıyan ilk uzunçalarını yayınlamış, The Freewheelin’ Bob Dylan (1963)’ın kayıtlarını büyük ölçüde bitirmiştir. Bu defa Baez’le bizzat tanışmayı başarır. İlerleyen günlerde The Freewheelin’ Bob Dylan’ın kapağında gördüğümüz sevgilisi Suze Rotolo’yla yollarını ayıracak, Baez ile yeni bir sergüzeşte yelken açacaktır. Nihayetinde – çoğu ilişki gibi – fırtınalı bitecek olsa da üç sene boyunca yol alacak ve çoğunlukla tatlı meltemlerin eşlik edeceği bir sergüzeşttir bu.

Tanışmalarından üç hafta sonra Baez, sevgilisini Monterey Folk Festivali’nde sahneye çağırır ve kendisini “İleride adını çok duyacağınız bir adam,” sözleriyle takdim eder. Birlikte Dylan’ın 1964 tarihli The Times They Are A-Changin albümünde de yer alacak “With God on Our Side”ı icra ederler. Böylece yazının başında bahsettiğimiz, çiftimizi özel yapan iki büyülü unsur birden ilk kez gözlenmiş olur: Aralarındaki olağanüstü kimya ve dinleyeni bilinç sahibi olmaya çağıran etkili şarkı sözleri: “Altmışlarda Vietnam’da savaştık da / Biri söylese ya bana, niye savaştık? / Nice adamlar göçtü / Nice analar ağladı / Şimdi kendime sormadan edemiyorum / Tanrı sahiden de yanımızda mıydı?” Vietnam Savaşı döneminde izlenen ABD siyaseti elbette altmışları yaşamış sayısız müzik insanının şarkı sözlerine yansır, ancak bu protestliği belki de en içten yansıtan isimler o dönemin Dylan’ı ve o dönemin Baez’idir. (Dylan sonradan Hristiyanlığı keşfederek daha münzevi bir ruh hali ve dünya görüşünü benimsediyse de Baez tüm hayatı boyunca protest kalmayı başaracaktır). Baez’in yazmış ya da yorumlamış olması farketmeksizin söylediği her şarkıya kendi sesini ve gücünü katması, Dylan’ın ise ustalığını defalarca kanıtlamış bir ozan olması sebebiyle bu durum kaçınılmazdır aslında.

Dylan, Baez’le ilk performansından kısa süre sonra sevgilisinin ilk kez şöhrete kavuştuğu Newport Folk Festivali’nde sahne alır, ancak festival kitlesi o güne kadar benzeri görülmemiş tuhaf bir vokal rengine sahip bu genç delikanlıyı yeterince sevmez. “O günlerde sayısı on bini bulan seyircilerin karşısında sahne alıyordum,” der Baez, “Küçük serserimi yanımda sahneye sürüklemek ise büyük risk, güç bir deneydi. Bob’u ilk kez orada duyan insanlar genel anlamda hüsrana uğradı, onu yuhalayanlar bile vardı.” 

İnsanlar bu taze sesi sindiredursun, Dylan şöhret basamaklarını tırmanmaya başlamıştır bile. Baez, Dylan’ın elinden tutarak onu dünyayla tanıştırmış, turnesinde konuk sanatçı olarak yer verdiği Dylan’ın bilinirliğini artırmış, ‘küçük serseri’si ise ona sunulan hayata biraz fazla hızlıca atılmıştır. “Çırak ustayı sollamazsa sanat ölür, hatalı sollarsa çırak ölür,” demişler. Önümüzdeki vakada ne çırağın, ne de sanatın zarar gördüğü ortada. Heyhat, usta-çırak ilişkisinin kendisi bu sollama esnasında oldukça hasar almıştır!

Dylan birbiri ardına başarılı plaklar yayınlayarak itibarını güçlendirir. The Times They Are A-Changin’, Another Side of Bob Dylan (1964), rock müziğin tesirini göstermeye başladığı (ve bu sebeple ilk başta tepkilerle karşılanan) Bringing It All Back Home (1965) derken adamımız artık müzik sahnesinin bir serseri ozanı, bir bilge dervişi haline gelmiştir. Hayran kitlesi günbegün genişlemekte, konserleri yok satmaktadır. Güç ve para adamı bozar derler, Dylan da bütün o bilgeliğine rağmen halen çok genç olduğundan bu düsturda istisnai bir durum değildir. Baez’i 1965 Avrupa turnesinde kendisiyle sahne almaya davet eder, ilk uçağa atlayıp gelen Baez ise bu konuda Dylan’dan bir daha haber alamaz. Üstüne Dylan, Baez’i birden fazla kadınla aldatarak ilişkilerini hepten onarılmaz hale getirir. Müzik tarihinden göz alıcı güzellikte bir defter böylelikle kapanır –her ne kadar ilerleyen yıllar boyunca çeşitli hadiselerle kendini hatırlatacak olsa da.

