Zaferin Peşinde: 45. Yılında Türkiye’nin Eurovision Macerası | Batıkan Baksı

Bu listede Türkiye’nin 45 yaşına basan Eurovision macerasında bana göre en iyi 10 finalist şarkısını sıralayıp, hikayelerini sizinle paylaşmak istedim

Eurovision dendiği gibi sizin de kulağınızda Eurovision’ın soundtrack’i, Melih Kibar’ın “Çoban Yıldızı” adlı enstrümantal parçası çalmaya başlıyorsa tebrikler; siz de iflah olmaz bir Eurovision seversiniz! Hele bir de “Çoban Yıldızı”yla beraber Bülend Özveren’in sesi varsa, değmeyin keyfinize… 

2020 yılı hiç güzel başlamadı ama eğer normal şartlarda geçen bir yıl olsaydı bugünlerde Avrupa’da Eurovision heyecanı yaşanıyor olacaktı. 2012’ye kadar her sene katıldığı ve gelenekselleşmiş şekilde heyecanla beklediği müzik yarışmasında Türkiye, bu sene 45. yılını kutluyor. 1975’te Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika”sıyla başlayan macerada, Eurovision yolundan kimler geçmedi ki… Nilüfer, Ajda Pekkan, Neco, Ayşegül Aldinç, MFÖ, Seyyal Taner, Kayahan, Şebnem Paker, Sertab Erener, Kenan Doğulu, Athena, Mor ve Ötesi ve daha kimler! En son 2012’de Can Bonomo’nun “Love Me Back” parçasıyla katıldığı, o zamandan beri ara verdiğimiz Eurovision maceramızda sevinç gözyaşlarından çok mağlubiyet hüznü vardı belki. Ancak Türkiye hiçbir zaman Eurovision sevdasından vazgeçmedi, neredeyse her sene katılım göstererek müziğini Avrupa’ya yaymayı sürdürdü. Siyasi boyutuyla eleştirilen Eurovision, her zaman nostaljik bir yarışma olarak televizyonlarda boy gösterdi. Eurovision’un siyah beyaz ekranlardan renkli televizyonlara varan yolculuğunda birincilik de gördük, sonunculuk da. 

Ben de bu listede Türkiye’nin 45 yaşına basan Eurovision macerasında bana göre en iyi 10 finalist şarkısını sıralayıp, hikayelerini sizinle paylaşmak istedim. Hazırsanız sizi müzikli bir yolculuğa çıkmaya davet ediyorum, iyi okumalar!

1) Şebnem Paker – Dinle (1997)

Geçtiğimiz gün sosyal medyada gezerken Şebnem Paker’in “Dinle” şarkısının Spotify’a eklendiğini gördüm. Nasıl mutlu olduğumu inanın kelimelerle anlatamam! Çünkü 90’lar ve “Türkiye’de Eurovision” dendiğinde aklıma gelen ilk şarkılardandır “Dinle”. Aynı zamanda Türkiye’nin Eurovision öyküsünde o zamana kadar hiç de görülmemiş bir başarı sağlayan bu özel şarkının hikayesine biraz göz atalım istiyorum.

Memleketin Eurovision tarihinde “Dinle”nin yeri büyük. Aynı zamanda Eurovision yolunda hiç yılmadan ilerlememizin de. Böyle diyorum çünkü Şebnem Paker, 1996 yılında, henüz lise son sınıf öğrencisiyken “Beşinci Mevsim” adlı Levent Çoker bestesiyle Eurovision’a katılmış ve yarışmayı 57 puanla 12. Sırada tamamlamıştı. Norveç’te yapılan 41. Eurovision Şarkı Yarışması’nda “Beşinci Mevsim”le hatırı sayılır bir başarı elde eden Şebnem Paker, 1997 Eurovision elemelerinde yeniden birinci olarak bir kez daha Türkiye’yi temsil etmeye hak kazandı. İlk defa  ‘televoting’ sisteminin (seyircilerin ekran başından telefonla verebileceği oylama sistemi) uygulanacağı 42. Eurovision Şarkı Yarışması’na da Levent Çoker’in Türk motiflerinin ağırlıkta olduğu, otantik bir bestesiyle katılacaktı. Bu şarkının adı “Dinle”ydi.

