Alexander Petrounov: “Bulgaristan’da kimse bizim yaptığımızı yapmamıştı”

“Konserlerimiz çok ilginç olaylardı. İnsanlar her konserde çıldırıyordu. Her türlü çılgınlığı yapıyorlardı çünkü duydukları o zamana dek hiç duymadıkları eşsiz bir sound’du.”

Bir süredir Bulgaristan’da rock müziğin temellerini araştırıyordum. Nereden esti demeyin; bazen esiyor öyle! Bu araştırmalar sonucunda belli başlı gruplara ulaşsam da kaynaklar oldukça sınırlıydı. Konunun üstünde ısrarlı bir şekilde durdukça tozlu rafların arasında kalmış detaylar kendini göstermeye başladı. 

The Fire Boys, Srebyrnite Grivni, 6+1, Tangra… Bulgaristan rock müziğinin 1980’li yıllara kadar uzanan tarihini incelerken dikkatimi çeken biri vardı; isimlerini verdiğim tüm bu gruplarda çalmıştı. Tüm yollar ona çıkıyor, erken dönem Bulgaristan rock müziğinin her noktasında çalışmalarıyla karşılaşıyordum. Kendisiyle tanışıp konuşmaya başlamam, araştırmalarım için bana büyük bir kapı araladı. Bulgaristan rock müziğinin tarihi karşıma açılıvermişti. Bana o tarihi açan, Bulgaristan rock’ının bu esaslı abisi, Alexander Petrounov’du. 

Lise yıllarında arkadaşlarıyla başladığı müzikal yaşamında Bulgaristan’da rock müziğin ilk temsilcilerinden biri olan Alexander Petrounov yaşamını uzun süredir ABD’de sürdürüyor. Petrounuv tüm sorularımı içtenlikle yanıtlayarak hem kendi kariyerini hem yer aldığı grupları bununla birlikte Bulgaristan’ın o dönemki sosyolojik ve siyasi yapısını da bizlere aktardı. Keyifli okumalar dilerim! 

The Fire Boys (1964)

Müziğe genç yaşlarda Bulgaristan’da başladınız. Fakat en başa dönelim: Müziğe nasıl ilgi duydunuz? 

Sürekli Radio Luxembourg’u dinlerdik. Rock’n’roll çalan bir İngiliz radyosuydu bu. Çoğunlukla gece yarısından sonra dostum Valyo’nun evinde toplanırdık, sırf o müzikleri dinleyebilmek için. Ayrıca anne ve babamla beraber bir arkadaşlarını ziyarete giderdik. Adamın eşinin bir akustik gitarı vardı, onu alır tıngırdatır, müzik merakımı beslerdim.   

İlk topluluğunuzun ismi The Fire Boys. Önce Little Shadows ismini kullanıyorsunuz. Grup nasıl bir araya geldi?

Her şey okulda başladı. 1962 yılıydı. Valentin (Valyo) Stefanov’la arkadaş olduk, birlikte takılıp çalmaya başladık. Aslında ikimiz de gitar çalıyorduk ama basçı bulamadığımız için bir süre sonra ben bas gitar çalmaya başladım. İkimiz de vokal yapıyorduk; bazı şarkılarda o, bazı şarkılarda ben… 

1965 yazında Primorsko’da Avrupa’nın dört bir yanından gelen dinleyicilerin karşısında sahne almıştınız. O yıllarda dinleyicilerin müziğinize ilgisi nasıldı?

Rock’n’roll yıldızları gibi hissetmiştik. Bütün gün binlerce fotoğrafımızı çektiler. Dinleyiciler genelde Batı Avrupa’dan gelen gençlerdi. O zaman için fenomen bir festivaldi, inanılmazdı. 

Aynı yıl Bulgaristan rock’ının mihenk taşlarından Srebyrnite Grivni grubuyla yolunuza devam ettiniz. Grubun ismi “Gümüş Bileklik” anlamına geliyor. Bu grubun ve isminin hikayesini paylaşır mısınız? 

İlk defa bir televizyon şovuna davet edildiğimizde kendimize The Fire Boys diyorduk. Şovun yapımcısı grubun adını sorduğunda “The Fire Boys” dedik ama bu ismin işe yaramayacağını ve  iyi karşılanmayacağını söyledi bize. Bu sırada diğer yapımcı Kamen Rusev, hepimizin gümüş bileklik taktığımızı gördü. Gerçekten, bileğimizden hiç çıkarmazdık o bileklikleri… Böylece Kamen Rusev adımızı Srebyrnite Grivni, yani Gümüş Bileklik olarak ilan etti. Ondan sonra ismimiz öyle kaldı. 

“Daha önce kimse bizim yaptığımızı yapmamıştı. Tamamen özgündü, bugün bile öyle.”

