Zamansız Yansımalar: Raining Pleasure – Reflections (2005)
#greekspotting - yazı no. 2
Bu yazıyı yazarken Türkçe, Yunanca ve İngilizce olmak üzere farklı ve birçok kaynaktan faydalandım. Çoğu detay farklı kaynaklarda farklı şekilde aktarıldığından olabildiğince kesişen kaynakları baz alarak ilerlemeye çalıştım.
Arkadaş çevremin aksine sinema tarihi ve klasiklerine hiçbir zaman müzik kadar ilgim olmadı. Bu olmamışlık tabii ki “Ağğbi Fast & Furious 17 diyorum, Citizen Kane ne ya siyah beyaz!” seviyesinde bir cehalet değil fakat müzikteki seçiciliğim gibi sinema konusunda da biraz fazla seçici olduğum ve konfor alanımın dışına çıkmadığım gerçeğini çok önceden kabullendim. Bu ön bilgiyi vermemin sebebi ise bu yazının konusu olan albüm. Yazı ilerledikçe gerekliliği anlaşılacaktır diye düşünüyorum. Şimdi biraz daha detaylara odaklanalım…
Reflections, Raining Pleasure’un 2004 yılında Almanya’da bir turne sırasında kaydettiği 43 dakikalık bir alternatif rock albümü olmakla birlikte içerdiği 10 şarkı progresif rock, caz, blues hatta müzikal gibi birbirinden farklı elementler barındırıyor. Fakat albümü ‘zamansız’ yapan bu değil. Reflections’ın neden zamansız bir albüm olduğunu anlamak için zamanda yolculuk yapmamız gerekiyor: Başlangıç noktamız ise 1964 yılı.
1964
Yapımcı Ulvi Doğan ve yönetmen Metin Erksan’ın Necati Cumalı’nın romanı üzerine kurgulanmış filmi Susuz Yaz ile başlıyor hikayemiz. “Solcu” olarak nitelendirildiği için filmin Türkiye’de gösterimi yasaklanır fakat Ulvi Doğan filmi Metin Erksan’dan gizli olarak Avrupa’ya kaçırarak gösterime sokar. Türkiye’de sansür engeline takılan filmin ilk gösterimi 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde yapılır. Film festivalin büyük ödülü Altın Ayı’yı kazanarak Türk sinema tarihinde uluslararası bir ödül kazanan ilk film olur. Filmin özgün müziklerini ise Yunanistan’ın Akademi Ödüllü bestecisi Manos Hacidakis yapar. Hacidakis, aynı yıl Topkapı filminin müziklerini de yapmıştır.
Manos Hacidakis, Yunanistan’ın en büyük müzik insanlarından biridir. Buzukinin genç kitlelere yayılmasını sağlayarak Yunan müziğine bambaşka bir yön vermiştir. Uzun zaman tiyatro için çalışan Hacidakis, 1961 yılında Amerikalı yönetmen Jules Dassin’in çektiği Pote tin Kyriaki filmine yaptığı “To paidaia tou Peiraia” (“Pire’nin Çocukları”) şarkısı ile En İyi Özgün Şarkı dalında Akademi Ödülü’nü kazanır. Sonrasında yüze yakın film müziği projesi üzerinde yer alır. Bunların arasında az önce bahsettiğimiz 1964 yapımı Topkapı ve Susuz Yaz filmlerine ek olarak Peter Ustinov’un yönetip oynadığı 1984 yapımı Yaşar Kemal uyarlaması Memed, My Hawk (İnce Memed) de bulunur.