İrlanda’nın Dublin kentinde gerçekleşen yarışmada ikinci sırada sahneye çıkan Şebnem Paker ile Levent Çoker’in öncülük ettiği Grup Etnik’in harika performansı, Türkiye’nin 121 puan toplamasını ve adını 3. sıraya yazdırmasını sağladı. O zamana kadar Eurovision’da derece alabileceğini düşünmeyen Türkiye’ye fazlasıyla motivasyon aşılayan “Dinle”, müzik tarihimizde de kıvrak ritmi ve harika alt yapısıyla hiç eskimeyecek bir yere sahip oldu! Benimse sıralamamda açık ara ilk sırada…

2) Athena – For Real (2004)

Şimdi 1997’den 2004’e, Eurovision finalinin İstanbul’da yapıldığı o harika yıla atlıyorum! Yıllarca birincilik özlemi çeken Türkiye, 2003’te Sertab Erener’in “Every Way That I Can” şarkısıyla sonunda muradına ermiş, 48. Eurovision’da rekor sayılacak bir puanla birinciliği elde etmişti. Bu konuyu aşağıda anlatmaya devam etmek üzere “For Real”a geçiyorum.

2004’e şöyle bir baktığımda, o sene Eurovision finali Türkiye’de gerçekleşecek diye Olimpiyatlar’dan farksız bir hazırlık yapıldığını, halk otobüslerinin üzerine bile Eurovision kaplamalarının yapıştırıldığını hatırlıyorum. Gerçekten coşkuluyduk, böyle gelişmeler bizleri heyecanlandırmaya yetiyordu. Her sene olduğu gibi kimin katılacağının merakla beklendiği Eurovision için TRT herkesi şaşırtarak Athena ismini açıklamıştı. Athena üç şarkı yapacak, bunları halk oyuna sunacaktı. TRT’nin ‘halk oylaması’ kararı eleştiri de toplamış, halkın doğru şarkıyı seçebilecek kadar konuya hakim olup olmadığı tartışılmıştı. Ancak bu tartışmalar süredursun, Athena’nın sunduğu “I Love Mud On My Face”, “Easy Man” ve “For Real” şarkılarının arasından “For Real” halk oylaması sonucunda %79 oy alarak finalistliğe hak kazanmıştı.

İlk kez yarı final yönteminin uygulandığı 49. Eurovision, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşti. Sahneye 22. olarak çıkan ev sahibi Türkiye, Athena’nın coşkulu sahne şovu ve heybetli şarkısıyla önceki seneye göz kırparak, adeta sahneyi yıkmıştı. Ne yalan söyleyeyim, bu performansı izlediğimde hâlâ tüylerim diken diken olur. Çekişmeli geçen puan tablosunda birincilik koltuğuna Ukrayna’nın adayı Ruslana, “Wild Dances” adlı enerjisi yüksek şarkısıyla oturmuştu. Athena ise, bana göre daha yüksek bir puanı hak ederken, ev sahipliğini yaptığı yarışmada 4. olarak Türkiye’nin başarı ivmesini ayakta tutmaya devam etti. Benim için müziğini duyduğumda akan suların durduğu şarkılardan biri olan “For Real”, Athena külliyatında da ayrı bir yere sahip!