Yani ikisi aynı gruptu ama Srebyrnite Grivni ile birlikte iş daha ciddiye bindi. Peki Srebyrnite Grivni grubunun üyeleri kimlerdi?

Vokal ve bas gitarda, ben, yani Alexander Petrounov vardım. Diğer üyeler ise şöyleydi: vokal ve gitarda Valentin Stefanov; vokal ve ritim gitarda Troshan Vladovski; vokal ve davulda Georgian Banov. Srebyrnite Grivne’nin orijinal kadrosu buydu. Ancak zaman içinde aramıza başka harika müzisyenler de katıldı, gruba farklı enstrümanlar getirdiler. Kurucu üyeler olarak yalnızca ben ve Valyo grup dağılana kadar sabit kaldık. Dönem dönem Srebyrnite Grivni’de çalan diğer müzisyenler şunlardı: Peter Slavov, davul; George Stankov, klavye; Simeon Shterev, flüt; Haik Garabedian, davul; Krum Kaluchev, davul; George Mantchev, davul; Panayot Mihailov, davul ve klavye… Unuttuğum varsa kusura bakmasın. Çok zaman oldu. 

Hâlâ iletişiminiz devam ediyor mu?

Bazılarıyla sık sık konuşuyoruz. Ara sıra bir araya bile geliyoruz. 

Srebyrnite Grivni provada

Başlangıçta cover şarkılar yapsanız da sonrasında Bulgar yerel müziğini rock müzikle birleştirerek Bulgaristan’da bir ilke imza attınız. Özellikle “Lado Lado Le” ve “Vecheryai Rado” gibi çalışmalarınız dikkat çekici. Medya ve dinleyicilerin tepkileri nasıldı?

Eşsiz tepkiler aldık. Daha önce kimse bizim yaptığımızı yapmamıştı. Tamamen özgündü, bugün bile öyle. Bu şarkıların düzenlenmesinde özellikle George Stankov’un çok etkisi oldu ve bunun için ciddi övgüler almayı hak ediyor. 

Bulgaristan’da o yıllardaki siyasi yönetimin size ve Rock müziğine yaklaşımı nasıldı? 

Bulgaristan’ın komünist yönetimi müziğimizi anlamadı, plaklarımızı ve konserlerimizi yasakladı. Bizi radyo ve televizyondan uzak tuttular çünkü başarılıydık ve insanlar bizi seviyordu. Özellikle de Batı’dakiler. 

Bulgaristan’da Rock müziğin kurucuları arasında siz ve topluluğunuz biliniyor. Fakat hakkınızdaki bilgiler oldukça az. Sorumlusu siyasi baskı mı?

Medya ve siyasi yönetim, bu tarihinin gelişmesini ve kaydedilmesini engelleyen baş sorumlulardır. Belki kıskandılar, bilmiyorum, belki de yaptığımız müzikten korktular. Kendi kontrollerini delip geçecek hiçbir Batı etkisi istemedikleri kesin. 

Plaklarınıza ulaşmak da oldukça güç… 

Komünist yönetim her şeyi yok etti. Binlerce plağımız, konser kaydımız basılmıştı ama yıllar sonra Bulgaristan’a döndüğümde hiçbir şey bulamadım. Yazık!

Srebyrnite Grivni yıllarında unutamadığınız bir konser var mı?

Tahmin edersin, konserlerimiz çok ilginç olaylardı. İnsanlar her konserde çıldırıyordu. Her türlü çılgınlığı yapıyorlardı çünkü duydukları o zamana dek hiç duymadıkları eşsiz bir sound’du. Bu yüzden konserlerimize gelenler gürültülü ve hareketli davranma eğilimindeydi. Sahneye çıktığımızda, insanlar bizi bir nebze idol bellediğinde siyasetçiler bizden nefret etti. Bulgaristan Komünist Partisi’nin sunduğu idollerin bozulmasını istemiyorlardı. Bazen konserden sonraki gün bizi parti merkezine getirtir, azarlar ve çalmayı bırakmamızı söylerlerdi. 

1971’e gelindiğinde Srebyrnite Grivni dağıdı. Grubun dağılmasının sebebi neydi? 

Bütün bu bahsettiklerimdi. Müzik yapmak artık çekilmez hale gelmişti; sürekli eziyet çekiyor, takip ediliyorduk. Hepimiz ayrı yollara gittik, bazılarımız Batı’ya… İyi bir isim yapmış olduğum ve birçok yeni sanatçı benimle çalışmak istediği için ben bir süre da kalıp devam ettim.  

Aynı yıl 6+1 topluluğunu kurdunuz. Gruptaki diğer üyelerle yollarınız nasıl kesişti? 

