2019’un Pek Şahane “Bizim Buralı” Albümleri

2019’un son, Plak Mecmuası’nın ise dijital alemdeki ilk günlerinde, yılın “bizim buralı” albümlerinden kendimce bir ilk 10 yapmak istedim. Aman diyeyim, kızmayın “ŞU NİYE YOK?!” diye; ‘kendimce’ sözcüğünü boşa vurgulamadım! İsterseniz bu 10 albümü yılın bence en iyi albümleri olarak değil de dinlemenizi şiddetle tavsiye ettiğim albümler olarak kabul edin, çok daha doğru olur. Fakat bir şeyden eminim: Buradaki her bir albümü bundan yıllar sonra da açıp dinleyeceğiz, hiç bıkmadan, hiç bıkmadan!

 

GEEVA FLAVA – Kinetik #2

Şahane kapak, değil mi? Esra Becan tasarlamış, eline sağlık. Geeva Flava grubunun da eline sağlık çünkü Ağustos ayının sonlarında yayınlanan bu dört şarkılık EP’nin kendisi de en az kapağı kadar şahane!

Geeva Flava genç bir grup. İlk albümleri Geeva Flava‘yı 2016’da yayınlamışlardı. Snarky Puppy esintili bir caz füzyon grubu olarak başladıkları maceralarında hep türler arası seyahat ettiler; bazen folk müziğin, bazen art rock’ın sınırlarında gezindiler. İlk albümlerinden iki yıl sonra, 2018’de yayınladıkları Botanik #1 EP’lerinde çok daha kendilerine özgü bir tını yakalamak üzere olduklarının sinyallerini vermişlerdi. Kinetik #2‘yle birlikte artık bir Geeva Flava müziğinden bahsetmeye başlayabiliriz sanırım.

Kinetik #2‘nin ilk parçası “Tavşantepe Metrosu” pek Cahit Berkayvari açılıyor. Sonrası kısa bir cümbüşün ardından, sahiden de şehrin curcunasından metroya iner gibi, tedirgin bir sessizlik. “Tavşantepe Metrosu” sadece bu EP’nin değil bütün bir yılın en ilginç, en keyifli şarkılarından. EP’deki diğer üç şarkı, ki bazen elektronik müziğe sırtını yaslıyor bazen folk müziğe ama hep kentli kalmayı başarıyorlar, şöyle: “Yeni Dünya”, “Boza”, “Manolya”. “Manolya”da, başında ve ortalarında, Zeki Müren’i duymamız da ayrı bir hoşluk.

Velhâsılıkelam, ilk albümdeki “Otomata” şarkısının sözlerini yazmıştım (şiirsel bir metindi, arkadaşım Mehmet Uzunosmanoğlu müziğin üzerine metni okumuştu). O albüme bir şekilde katılmış olmaktan dolayı artık çok daha mutluyum çünkü Geeva Flava, tahmin ettiğim gibi, yayınladığı her işte kendini aşıyor; Kinetik #2 bunun en güzel ispatı, dinlemeden geçmeyin.

AKIN SEVGÖR – Formation 

Bazen sizin de içinizden “Elektronik müzik, tekno ve EDM’den ibaret değildir!” diye bağırmak geçmiyor mu? Yanlış anlaşılmak istemem, teknoya ve EDM’ye saygım da var sevgim de ama müzikte elektronikleşmenin sağladığı imkanların çok daha başka âlemler de kurduğunu bilmeliyiz. Sonra iş Pink Floyd’u The Wall‘dan ibaret sanmaya dönüyor. Neyse ki Akın Sevgör gibiler var, elektronik müziğin ufkunun çok daha geniş olduğunu gösteriyorlar.

Akın’ı birçoğunuz Fi dizisine yaptığı müzikten bilirsiniz. İlk albümü Arsnova, 2016’da çıkmıştı. Ondan bir yıl sonra da Routine diye bir EP çıkardı. Her ikisi de dingin işlerdi. Kimi “minimalist” dedi onun müziğine ama Akın’ın da sık sık vurguladığı üzere minimalizm başka bir şey, sade bir müzik yaptı ama Akın hep. Konservatuar kökenli bir müzisyen olarak klasik batı müziğinin etrafında dolaşırken, özellikle Arsnova‘da yerel tınıları da başarıyla kullandı. Tantana Records etiketiyle çıkan ve plak olarak da basılan (şahane de bir tasarımla basıldı, alkışlar Tantana’ya!) Formation‘da ise Akın’ın iyiden iyiye klasik Batı müziğine yaklaştığını görüyoruz. Sanki beş parçadan oluşan bir albüm değil de beş muvmandan oluşan elektronik bir senfoni dinliyoruz. Sık sık yaylı enstrümanlar da duyuyoruz ki yaylılarda Akın’a eşlik eden isimleri de anıp tebrik edelim yeri gelmişken: Çağlar Haznedaroğlu (keman), Hakan Polat (viyola), Erman İmayhan (viyolensel).