1969
Susuz Yaz’ın 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alması üzerine yapımcı Ulvi Doğan filmi ABD’de de gösterime sokmak ister, bunun için filmin özgün müziklerini yapan Manos Hacidakis’le görüşür ve Hacidakis filmin müziklerini ABD versiyonu için yeniden düzenlemeyi kabul eder. Filmin müzikleri çok fazla Türk halk müziği elementi barındırdığından ABD için hem müzikal temelde hem de yeni İngilizce sözlerin eklenmesiyle lirik temelde baştan oluşturulacaktır. Hacidakis, proje için 1968’de Atlantic Records’tan kendi adını taşıyan ilk albümünü yayınlayan New York Rock & Roll Ensemble ile bir araya gelir. Grubun daha önce canlı bir performasını dinlemiş ve rock’n’roll’u klasik müzik enstrümanlarıyla çalan gruptan etkilenmiş, bu yüzden onlarla çalışmak istemiştir. Şu aşamada gruptan uzun uzun bahsetmek istemiyorum fakat Michael Kamen’in bu grubun kurucularından birisi olduğunu söylemek yeterince fikir verecektir diye tahmin ediyorum.
Hacidakis’in grupla yaptığı anlaşmaya göre grubun her elemanı vokal yapacak, enstrüman çalacak ve söz yazımına katkıda bulunacaktır. Hacidakis bunun yaratım sürecine farklı renkler katacağını düşünür fakat henüz işin başında, daha şarkı seçim aşamasında tartışmalar çıkar. Ancak bu süreç bir şekilde atlatılır, 10 şarkının kaydı bir şekilde tamamlanır.
…
Paralel bir evrende muhtemelen şu anda ABD’de en fazla konuşulan progresif rock albümlerinden birisi 1970 çıkışlı Reflections olurdu fakat hayatın gerçeklerinin suratta patladığı tokat sesinin yankısı gibi bu hikayenin de mutlu bir sonu yok.
…
Hacidakis ve Doğan’ın Atlantic Records ofisinde yaşadığı büyük tartışma sonrasında ikili ortaklıklarını bitirmeye karar verir. Müzikler filmde kullanılmaz, Ulvi Doğan filmi Amerika’da üzerine yaptığı eklemeler ile gösterime sokar.
Film için kaydedilen şarkıların bir albüm olarak yayınlanması ise biraz tesadüf eseri olur. New York Rock & Roll Ensemble’ın Atlantic Records ile olan üç albümlük anlaşmasının iki albümlük kısmı tamamlanmıştır ve Atlantic Records grupla devam etmek istemiyordur. Bu yüzden, aslında 1969’da film müziği olarak dinleyiciyle buluşması beklenen 10 şarkı, grubun üçüncü albümü olarak 1970 yılında yayınlanır: Reflections. Atlantic Records gruptan elini çekmek istediği için herhangi bir reklam desteği olmadan yayınlanan albüm ABD’de genç kesim tarafından pek tutulmasa da Avrupa’da beklenmedik şekilde çok tutulur.
Albüm yayınlandıktan sonra New York Rock & Roll Ensemble’da kimi ayrılırlar yaşanır ve grup 1972 – 1973 aralığında dağılır. Grup elemanları her ne kadar yerel projelerde yer almış olsalar da Martin Fulterman (Mark Snow) en bilineni The X-Files tema müziği olmak üzere büyük projelerde yer almış, Michael Kamen ise 2003 yılında aramızdan ayrılana kadar birçok film müziğine katkıda bulunmasına ek olarak Metallica’nın S&M (1999)’i de dahil kimi projelerde farklı müzisyen ve gruplarla çalışmıştır.
1997
1990 Eylül’ünde Yunanistan’ın Patras şehrinde Rest in Peace isimli bir alternatif rock grubu kurulur ve yerel sahnelerde çalmaya başlar. Vokal ve gitarlarda Vassilikos (Vassilikos Sakkas), ikinci gitarda (X-)Jeremy, bas ve synth’lerde Bassakis, davulda ise Jay… Grubun kurucusu Vassilikos’tur, aynı zamanda grubun beynidir de. İlerleyen zamanlarda solo kariyerine yönelince grubun 15 yılı aşkın bir duraklama dönemine girmesine sebep olacaktır.