Çok saygın bir klavyeci olan Ivan Peev’in davetiyle 6+1’i kurduk. Sonra aramıza katılacak diğer harika müzisyenleri seçtik. 

Balkanton firması size 1971’de 6+1 ismiyle dört şarkılık bir plak yapmış, bu plaktaki “Bezkraĭ” ve “Mini” isimli iki çalışma da oldukça ses getirmişti. Yanılmıyorsam biri Deep Purple diğeri de Black Sabbath cover’ı…

Evet, doğru. Black Sabbath’ın “Evil Woman” ve Deep Purple’ın “Black Night” şarkılarını gruptaki herkes çok seviyordu, biz de Bulgarca yorumlayıp kaydettik ve plakta yer verdik. A yüzünün ilk parçası “Bezkraĭ”, yani “Black Night” yorumuydu; B yüzünün ilk parçasıysa “Mini”, yani “Evil Woman”.

“Biri benim adımı kulüpteki bir duvara yazmış; Frank Sinatra, Sammy Davis Jr. gibi sanatçıların isminin hemen altına… Benim için büyük onur.”

6+1 ile yurtdışı konserleri de verdiniz. Bunlardan biri de Küba konseriydi. Orası da komünist bir ülke. Bu konserden bizlere bahseder misiniz?

Küba’daki yönetim bizimkinden farklıydı. Orada işler Bulgaristan’a göre daha düzgün yürüyordu. Tek bir konser de vermedik orada. Küba’nın dört bir yanında konserler verdiğimiz bir turneydi. The Tropicana gece kulübündeki büyük bir konserle tamamlanmıştı. O kulüpte birçok ünlü isim, büyük sanatçı sahne almış daha önce. Verdiğimiz konserden sonra bir arkadaşımın söylediğine göre biri benim adımı kulüpteki bir duvara yazmış; Frank Sinatra, Sammy Davis Jr. gibi sanatçıların isminin hemen altına… Benim için büyük onur. 

6+1 sonrasında solist olarak Tangra topluluğuna katıldınız. Bu gruba nasıl dâhil oldunuz? 

Emil Dimitrov adında çok ünlü bir müzisyenle turnedeydim. Bir konserin ardından feci bir araba kazası geçirdik, ölenler oldu. Bir süre hastanede yattım, kımıldayamıyordum bile. Sol elimi zorlukla oynatıyordum. Yürüyemiyordum. Tangra’nın diğer dört üyesi gelip solistleri olmamı istediklerinde evde iyileşme sürecindeydim. Bir süre baston kullanmak zorunda kaldım ve sahneye de onunla çıktım. İnsanlar bunu şovun bir parçası sanıp çıldırdılar! 

Tangra ile de SSCB’de birçok konser verdiniz. Bu konserlerden bahsedebilir misiniz?

Sovyetler konser için iyi para ödüyordu. Oraya Emil Dimitrov, Tangra, Lilly Ivanova, Margarita Hranova, Bogdana Karadocheva, Jordanka Hristova ve başka isimlerle birçok kez gittim. Bizi çok sevdiler SSCB’de, çok başarılı olduk orada. 

Günümüze gelirsek, şu an neler yapıyorsunuz? 

ABD’de yaşıyorum. Petrounov Musical Instruments adında elektro gitar ve bas gitar üreten bir şirketim var. 1996’da bir rüya görmüştüm, o rüyadan ilhamla özgün bir bas gövdesi tasarladık ve Petrounov JC (PJC) modeli doğdu. PJC’nin tasarımı, tonu inanılmaz derecede sıcak ve sürdürülebilir kılan bir “arp zarafetine” sahip. PJC’den beri başka gitar ve 4, 5 ve 6 telli bas gitar tasarım serileri de oluşturdum: SL serisi ve Tattoo serisi. Müzisyenler ürettiğimiz enstrümanları seviyorlar ve sadece güzel değil aynı zamanda çalınabilir olduğunu da söylüyorlar. Tabii ki harika tonu yakalamak en büyük amacım. 

Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

Bilirsin, gençken ünlü oldum. Bana “Sasho Grivnata” derlerdi: “Bilezik Alex”. Birçok insan hâlâ böyle tanır beni. Hayatımda çok zor zamanlar geçirdim ama Tanrı beni her zaman sevdi ve ben daha onu tanımazken beni asla hayal kırıklığına uğratmadı. Ünlü de olsanız ünsüz de, ne yaparsanız yapın, kendinize güvenin, özgün olun ve Tanrı’ya güvenin. Benimle röportaj yaptığın için teşekkür ederim. Bir zevkti. Tüm okurlara da zaman ayırıp okudukları için teşekkür ederim. 

 

galeri