CONGULUS – Bozkır 

Congulus, kendi müziğini bizzat kendisi çok iyi ifade eden bir grup: “Anadolu’da anlatılagelen gulyabani hikayesinden adını alan psychedelic rock üçlüsü Congulus, 2016 baharında gitar ve synthesizerda Cihan Önder, bas gitarda Emre Açıkgöz ve davulda Tayfun Gür tarafından İstanbul’da kuruldu. Anadolu temalarını psychedelic öğelerle bir araya getiren grup, çok parçalı geniş kompozisyonlar, uzun dronlar ve akışkan rifleri ile eklektik bir yolculuğa çıkarıyor” diyorlar facebook sayfalarında. Cayır cayır gitar, pataküte davul duymayı özleyen benim gibi müzikseverler için çölde vaha bir grup!

Bozkır, bu yıl itibariyle bas gitarı Emre Açıkgöz’den devralan Can Oklay’ın da katıldığı grubun ilk albümü. Gerçi bundan önce bir demoları da vardı; daha o demo albümde biz müzikseverleri heyecanlandıran Congulus, Bozkır ile bu heyecanımızı boşa çıkarmayarak 2019’un büyük bir alkışı hak eden grupları arasına adını yazdırıyor. “Bozlak” ve “Fulmanito” şarkılarınıysa şahsen ayrıca alkışlıyorum.

AYYUKA – Maslak Halayı

Ayyuka’yı ilk dinlediğimde 13 yaşındaydım, 2007 yılıydı ve ilk albümleri Ayyuka henüz çıkmıştı. Şimdilerde Anadolu pop’un dönüşünden bahsediliyor ya hani, aslında bu iş o yıllarda başlamıştı. Dinar Bandosu, Hariçten Gazelciler, Replikas, Gevende, Fairuz Derin Bulut… Seneler sonra ikinci albümüyle çıkıp gelen Nekropsi, biraz daha farklı kulvardan BaBaZuLa… Hani, tabiri caizse bir Anadolu curcunası yaratmışlardı ve Ayyuka da bu curcunanın en kendine özgü seslerindendi. 2007’deki ilk albümün ardından 2013’te Kiracı Odaları, 2015’te Sömestr ve bir EP çıktı; ondan sonra susuverdiler…

Derken, işte yine çıkageldiler! Ayyuka, Tantana Records etiketiyle yayınlanan Maslak Halayı‘yla cümle Türkiye ve dahi Akdeniz ve Rusya ve Avrupa ve Afrika ve Amerika ve Okyanusya şehirlerini halaya kaldırma girişiminde bulunuyor. Gitarlarda Ahmet Kul ve Özgür Yılmaz, basta Altan Sebüktekin ve davulda Alican Tezer, biz Ayyuka dinleyicilerine çok özel bir albüm hazırlamış. 70’lerin Anadolu pop’unun halk müziğini funk’tan garaj müziğine geniş bir yelpazede yeniden yoğuran o çeşitliliğini seneler sonra hayata geçirmişler. Doğrusu, son yıllarda birçok başarılı yerel iş çıksa da pek azı müzikal çeşitlilik anlamında Ayyuka’nın Maslak Halayı kadar zengindi; bu açıdan, Ayyuka’ya kocaman bir alkış!