Rest in Peace, 1992 yılında ismini Raining Pleasure olarak değiştirerek Yunanistan turnesine çıkar. 1994 yılında ilk demolarını yayınladıktan sonra 1996’ya kadar Yunanistan turnelerine devam ederler.
1996 yılının sonlarına doğru Selanik’te bulunan Lazy Dog Records ile imzaladıkları kontrat bir başlangıç olur ve 1997’de ilk uzunçalarları Memory Comes Back’i yayınlarlar. Gelen olumlu eleştirileri takiben Ağustos 1998’de yine Lazy Dog Records’dan ikinci stüdyo albümleri Nostalgia’yı çıkarırlar. Bu albüm döneminde CD olarak yayınlanmasına karşın 2015’te Patras menşeili plak şirketi Inner Ear Records tarafından plak formatında basılmıştır.
2004
Başarılı iki albümden sonra Chrysalis Records ile sözleşme imzalayan grup uzun bir süre sessiz kalması sonrasında Aralık 2001 yılında üçüncü stüdyo albümleri Flood’u yayınlar ve çok iyi geri bildirimler alır. Top 40 chart’ında geçirilen neredeyse bir yıl sonrasında albüm Altın olarak sertifikalandırılırarak albüme The Cure, The Pixies, Black Rebel Motorcycle Club gibi gruplar ile birlikte sahnede yer almanın yolunu açar.
Takvimler 2004 yılını gösterdiğinde grup dördüncü stüdyo albümü Forwards & Backwards’ı yayınlar, ABBA’nın “Dancing Queen”ini yorumlar ve listelere birçok hit parça sokar.
2004 yılı kışında grup bir mini Almanya turnesi esnasında Köln’de stüdyoya girer ve orjinali Manos Hacidakis ile New York Rock & Roll Ensemble’a ait olan Reflections’ı tekrar keydederler. Albüm yayınlandığı andan itibaren kritik ve olumlu eleştiriler almaya başlar. Yayınlandıktan bir süre sonra da Altın olarak sertifikalandırılır.
Yağmura Dair
Buraya kadar başarısız bir Geleceğe Dönüş doğaçlaması şeklinde ilerleyen yazıyı okumaya devam ettiyseniz öncelikle teşekkürler.
Yazının başında belirttiğim gibi sinema tarihi ve klasikleriyle ilgili bilgim oturup ahkam kesebileceğim bir seviyeye muhtemelen ışık yılı mesafededir. Bu yüzden aslında bu albümün ortaya çıkmasına ön ayak olan 1964 yapımı ödüllü klasik Susuz Yaz’ı izlemediğimi utana sıkıla belirtmek isterim. Dolayısıyla yazının bundan sonraki kısmı tamamen albüm ile ilgilidir.
1996’dan Reflections’ın yayınlandığı 2005 yılına kadar geçen dokuz yıla dört stüdyo albümü sığdırmıştır Raining Pleasure ve bu albümler bize grubun geçirdiği müzikal değişimi net olarak yansıtır.
İlk albümleri Memory Comes Back (1996) grubun temellerinin sağlam fakat henüz kafalarının karışık olduğunu farklı tarzdaki şarkılarla net olarak gösterir.
1998 yılında çıkan ve bence grubun olgunluk eseri (benim de favorim) olan Nostalgia, ilk albümden iki yıl sonra bazı şeylerin oturması üzerine daha net bir tarz üzerinden ilerler. Bu albümde özellikle Vassilikos’un vokal kalitesini biraz daha anlayabiliyoruz.