3) Mor ve Ötesi – Deli (2008)


2008 yılı bana göre Türkiye Rock Tarihi’nin en iyi yıllarından biriydi. Birbiri ardına çıkan yeni gruplar, olgunluk ürünlerini veren sanatçılar, kendine has bir sound… O senelerde yükselen Türkçe rock müzik dalgası TRT’yi de etkilemiş ve Eurovision’ın Sırbistan’da yapılacak 53. ayağında Türkiye’yi temsil etmesi için Mor ve Ötesi’ne teklif götürülmüştü. Geriye baktığımda, gerçekten harika bir seçenekti. Sertab Erener’den sonra bir süre İngilizce sözlerle katıldığımız Eurovision dilimiz, Mor ve Ötesi’nin “Deli”siyle yeniden Türkçe’ye dönecek ve ülke bu şekilde temsil edilecekti. Şekip Davaz’ın “40 Hokkabaz” projesinin kullanıldığı sıra dışı klibiyle de adından söz ettiren Mor ve Ötesi, final gecesi de sahne dekoru olarak bu görüntülerden yararlanacaktı. 

O yıl yine bazı ilklere şahit olan yarışma, Azerbaycan’lı katılımcı kadrosunun yanı sıra; Fransa, Almanya, İngiltere, İspanya’nın doğrudan katılımıyla da yapısında bazı değişikliklere gidiyordu. Yarı final sisteminin uygulanmaya devam ettiği yarışmada söz ve müziği Mor ve Ötesi tarafından hazırlanan şarkı, 85 puan alarak yarı finali 7. sırada tamamlamıştı. Final gecesi geldiğinde heyecanımız büyüktü, zira Athena’dan sonra yeniden bir rock grubu Türkiye’yi temsil ediyordu ve beklentimiz çok yüksekti. Mor ve Ötesi adının anons edilmesiyle performans öncesi gözlerimin dolduğunu dün gibi hatırlıyorum. Sahne tasarımları ve enerjik performansıyla tüyleri diken diken eden gruba, oylama sırasında 12 puanı tek veren ülke ise Azerbaycan oldu. Gece boyunca 138 puan alarak yarışmayı 7. sırada tamamlayan Mor ve Ötesi’nin “Deli”si, benim için asla eskimeyecek Eurovision şarkılarından!

4) Sertab Erener – Every Way That I Can (2003)


Sıralamam tüm hızıyla devam ederken, 2008’den geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna başlıyoruz ve soluğu Türkiye’nin Eurovision tarihine damgasını vuran o ışıltılı senede, yani 2003’te alıyoruz. Yeni milenyumun başlamasının ardından üç sene geçmiş; Türkiye, 2001 yılında başlayan ekonomik krizin yaralarını sarmaya başlamış, 2002’de yapılan genel seçimlerin sürpriz sonuçlarıyla yeni bir döneme girmişti. O yıla kadar Eurovision’da Şebnem Paker’in “Dinle” şarkısıyla en yüksek derecesini alan Türkiye, sonrasında yeniden ivmeyi aşağı yöne kaydırıp Eurovision’a karşı olan hevesini neredeyse yitirmişti. 2002 yılında Estonya’da gerçekleşen Eurovision finalinde Grup Safir’in “Leylaklar Soldu Kalbinde” adlı şarkısıyla 16. olarak Türkiye’ye dönmesinin ardından, 2003 yılına dair de pek bir beklenti bulunmamaktaydı. Ancak TRT’nin aldığı radikal bir kararla Eurovision için ünlü isimleri gündeme alması toplumda da heyecan yarattı. Nihayetinde TRT, birçok ünlü ismin arasından iki sene önce de teklif götürdüğü Sertab Erener’de karar kıldı.

Eurovision maratonu başladığında Türkçe şarkı söylemeyeceğini beyan eden Erener, Demir Demirkan ile birlikte “Every Way That I Can” şarkısını hazırlamış ve şarkı Demir Demirkan’ın “The One” ve MFÖ’nün “Mare” adlı şarkılarıyla beraber TRT’ye sunulmuştu. İngilizce bir şarkıyla Eurovision’a katılacak olmamız birçok kesim tarafından olumsuz eleştirilere maruz kalsa da bu durumu savunanlar çoğunluktaydı. Nitekim, Sertab Erener bu kararından vazgeçmeyerek seçmelerde galip gelen “Every Way That I Can” ile Eurovision’a hazırlanmaya başlamıştı bile! Oryantal alt yapısına karşın Batılı bir vokali benimseyen şarkıya çekilen klip, yurt içi ve dışındaki televizyonlarla radyolara da gönderilmişti. Uzun süren hazırlıkların ardından final günü gelip çatmış, Riga’da gerçekleşecek gecede Sertab Erener sade ancak etrafından kuşakların çıktığı elbisesi ve yanındaki dört dansçısıyla beraber sahneyi yıkan bir koreografiye imza atmıştı.