SHE PAST AWAY – Disko Anksiyete 

Dürüst olmak gerekirse She Past Away’le ilgili duygularım biraz karışık. Seviyor muyum? Ne sevmesi, bayılıyorum! The Sisters of Mercy’nin hemen her şarkısını ezbere bilen bir gotik meraklısıyım (gerçi, Andrew Eldritch “We’re not goth!” der durur, gerçekten de you’re not goth BUT GOTH, Bay Eldritch), nasıl bayılmayayım! Üstelik yaptıkları iş hiç de kolay değil. O müziklere Türkçe söz yazmak apayrı bir mesele. Ancak, kendi sesini yaratıp büyük bir grup olmaya namzet böyle bir grubun ısrarla The Cure ile The Sisters of Mercy arasında gidip gelmesi beni üzüyor. 2010’lu yılları bitiriyoruz; nasıl olur bilmiyorum ama sanki gotiğin de artık kendini 21. yüzyıla atması gerek. Bu sadece She Past Away’e has bir hal değil elbet; dünyadaki genç gotik grupları da bir türlü 80’li ve 90’lı yıllardan sıyrılamıyor diye düşünüyorum. Belki de müzisyen olmadığımdan ve bu türü çok sevdiğimden gerçekçi olmayan bir beklentiye sahibimdir, öyleyse beni affetsinler; bu yazıyı okurlarsa da söylediğimi olumsuz bir eleştiriden ziyade çok sevdiğim bir gruba dair duyduğum heyecanın ifadesi olarak alsınlar. Zaten bu dediklerime rağmen Disko Anksiyete, değil sadece 2019’un, tüm zamanların en sevdiğim Türkişi albümleri arasına girdi bile.

Bizim memleketten çok yurtdışında dinleyicisi olan She Past Away grubu, 2006’da Volkan Caner ve İdris Akbulut tarafından kurulmuştu. 2012’de ilk albümleri Belirdi Gece‘yi, 2015’teyse ikinci albümleri Narin Yalnızlık‘ı yayınladılar; bu yıl da üçüncü albümleri Disko Anksiyete bizi karanlık alemlerde dans ettirmek üzere çıkıp geldi. Tıpkı The Sisters of Mercy gibi, alışıldık gotik rock’la başladıkları müzik yolculuklarına, Disko Anksiyete ile disko ve 80’ler Alman teknosu sosu katmaları hoş olmuş. Sisters bunu ikinci albümü Floodland‘de yapmış, ardından üçüncü albümü Vision Thing‘le dümeni metal müziğe doğru kırmıştı – acaba She Past Away de aynı rotayı mı izleyecek?

Herkes “Durdu Dünya” şarkısına bayılmış albümden, ben de bayıldım ama “La Maldad”ın da adını muhakkak anmalı. Şarkı İspanyolca, ismi de “Şeytan” anlamına geliyormuş. Karanlık bir rock’n’roll şarkısı desek, herhalde yanlış bir tanımda bulunmuş olmayız. Bence bundan yıllar sonra bir 21. yüzyıl gotik toplaması yapılırsa “La Maldad”, başka birkaç She Past Away şarkısıyla beraber, muhakkak o albümdeki yerini alacaktır. Hem bu kadar eğlenceli hem de ürkütücü bir şarkı yapabildikleri için She Past Away’e büyük bir alkış!

JAKUZİ – Hata Payı

She Past Away için söylediğim her şey Jakuzi için de geçerli. 2017’de ilk albümleri Fantezi Müzik‘i yayınlayan snyth-pop grubu Jakuzi, bence şimdiye kadar gösterdiğinden çok daha fazlasına sahip. Nitekim, ikinci albümleri Hata Payı bunun ispatı. Fantezi Müzik çok iyi bir albümdü, Hata Payı ise hem çok iyi hem de olgun bir albüm. Zaten iyi bir şarkı yazarıydı Kutay Soyocak ama Hata Payı‘nda kendini aşmış. Albümdeki tüm şarkı sözleri de ona ait. Synth-pop, dark-wave, gotik gibi türlerde müzik yapıp da çeviri kokmayan Türkçe şarkılar yazmak gerçekten büyük iş; bu yüzden bir kez daha She Past Away’i tebrik ederken, Kutay Soyocak’ı ve Jakuzi’yi de avuçlarımız patlarcasına alkışlıyoruz!

 

BABAZULA – Derin Derin 

1996’da kurulduğundan beri müzik âlemimizin en kendine özgü, en yaratıcı gruplarından BaBaZuLa. Grubun kurucuları Murat Ertel ve Levent Akman hiç değişmiyor, her albümde etraflarına topladıkları yeni dostlarsa BaBaZuLa’nın sesini hep taze kılıyor. Bu daima taze rengârenk ses ülkemiz sınırlarını aşalı da çok oluyor. BaBaZuLa’nın dünyanın dört bir yanından sıkı takipçileri var.