Üçüncü albüm Flood: Great Quantity Of Water (2001) grubun alternatif rock’la indie-pop arasındaki yumuşak geçişini simgeleyen bir albüm olmakla beraber, artık oturmaya başlayan müzikaliteyi daha değişik bir noktaya getirebilmenin başarılı bir denemesi. Özellikle “Only Through You” ve “Song Of The Wolf”u arka arkaya dinlediğimizde bu farklı denemeleri net olarak görebiliriz. Önceki albümdeki geleneksel alternatif rock altyapısına eklenen elektronik elementler, farklı enstrümanlar ile beslenen arka plan grubun farklılaşma çabasının işaretleri olmakla kalmıyor bu çabanın tetikleyicisi de oluyor. Ek olarak, 1966’dan bir West Coast Pop Art Experimental Band şarkısı olan “I Won’t Hurt You”nun akustik yorumunun albümde yer alması, grubun hem 2005’te çıkaracağı Reflections albümüne hem de Vassilikos’un ilerleyen dönemde yapacağı solo çalışmalara dair ön bilgi verir nitelikte bir detay.
Tarzları oturmuş, farklı şeyler denemekten korkmayan ve müzikal tarzlarını bu doğrultuda geniş bir alana yayan grup 2003’te Forwards & Backwards’ı yayınlar. Aynı yıl yaptıkları “Dancing Queen” yorumunun da yer aldığı albüm saykodelik elementler içeren bazı şarkılara sahip olsa da, aslında, alternatif rock yapan grubun artık ağırlıklı indie-pop’a evrildiğinin resmidir.
Reflections tam da grubun bu evrilme döneminde gelmiştir ve geniş alana yayılan müzik tarzlarına uygun olarak bir ‘cover’ albümünden çok daha fazlasıdır. 1969’da kaydedilip 1970’te yayınlanan, şaheser olarak nitelendirilebilecek bir albümü yeniden yorumlamak “Yapacak işimiz yoktu, yaptık,” demekten ziyade “Çünkü biz bunu yapabiliyoruz!” diye bağırmaktır. Zira Manos Hacidakis önderliğinde New York Rock & Roll Ensemble tarafından yapılan albümün mükemmelliğin sınırlarını belirlemesi gibi Raining Pleasure’ın yorumu da kendi dönemindeki müzisyenler arasında farklı bir mükemmellik sınırı belirlemiştir. Grubun 2005’e kadar çıkardığı dört albümde yaşadığı değişime biraz değinmiştim. Fakat hepsinin ötesinde bu albüm, geçen dokuz yıl ve dört albümün getirdiği olgunluğun bir cesaretin ürünüdür.
Yansımalar
Reflections albümünü ilk dinlediğimde hikayesine dair herhangi bir bilgim yoktu. Spotify’ın KEŞFET kısmında karşılaştığım bir öneriydi ve hep yaptığım gibi Spotify’ı kırmadan dinlemiştim. İlk düşüncem albümün zamansız bir müzikal olduğuydu. 70’lerden bir çok müzikal element barındırıyordu. “Orpheus”taki saykodelik / acid rock havası, “The Day”in progresif rock agresifliği, “Love Her”ün King Crimson-vari minimal mükemmelliği…
Daha sonra yaptığım araştırmalarda ilk olarak Ekşi Sözlük’te denk geldiğim bir yazıyla başlayan süreç, bu yazı ile devam etti.
Albümün 70’lerden bir çok müzikal element barındırması şaşırtıcı değil tabii çünkü aslen Yunanistan’ın en büyük müzik adamlarından birinin 1969 tarihli projesiydi. Müzikal gibiydi çünkü bir film projesi için yapılmıştı ve anlatımındaki bütünlük buradan geliyordu. Mükemmelliğin sınırlarındaydı çünkü New York Rock & Roll Ensemble gibi kanımca zamanının en değeri bilinmemiş gruplarından biri tarafından yapılmış ve aradan geçen 36 yıl sonrasında yine mükemmelliğin sınırlarını zorlamayı seven Yunan bir grup tarafından yeniden yorumlanmıştı.
Albüm 1969’daki yaklaşık 38 dakikalık versiyonundan 5 dakika daha uzun, 43 dakikalık bir kısa hikaye. 90’larda çocuk olanlar hatırlayacaktır, 166 Masal Hattı vardı. Bu albüm benim için o masal hattının müzikal versiyonu.
