Kissu: Japonya’nın Batı müziğiyle ilk teması

Amiral, 1854 yılının Mart ayındaki ikinci ziyareti için Tokyo Limanı’na geldiğinde yanında Etiyopya mistrel grubu da vardı. Japon soylular, yapılan müzikli gösteriyi o denli beğendiler ki “Kissu!”, yani “Mükemmel!” diye defalarca bağırıp alkışladılar.

Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya arasında, tarih boyunca entrikalarla dolu yoğun bir ilişki yaşanmıştır. Bu ilişki büyük ölçüde 1920’ler, 30’lar ve 40’lar boyunca gelişmiş ve önce nefrete, sonra savaşa dönüşmüştür. Savaş sonrasında ise bu ilişki iki tarafın da birbirine bağımlılığını had safhaya vardıran vazgeçilmez bir yapı halini almıştır.

19. yüzyılın ortalarında ABD Başkanı Millard Fillmore tarafından Japonya limanlarının Amerikan ticaretine açılmasını sağlamak amacıyla görevlendirilen Amerikan Deniz Kuvvetleri amirali Matthew C. Perry’nin adaya gelmesi, Japonya’nın 200 yıllık dışa kapalılık dönemini sona erdirerek ilk kez Batı’yla ticari ve diplomatik ilişki kurmaya başlamasına (1853 – 1854) neden olmuştur.

Aslında Japonya ile Batı dünyası arasında 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar çok az da olsa diplomatik temaslar olmuştu. Önce Portekizlilerle ardından Hollandalılarla ticari temelli ilişkiler kurulmuştu. Ancak Japonlar, özellikle kendilerini Batı dünyasının etkisinden koruyabilmek adına, 200 yıl bu ilişkileri en düşük seviyede tutmuşlardı. Tokugawa Shogunate yönetimi, Batı’nın kolonisi olmaktan ve Hristiyan misyonerlik faaliyetlerinden çekindikleri için Batı’yla teması engel olmak istemişlerdi. Ancak 1853 yılına gelindiğinde ve Amiral Perry’nin gemileri Uraga limanına ulaştığında ilişkiler olgun bir noktaya gelebilmişti.

“Duman çıkartan dev ejderhalar”

Amiral Perry’nin donanma gemileri 8 Temmuz 1853 Cuma günü Japonya Uraga sahiline ulaştığında, buharlı donanma gemileriyle ilk kez karşılaşan balıkçılar öylesine korkmuşlardı ki gelenleri siyah dumanlar çıkartan canavarlar olarak görmüşlerdi. “Duman çıkartan dev ejderhalar” ve “Yabancı ateş gemileri” adlandırılmaları Japon tarih kaynaklarından aktarılır. Daha sonrasında ilk temaslar gerçekleşince gemilerdeki insanları ‘kara tüyleri olan barbarlar’ olarak tanımlamışlardı. Öyle ki, Amiral Perry’nin karaya çıkabilmesi günler almıştı.  

10 Temmuz Pazar günü gemilerden garip bir müzik duyuldu. Mürettebat, Japonya’da bugüne kadar bilinmeyen enstrümanlar eşliğinde ilahiler söylüyordu; Japonlar merak içinde gemiyi ziyaret etmek istediler.

Gemide bando bulunması ve tiyatro oynanması uzun deniz yolculuklarında tayfasının moralini yüksek tutmak isteyen Amiral Perry’nin fikriydi. Japon sahilindeki bu ilk temasta denizde ve limanda konserler veren bir İtalyan bando şefi ile grubu sayesinde Japon karşılama heyetinin hayranlığını kazandı. Japonların müzik ve tiyatroya olan ilgilerini fark eden Amiral, 1854 yılının Mart ayındaki ikinci ziyareti için Tokyo Limanı’na geldiğinde yanında Etiyopya mistrel grubu da vardı. Japon soylular, yapılan müzikli gösteriyi o denli beğendiler ki “Kissu!”, yani “Mükemmel!” diye defalarca bağırıp alkışladılar. Etiyopya mistrel şovu, yüzlerini siyaha boyayan beyaz insanlar tarafından yapılan bir şovdu. Gecede, Afro-Amerikalılar sadece servis görevlisi olarak hizmet etmişti.