BaBaZuLa benim için de özel bir grup. İlk dinlediğim albümleri Duble Oryantal (2005) uzun yıllar her yolculukta arabamızda muhakkak en az bir kez döndü. Sonraları grubun diğer albümlerini de dinleyince hayranlığım artıkça arttı. Murat ağabeyle tanışıp dost olduktan sonraysa BaBaZuLa’yı daha yakından tanıma ve izleme fırsatım oldu. Onun (ve yakınen tanımasam da sanırım Levent ağabeyin de) müziğe bakışları, BaBaZuLa’nın başarısının asıl anahtarı. Grubu başından itibaren bir sanat kolektifi gibi kurguladılar. Müziği de çalınıp söylenen bir sanat biçiminden ibaret görmüyorlar; müzik yaparken aynı anda resim yapmayı, film çekmeyi, şiir yazmayı beceriyorlar. Farklı sanat disiplinlerinden besleniyor, müzikte de hemen her türe dokunmayı biliyorlar. Derin Derin albümünde de bu böyle. Her zamanki gibi Anadolu ezgileri albümün müzikal omurgasını oluştursa da, BaBaZuLa bu ezgileri elektronikten saykedeliğe pek çok stilin etrafında yeniden kurguluyor. Tekli olarak da yayınlanan “Kızıl Gözlüm” için Folk Radio yazarı Phil Vanderyken “sanki bir Türk indie grubu jam yapıyor ya da Velvet Underground’un kafası biraz Türk haşhaşıyla güzel olmuş” demiş ki şahane bir tanım. Ayrıca, söz yazımı açısından da “Kızıl Gözlüm” heyecan verici: “Yeşil gözlüm”, “Mavi gözlüm” gibi ifadeleri çok gördük halk müziğinde ama “Kızıl gözlüm” pek büyülü geliyor kulağa, üstelik “kırmızı” yerine “kızıl” tercihi de bir o kadar gotik çağrışımlara sahip. Bir diğer tekli “Kervan Yolda”daysa BaBaZuLa en iyi yaptığı işlerden birini yapıyor, bizi fena halde groovy bir sound’un içine atıp transa sokuyor. Albümün bence en özel parçalarından olan “Transendance” ise adım adım gelişen, dinleyici içine çeken ve bir noktadan sonra saykedelik bir trans-dans haline sokan bir şarkı. Derin Derin için herhalde bundan daha iyi bir kapanış olamazdı!

DEBDEBE – Faz 

Bu ses bana bir yerden tanıdık geliyor, diye düşünüp duruyordum ki sahiden tanıdıkmış: Seçkin Erdi’ymiş meğer, çok sevdiğimiz Bandista’dan! Debdebe’de Seçin Erdi’ye eşlik edenlerse Volkan İncüvez (gitar, çağlama) ve FitiSound (snythesizer, drum machine, sampler). İlk kez 2016’da birlikte sahneye çıkan trio, ilk albümleri Faz‘ı “Düm ile tek’in sergüzeşti, bu seslerden yansıyarak doğmuş Debdebe’nin ismiyle bir oldu; FAZ çıkageldi,” diye anlatıyor. Venüs Müzik etiketiyle yayınlanan albüm, neredeyse Bandista kadar politik fakat bu defa epeyce elektronik. Altı şarkılı albümün açılış parçası “Fayrap” ve beşinci parça “Feniks” ayrıca alkışı hak ediyorlar. Debdebeye devam sevgili dostlar, gelecek işlerinizi de merakla bekliyoruz!

 

SAİAN – Berhava

Ne zaman bir dost meclisinde hip-hop da dinlediğimi dillendirsem, rock’n’rollcu diye bilindiğimden olsa gerek, şaşkın bakışlarla karşılaşıyorum. Halbuki Ceza o şahaneler şahanesi Rapstar (2004) albümünü yayınladığında küçük bir çocuktum ve albüm uzun zaman CD çalarımdan çıkmamıştı. Onu Fuat’ın Her Ayın Elemanı (2005) falan izlemişti, güzel zamanlardı. Sonraları hip-hop müziği pek takip etmedim, ta ki lise zamanı bir sabah arkadaşım Ozan Can Özkan, Saian’ın “Feleğin Çemberinde 40 Kurşun” şarkısını dinletene kadar. Saian, kulağımı yeniden hip-hop’a çevirmemi sağladı. Öyle sadık bir hip-hop dinleyicisi değilim ama bazı isimler var ki her çalışmalarını muhakkak dinliyorum. Saian da, ilk defa dinlediğim o günden beri, o isimlerin başını çekiyor.