Joan Baez’in 1972 tarihli uzunçaları Come From The Shadows’ta yer alan “To Bobby” şarkısının sözlerinde Baez’in protest yanını bir kenara bırakan eski sevgilisine atıfta bulunduğu görülür: “Daha gençtik, mücadele yeni başlamıştı / Geceleri sesler duyuyor musun, Bobby? / Senin için ağlıyorlar / Sabahın ilk ışıklarındaki küçük çocuklar / Ölüyorlar Bobby.” Bu sözler Dylan’ın kulağına gitmiş midir bilinmez, lakin kendisinden bir cevap gelmemiştir. Doğrudan Baez – Dylan ilişkisini akla getiren en ünlü Baez şarkısı ise şarkıcının kariyerinde ön plana çıkan şaheserlerden “Diamonds And Rust” olur. 1975 çıkışlı bu güzellikte Baez 10 sene önce biten bir ilişkiden bahseder: “Madem bana / Nostaljik olmadığını söylüyorsun / O halde yerine başka bir kelime bul / Sen ki kelimelerin / Ve müphemliğin ustasısın.” Bu defa sözleri hedefine ulaşır, hatta Dylan’ın 1975-76 tarihli The Rolling Thunder Revue turnesinde kendine yer bulur Baez. Dylan açılış konseri öncesi eski aşkına bu konuyu açtığında ise şöyle bir diyalog yaşarlar:

“Kocam David için yazdığım şarkıyı mı diyorsun? O hapisteyken yazmıştım.”

“Kocan için mi?”

“Evet. Sen ne sanmıştın?”

“Neyse, ben ne anlarım ki zaten!”

Elbette Baez, yıllar sonraki bir röportajında şarkının Dylan’ı anlattığını kabul edecektir. 

İkili 1984 tarihli Dylan turnesinde kısa süreliğine de olsa yeniden işbirliği yapar. O günlerde kariyerinde bir düşüş yaşayan ve eskisi kadar bilet satamayan Dylan’ın maddi endişelerle hareket ettiği, gitar efsanesi Carlos Santana’yı da ağırladığı turne Baez için büyük bir hayal kırıklığıdır. Festival organizatörü kendisini ikna etmek için ona Dylan ve Santana ile eşit ücret alacağını vaat etmiş, her akşam Bob Dylan’la birlikte sahne alacağına söz vermiştir; ancak bu vaatlerin ikisi de yalan çıkar. Baez’in görevi, “konuk sanatçı” olarak gecenin açılışını yapmaktan ibarettir, eski aşkıyla sadece birkaç defa düet yapar. Dylan’ın etrafı her daim korumalarla çevrilidir, kendisiyle düzgünce konuşma fırsatı dahi bulamaz. Üstüne festival afişinde adının oldukça küçük yazıldığını gören Baez, aşağılanmış hisseder ve daha turne bitmeden istifasını duyurur. O gün bugündür de ikili birlikte konser vermez.

Bugün geçmişte yaşanan her şeye dönüp baktığımızda, tüm kırgınlıklara karşın böylesi bir aşkın hem olayın iki tarafına, hem de biz hayranlara sevgiye dair bir şeyler kattığını ve olumsuzluklardan uzun vadede kimsenin zararlı çıkmadığını söyleyebiliriz. Güncel söyleşilerinde Baez de, Dylan da birbirlerini sevgi ve saygıyla anıyorlar. Hatta Baez geçtiğimiz günlerde veda turnesini noktalayana dek oldukça olgun bir tavırla konserlerinde Dylan’ın şarkılarına bolca yer veriyor, böylesi bir şarkı listesi seçiminin seyircilerin çok hoşuna gittiğini söylüyordu. Dylan ise 2009 yapımı Joan Baez belgeseli How Sweet the Sound’da eski sevgilisine çok kötü davrandığını kabul ediyor, kendisini saygısızca terk ettiği için özür diliyordu. Neticede bugün kırgınlıktan eser kalmadığı ortada. Ne de olsa eski küskünlüklerimizin üstesinden gelmek bir insanlık erdemidir, Baez de Dylan da yüce gönüllü insanlar olarak bunun fazlasıyla farkındalar. Güzel hikayeleriyle hatıralarımıza konukluk ettikleri için ikisine de teşekkür borçluyuz.

 

KISSA ve HİSSE

  • Joan Baez’in konuk sanatçı olarak yer aldığı Bob Dylan turnesi The Rolling Thunder Revue’nun Renaldo and Clara (1978) adlı 4 saatlik bir belgesel/kurmaca filmi de var. Filmde Baez ‘Beyazlı Kadın’ karakterine hayat veriyor.
  • Gelmiş geçmiş belki de en enteresan ve orijinal “Diamonds and Rust” yorumu, İngiliz heavy metal efsanesi Judas Priest’e ait. Şarkı sözlerinde ufak değişikliklere gidilen bu yorum, Baez’in övgülerine de mazhar olmuştu.
  • Yazıda bahsi geçen hadiselere ilaveten Baez – Dylan ikilisi 6 Haziran 1980 tarihli bir Kaliforniya konseri için de bir araya geldiler, “With God On Our Side”, “Blowin’ In The Wind” ve Jimmy Buffet şarkısı “A Pirate Looks at Forty”yi birlikte söylediler.