Masal
Albümün açılışını 60’ların sonu ve 70’lerin başından acid rock tatları taşıyan ve günümüz gruplarından Midlake ile Fleet Foxes’ı andırabilecek “Orpheus” şarkısı yapıyor. Şarkı, yumuşak başlayıp agresifleşen girişini takiben vokaller ve folk elementleri ile dinleyeni direkt olarak hikayenin içine alıyor. Klasik “Bir varmış, bir yokmuş” tadında bir masal girişinin çok ötesinde bir girizgahla başlıyor masalını anlatmaya.
Girizgah biterken albümdeki favorim “The Day”in agresif girişi hikayenin temelini atmaya başlıyor. Pink Floyd’un başlardaki saykodelik dönemini andıran baslar, davul ve vokaller Raining Pleasure’ın 90’ların sonundaki daha agresif dönemine selam çakan gitarlar ile destekleniyor ve ortaya 2005 yılında restore edilmiş mükemmel bir 70’ler progresif şarkısı çıkıyor. Şarkının özellikle üçüncü dakikasından sonraki kısmı dinlemek, Pink Floyd’un “Set The Controls For The Heart Of The Sun” şarkısını andırdığı için benim apayrı bir zevk.
Günü (“The Day”) bitirdiğimiz noktada albümdeki ikinci favorim olan “Love Her” başlıyor. Bilmeden dinleyen herhangi birisinin Jeff Buckley’nin yayınlanmamış bir şarkısı zannedebileceği şarkı oturduğu caz temelleri üzerinde anlattığı aşk hikayesi ile böğrümüze öyle bir bıçak sokuyor ki şarkı Yüzük’ü attıktan üç yıl sonra bile Fırtınatepesi’nde aldığı yaranın acısını hisseden Frodo gibi kıvranıyoruz (sinema konusunda iddiasız olan birisi için bile iddialı bir gönderme!).
Ardından gelen “Dance Of The Dogs”, bir sonraki parçaya geçmeden önce “Love Her”ün damağımızda bıraktığı kekremsi tat ile böğrümüzde uzun yıllar boyu bırakacağı acıyı kısmen unutturmak adına bizi avutan progresif bir geçiş gibi. Bu şarkı bana hep henüz yapılmamış ve muhtemelen hiç yapılmayacak bir Camel albümünü anımsatır. “Dance of the Dogs” ile yaklaşık üç dakika progresif semalarda gezmemizden sonra Manos Hacidakis’in özlerinden bir kuple sergileyen buzuki melodisi ile “Kemal” isimli kısa hikaye başlıyor. Yanlış kanının aksine bu hikaye tamamen uydurma olup, ismi Hacidakis’in eski zamanlarda tanıdığı Kemal isimli bir göçmenden geliyor. Şarkı albümün Yunan kökeniyle ilişkisinin en net fark edildiği nokta ama Raining Pleasure’ın agresif davul ve gitarları şarkının bir ayağını da 90’lara bastırıyor. Sadece bu şarkı başlı başına bir masaldır ve eğer Reflections bir masal antolojisi olsaydı, “Kemal” bu antolojinin en ünlü parçası olurdu.
Kemanlarla biten “Kemal”e iyi geceler derken bir anda gelen piyano sesiyle irkiliyoruz. Sıradaki, albümün kanımca değeri en az bilinen şarkısı “Dedication”. Eğer şu ana kadar “The Day” ve “Love Her” gibi iki mükemmel şarkıyı dinlememiş olsaydık, “Dedication” kesinlikle albümün en iyi şarkısı olurdu ama henüz 6. şarkıda olmamıza rağmen çıta o kadar yüksek bir noktada ki “Dedication” gibi bir şarkı bizim için sadece ‘bayağı iyi şarkı’ olmaktan öteye geçemiyor.