Bu performansın iyi bir derece getireceği tahmin ediliyordu ancak birincilik kimsenin aklından geçmiyordu. Oylama başladığındaönce  düşük sayılabilecek puanlar alan Erener, gecenin sonunda ise Türkiye’ye adeta bir rüya yaşatmış ve ülkenin neredeyse dava haline getirdiği Eurovision birinciliğini kazanmıştı. O geceyi dün gibi hatırlıyorum. Saatlerce sokaklarda korna çalarak gezen araçlar, televizyonda zafer çığlıkları atan sunucular, haber kanallarındaki son dakika bantları… Memleket şenlik yerine dönmüş, 2002 yılındaki Dünya Kupası başarısının ardından bu birincilik ülkeyi tazelemişti adeta. 

5) MFÖ – Aşık Oldum (Diday Diday Day) (1985)

Zaman yolculuğuna devam ediyoruz. Bu sefer bayağı bir geriye, 1985’e ışınlanarak aslında çok iyi bildiğimiz bir şarkıya, çoğumuzun “Diday Diday Day” olarak da bildiği “Aşık Oldum”un hikayesine göz atıyoruz…

Türkiye, 1980 darbesinin ardından değişen kültürel ortamla beraber yeni grup ve sanatçıların da boy gösterdiği bir müzik dünyasına sahip olmuş, 1985 itibariyle de Eurovision’da 10. yılını doldurmuştu (Her ne kadar 1975 sonrasında 3 sene ara vermiş olsa da yıl bazında 10 sene geçtiğini söylemek yanlış olmaz). O sene Eurovision başvuruları adeta bir yıldızlar geçidiydi: Özdemir Erdoğan & Sezen Aksu, Nükhet Duru & Neco, Nil Burak, Mazhar Fuat Özkan ve Barış Manço bu yıldızlardan sadece birkaçıydı.

Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan Türkiye finalinde İsveç’e gidecek grubun Mazhar Fuat Özkan olmasına karar verildi. 1984 yılında Ele Güne Karşı Yapayalnız albümüyle harika bir çıkış yakalayan grup, Eurovision için de Garo Mafyan’ın düzenlemesini yaptığı “Aşık Oldum” ya da diğer adıyla “Diday Diday Day” şarkısını görücüye çıkarmıştı. Farklı yorumlar alan şarkı, final gecesinde 7. sırada sahneye çıktı. Hepimizin aklında yer edinen intro’su ve grubun finalde giydiği beyaz takım elbiseler, yıllar sonra bile MFÖ denince akla ilk gelen hatıralardan biri olarak kaldı. Aynı zamanda MFÖ’nün adının MFÖ olarak anılmasına da bu Eurovision’un sebep olduğunu belirteyim. İsveçli spikerin “Mazhar Fuat Özkan” demek yerine “MFÖ” demeyi tercih etmesi, onları kitlelere bu şekilde tanıttı.

Şarkıya ve gruba dair umutlar ne kadar büyük olsa da o gece alınan puanlar MFÖ’yü dereceye sokmaya yetmedi ve grup, final gecesini 14. sırada tamamladı. Ancak bu, MFÖ’nün Eurovision macerasını bitirmeyecek, grup yalnızca üç sene sonra yeniden Eurovision sahnesiyle buluşacaktı… 

6) Manga – We Could Be The Same (2010)

Bir o yıla bir bu yıla zıplayarak sizi zaman jet-lag’ına uğrattığımı hissediyorum ama inanın böylesi daha çok hoşuma gidiyor… 1985’ten bir anda yakın zamana, 10 sene öncesine ışınlanıyoruz şimdi. Çoğunuzun da yakından hatırlayacağı bir şarkıyı anlatacak olmak beni daha rahat hissettiriyor. Evet, 2003’ten sonra ülkece en yüksek dereceyi aldığımız o şarkıdan bahsediyorum: “We Could Be The Same”!