Mistrel grubu

Amiral Perry’nin ABD adına gerçekleştirmiş olduğu bu ilk temaslar, çok uzun süredir dışa kapalı olan Japon toplumunda köklü değişimlerin de başlangıcı oldu. Bu dönemden itibaren Japon toplumu, Batı’dan gelen ürünleri tüketen ve bunlara karşı takıntı geliştiren bir toplum halini aldı. Japon İmparatorluğu’nun kurmuş olduğu düzen içindeki ‘kendine yeterlilik’ durumu bu noktadan sonra sarsılmaya başladı.

Amiral Perry, karşılaştığı Japonya’yı şöyle anlatır: “Doğru, iç düzenlemeleri hakkında pek bir şey bilmiyorduk. Bildiğimiz, kendisini yüzyıllardır dünyadan izole ettiğiydi. Aynı zamanda, değerli üretimlere sahip olduğunu ve dünyanın geri kalanıyla iletişim kurması gerektiğini, Japonya’nın kendisini uluslararası ilişkilerden koparmaya hakkı olmadığını da biliyorduk. Uluslararası topluluğa zorla da olsa katılımı sağlanmalıydı.”

Aslında bu paragraf, ABD ve Japonya arasında gelecekte yaşanacak her şeyin basit bir özeti gibiydi. ABD için Japonya uluslararası pazara açılması gereken iyi bir tüketiciydi.

Amiral Perry, 1854’te 10 savaş gemisi ve bin 600 askerle Japonya’ya tekrar geldi. Perry’nin 1854’deki bu ikinci ziyaretindeki amaç, Batı’ya açık bir pazar olma konusunda isteksiz Japonya’yı uyarmaktı. Bir ay süren görüşmelerden sonra Kanagawa Anlaşması imzalandı. Japonlar, Ortaçağ teknolojisi ile donanmış askeri kuvvetlerinin henüz Amerikalılar ile başa çıkamayacağını anladılar. 

ABD ile geliştirilen bu yeni ilişki modeli Japonya’nın siyasal yapısında da etkisini kısa dönemde gösterdi. Shogun’luk sistemi yıkıldı, İmparatorluk kuruldu. İmparator Meiji, 1867 yılında tahta çıktıktan sonra 1868 yılında Japonya’yı Batılılaşma yoluna sokan Beş Maddelik Ant’ı yayımladı. 1871 yılında feodal toprak düzenini kaldırdı. 1872 yılında yeni bir okul sistemi kurdu. 1885 yılında hükümette kabine sistemini benimsedi. 1889 yılında Anayasa’yı yürürlüğe koydu ve 1890 yılında bir parlamento oluşturdu.

Meiji dönemini (1868-1912) belirleyen modernleşmeye müzikal alanda Beethoven, Schumann ve Brahms’ın kompozisyonları katkı sundu. Bu besteciler ve eserleri ressam Kobayashi Kyochika (1847-1915) ile ilişkili sanatçı ve yazar çevresini etkiledi. Japonlar, kendi piyanolarını ve diğer Batılı enstrümanlarını 1875 gibi erken bir tarihte üretmeye başladılar. Dört yıl sonra, 1879’da hükümet, Batı müziğine adanmış Müzik Çalışma Komitesi’ni kurdu.

Shuji Isawa

Reform, her alanda gerçekleşiyordu; dilde de. Batı tarzı Japonca’nın yaratılmasında önemli bir figür ise müzik insanı Shuji Isawa (1851-1917)’ydı. Isawa, yurtdışına Batı kültürü hakkında bilgi edinmek üzere gönderilen Japon gençlerden biriydi. Isawa, yeni kurulan Hollanda tarzı askeri davul ve bando grubu Takatō Domain’de yer aldı. Ayrıca, Shintokukan Takato Domain okulunda çalıştı. Isawa, ses ve müzik eğitimi aldı. Luther Whiting Mason (1828-1896) ile çalıştı, Bridgewater Normal Okulu (şimdi Bridgewater Eyalet Koleji) ve Harvard Üniversitesi’nde eğitim gördü. 1879’da Japonya’ya dönmesi üzerine Isawa, Ongaku Torishirabe Gakari (Müzik Araştırma Ajansını) kuracaktı. Batı müziği için ulusal bir araştırma merkezi olan Müzik Araştırma Kurumu, Japon müzik kompozisyonu, performansı ve eğitimini modernize etme amacı güdüyordu. Isawa’nın geri dönmesinden bir yıl sonra, Amerikalı arkadaşı ve öğretmeni Luther Whiting Mason’ı çalışmaları hızlandırmak amacıyla Japonya’ya davet etti. Mason da bu daveti kabul etti.