“The Three Answers” yine ilk dinleyenler için bir Camel şarkısı olarak nitelendirilebilir ama Raining Pleasure versiyonu kanımca orjinal albümdekine göre biraz daha canlı, biraz daha içe işleyen bir yorum. Sonrasında gelen “Street Song” ise sizi alıp tarihi bir tiyatroda bir müzikal izlemeye götürüyor. Yumuşak girişini takiben albümün Yunan kökenlerine en çok yaklaştığı ikinci noktaya şahit oluyoruz. Bu kısmı dinlerken gözünüzü kaparsanız hızlı çekimde siyah beyaz bir duygusal komedi filmine şahit olabilirsiniz, ben her seferinde oluyorum!
Albümü karanlık bir sona hazırlayan “Bitter Way” (orjinalinin süresi 4 dakika 15 saniye) olmasına rağmen Raining Pleasure versiyonu 6 dakika 55 saniye sürer) ilk dinleyişte kulağa bir Thom Yorke çalışması gibi geliyor. Gerek müzikal altyapı gerekse vokal tarzı açısından bir bağ kurmak mümkün. Fakat dinledikçe kendini hissettiren Hacidakis etkisi, şarkının ortalarından sonra daha da baskın hale gelen Raining Pleasure tarzıyla birleşince bizi bambaşka bir noktaya taşıyor. Eğer albüm bu şarkıyla bitiyor olsaydı dünyanın en hüzünlü hikayelerinden birisine şahit olduğumuzu düşünebilirdik ancak sonrasında gelen kapanış bizi bir nebze olsun yukarı çekiyor ki yediğimiz dayaktan şişen ağzımız yüzümüz kanamayı bırakarak sarıya çalan bir morarma sürecine giriyor!
Albümde Vassilikos’ten başka vokal içeren tek şarkı olan “Noble Dame”, Elli Paspala tarafından seslendiriliyor. Paspala son şarkıda da olsa albüme bambaşka bir hava katıyor. “Bitter Way”in damağımızda bıraktığı acı tadı alıp yerine tatlı bir hatıra bırakıyor.
Her ne kadar 60’ların sonunda Akademi ödüllü bir müzisyen ile zamanının değeri bilinmemiş bir grubu tarafından yapılmış bir şahaeseri yeniden yorumlayarak söz yazımı ve beste anlamında herhangi bir yaratıcılıkta bulunmamış olsa da Raining Pleasure grubu Reflections albümünde 90’ların başında çıktığı yoldan albümü kaydettikleri 2004 yılına kadar yaşadığı gelişimi, geldiği noktayı ve yapabileceklerini göstermiştir. Ayrıca Raining Pleasure’un Reflections’ı orijinalinden 35 yıl sonra, 2005’te mükemmel bir şekilde yorumlaması, yayınlandığı dönemde Avrupalı gençler dışında pek tutulmayan bir albümü yeni nesile aktarmıştır.
Grup bu albümden sonra kendi bağımsız plak şirketi Celesta Records’u kurarak 2007’de son stüdyo albümü Who’s Gonna Tell Juliet yayınlamıştır. 2009’dan itibaren grubun kurucusu, söz yazarı, bestecisi ve solisti Vassilikos Sakkas’ın ağırlıklı olarak solo kariyerine ve farklı projelere odaklanması sebebiyle 2009’daki Live In Athens canlı albümü dışında herhangi bir albüm yayınlamayarak yaklaşık 15 yıllık sessizliğini sürdürmektedir. Ancak aktif olarak herhangi bir çalışma yapmıyor olsalar da halen resmi olarak birlikteler.
NOT: Raining Pleasure’ın 2005 versiyonu Reflections’ı, orijinal albümün aslında ilk cover versiyonu değildir. 1993 yılında Aliki Kaliaoglou tarafından Antikatroptrismoi: Reflections adı altında albümün Yunanca sözlü, daha folklorik ve geleneksel tarzda bir versiyonu da yayınlanmıştır.