Türk hip-hop âleminin politik açıdan kuşkusuz en cüretkar, en cesur isimlerinden biri Saian Sakulta Salkım. Berhava da onun şaheseri olabilir. Tamam, Sıkı Dur Geliyorum da harikaydı, birçoklarına göre de Türk hip-hop tarihinin en iyi albümlerinden biri olduğunu biliyorum ama Berhava çok olgun bir iş. İnce iş. Bir de, hip-hop’un kulüplere sıkıştığı bir zamanda çıkıp gelmesi onu sanki ‘bir ihtilal melodisi’ kılıyor.

Berhava‘da Saian’a Allame, Patron ve Çağrı Sinici de eşlik ediyorlar. Albümü adına veren “Berhava” şarkısı, Adnan Yücel’in sesiyle açılıyor: “Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek / yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

Saian, o kavgayı inatla omuzlarken onu alkışlamayalım da ne yapalım!

FUAT – Omurga & Omurga vol. 2 

En sevdiğim dizeleri sorsanız, biri muhakkak “Ölümün karşısında her şey soldu” olur. Fuat Ergin’in “Okyanuslar” şarkısı, hip-hop’ın bu coğrafyada  yapılmış en güzel örneklerindendi sanırım. Sözleriyle, beat’iyle, Fuat’ın agresif vokaliyle bir klasikti. Beni de bir Fuat hayranı yapan şarkıydı “Okyanuslar”. Fuat adını her duyduğumda saygı dolu bir heyecan duyuyorsam, “Okyanuslar” şarkısının payı bunda büyüktür.

Fuat hiçbir zaman hip-hop âlemimizin en büyük yıldızı olmadı. Sektörü ondan daha çok tatmin eden pek çok kişi vardı, hâlâ var. Ancak Hassickdir albüm serisinden beri Fuat, Türk hip-hop’u için bir okul oldu. Kitleselleşmesini sağlayan Her Ayın Elemanı‘nın ardından 2009’da Kalbüm’ü yayınlamış, sonra bir suskunluğa bürünmüştü. Gerçi genç müzisyenlere destek vermeyi sürdürüyor; arada metal kliplerinde (Murder King’in “İnsanlar” şarkısı) karşımıza çıkarak bizi şaşırtıyor, Peyk’in keyifli mi keyifli “Lay Lay Lom” şarkısında rap yaparak mutlu ediyordu ama 10 yıldır albüm yayınlamamıştı. Nihayet 2019’da iki albümle çıkıp geldi: Omurga ve Omurga‘nın devamı Omurga vol. 2. Üstat galiba hip-hop’un omurgasızlaştığını düşünmüş, iki albüm boyunca buna dair göndermeler de mevcut nitekim. Hip-hop âleminin içişlerine bulaşmaya niyetim yok ama autotune’suz bir albüm dinlemekten dolayı çok mutlu olduğumu söylemeliyim.

İlk albümün açılışını Fuat kendi yapmak yerine mikrofonu iki genç kardeşimize uzatmış. Ulaş Ali, sömürgecilikten hayvana şiddete dünyanı pek çok berbat yüzüne “Hayır” derken, Maya G. ise şefkate, sevgiye, dürüstlüğe, barışa, özgürlüğe “Evet” diyor. Fuat’a da iki kardeşimize de büyük bir alkış! Albümün geri kalanında da Fuat politik mesajlar vermeyi sürdürüyor; hele Peyk’le birlikte yaptıkları “Kahır” şarkısı, sahiden kahrediyor insanı. Uğur Mumcu geçiyor insanın gözünün önünden, patlayan bombalar geçiyor…

Omurga albümlerinin en ilginç, beni en çok heyecanlandıran parçasıysa aslında eski bir Fuat şarkısı olan “Bende Tank Var”. Bir ‘Türkçe nasıl kullanılır’ dersi veriyor Fuat; biri ekşisözlük’te yazmış, kelimeler öyle seçilmiş ve kafiyeler öyle kurgulanmış ki şarkıyı söyleyen sanki Fuat değil de bir taramalı tüfek – ya da belki Fuat’ın kendisi taramalı tüfektir, kim bilir?

Son olarak, Omurga albümlerinde Fuat’a genç kardeşlerimizin ve Peyk’in yanı sıra Şanışer, Patron, Alleme, Saian gibi isimler de eşlik ediyor. Saian’la yaptıkları “Omzuna Al” şarkısında Fuat çok güzel bir de soru soruyor, biz de o soruyla yazımızı bitirelim: “Bilinç olmasa kalem o us dolu yolları bulur muydu?”


İşte, benim için 2019’un albümleri bunlardı. Bu albümlere birkaç tekli kattığım bir 2019 playlist’ini de buraya bırakıyorum, dinlemek isteyen buyursun!