Mason’ın görevi, bir danışman olarak Batı klasik müziğini Japon eğitim müfredatına sokmaktı. Mason ve Isawa, 1880-1882 yılları arasında Tokyo Imperial Üniversitesi’nde birlikte görev yaptılar. Mason, Japonya’da kaldığı süre boyunca, ilk ve ortaokullarda müzik öğretimi ve öğretmen eğitimi programları geliştirmek ve ilkokul müzik ders kitaplarını hazırlamak için Isawa ile birlikte çalıştı. Şu anda Tokyo Sanat Üniversitesi’nin bir parçası olan Tokyo Ongaku Gakkō adlı ulusal müzik konservatuvarının temelini de o attı. Ayrıca piyanoları ve diğer Batılı orkestra enstrümanlarını ithal etti ve popüler Batı melodilerini incelemeyi teşvik ederek Japon müzik zevkini “iyileştirmek” için çaba sarfetti.

Mason,  Japonların ‘shoka’ dediği şeyin temelini oluşturmaya yardımcı oldu. Shoka, ulusal eğitim kurulunun belirlediği müzikal eserler olarak tanımlanır ve bir öğrencinin müzik kültürü anlayışının temelini oluşturur. Shoka, hem Japon hem de Batı müziğini birlikte içerebilir. 

Luther Whiting Mason

Isawa ile Mason’un üzerinde durdukları bir başka önemli konu da ‘doyo’ olarak adlandırılan çocuk müziğiydi. Doyo müziği çocuklar için uygun görülen unsurları (ahlaki bir mesaj gibi) içeren, hayvanlardan ve böceklerden bahseden bir müzikti.

Pentatonik ölçeğin kademeli olarak tutulması, bir tür ticari müzik için temel oluşmasıyla sonuçlandı. Geniş çekiciliği olan bir başka Batı müziği türü, askeri marşlardı ve Meiji hükümetinin Japon Silahlı Kuvvetleri’nin modernleşmesinde bir unsur olarak kullanıldılar.

En başından beri Isawa, Japon devlet okullarında kullanılmak üzere Batı müziğini olduğu gibi benimseme niyetinde değildi ancak Batı ve Japon müziği arasında kendisinin “uzlaşma” dediği şeye ulaşmak istiyordu.  Zamanla, Isawa’nın müzik eğitiminin amaçları hakkındaki fikirleri değişti. Başlangıçta, temel olarak küçük çocuklar için müzik eğitiminin psikolojik ve fiziksel taraflarıyla ilgileniyordu. Ancak, yavaş yavaş, karakter oluşumunda müzik kullanımıyla ilgilenmeye başladı ve müziğin ahlak eğitimindeki önemini vurguladı.

1874’te Japonya’da ilk siyasi partinin kurulmasından sonra ulusal parlamentonun doğrudan seçilmesi çağrısı güçlendi. Konuşması yasak olan liderler mesajlarını yayınlamak için şarkılar yazdılar. Bilinen şarkıcılara bu şarkılar kaydettirilerek plakları sokaklarda dinletildi ya da canlı olarak okutuldu. Bu aslında ‘enka’ müziğinin de başlangıcıydı. Müzisyenler yavaş yavaş sokak köşelerinde performans yapan politik ajitatörlerden profesyonel şarkıcılara dönüştüler. Radyonun ve fonografların yayılmasından önce enka şarkıcıları Batılı anlamda müziğin yaygınlaşmasında için önemli bir araçtı.

20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Japonya’da artık resital vermek veya konser turneleri yapmak için Avrupa’dan gelen sanatçılar ve onlara ilgi gösteren bir kitle vardı. 1926’da Yeni Senfoni Orkestrası kuruldu ve 1927’de düzenli performanslar başladı. İlk plak fabrikaları da bu dönemde kuruldu. Böylece Japonya resmen Batılı anlamda müzikal bir geleceğe de adım atmış oldu.

 

Kaynaklar:

Commodore Perry in the Land of the Shogun Paperback – Rhoda Blumberg 

Commodore Perry V Japan Expedition Press and Shipboard Theatre – S. E. Morison

Luther Whiting Mason: International Music Educator. Harmonie Press International – Howe, Sondra Wieland. 

Mrs. Belmont, Matthew Perry, and the “Japanese Minstrels” – Victor Fell Yellin

Japanese Western Classical Music from the Meiji to the Modern Era –  Holderer, Michael J.

Japan’s Minorities: The Illusion of Homogeneity – Michael Weiner

Legacies of the U.S. Occupation of Japan: Appraisals after Sixty Years – Rosa Caroli and Duccio Basosi