Eurovision, 2003 yılından sonra Türkiye’de yeniden önemsenmeye başlamış, her sene birbirinden ünlü isimlerin söylediği İngilizce şarkılarla herkesi yeniden televizyon başına toplar duruma gelmişti. Manga’nın açıklanmasından aylar önce, kimin aday gösterileceği konuşulurken, 55. Eurovision’ın finaline dönemin parlayan yıldızı Emre Aydın’ın gönderileceği yönünde söylentiler dolaşmaya başlamıştı. 2010 yılının Ocak ayında ise Manga’nın Türkiye’yi temsil edeceği açıklandığında herkes şaşırmış, Manga bile bu haberi şaşkınlıkla karışık bir coşkuyla karşılamıştı.

Haberin açıklanmasının ardından, süreç tüm hızıyla başladı ve Manga geçen senelerdeki sistemin devamı olarak TRT jürisine üç şarkı sundu. Değerlendirme sürecinin ardından yapılan basın toplantısında “We Could Be The Same”in seçildiği duyuruldu. Şarkı hakkında oldukça fazla olumlu ve olumsuz yorum yapıldığı için bu yorumları araştırmayı sizlere bırakıyor, final gecesine zıplıyorum.

Norveç’in Oslo kentinde gerçekleşen yarı finalden ilk sırada çıkan Manga, Türkiye’yi hazırladığı sıra dışı koreografi ve yüksek tempolu oryantalist şarkısıyla temsil etti. 14. sırada sahneye çıkan grup, 170 puan alıp 2. olarak 2003’teki Eurovision zaferinden sonra en yüksek dereceyi elde etmeyi başardı.

7) Ajda Pekkan – Petrol (1980)


Ve benim için en özel şarkılardan birine geldik. “Madem özeldi, neden 7. sıraya koydun?” dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız. Eurovision şarkıları sıralamasında kendisinden daha çok sevdiğim şarkılar olduğu için, “Petrol”e ancak bu sırada yer verebiliyorum fakat Türkiye açısından önemi büyük olan bu şarkıyı da listeye almadan yapamazdım. 

Türkiye’nin kaderini değiştirecek 12 Eylül Darbesi’nin ayak sesleri duyulurken ülke, sakin bir gün bile geçirememekteydi. Sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de çok huzurlu günler yaşanmamakta, 1979’da patlayan ikinci petrol krizi nedeniyle ekonomik çöküntüler baş göstermekteydi. O güne kadar Eurovision’da yüzü gülmeyen Türkiye, yeni bir 10 yıla girerken bu talihsizliği aşmanın yolunu bulmaya çalışıyordu. TRT tarafından Eurovision’a katılmasına karar karar verilen isim Ajda Pekkan olmuştu. Kendisi başta yarışmaya katılmak istemese de daha sonra ikna edilmişti.

Pekkan’ın yarışmaya katılma kararının ardından, sıra şarkı seçimine gelmişti. Uzun değerlendirmeler sonucunda Ajda Pekkan’ın seslendireceği şarkının Şanar Yurdatapan’ın sözlerini yazdığı, Attila Özdemiroğlu’nun bestesini yaptığı “Petrol” olmasına karar verildi. Üç şarkının gönderildiği ulusal finalde Şerif Yüzbaşıoğlu’nun “Olsam” adlı şarkısıyla, Cenk Taşkan’ın “Bir Dünya Ver Bana” şarkıları da yarışmıştı ancak “Petrol” öne çıkmıştı.

“Acıklı bir aşk hikayesinin” anlatıldığı “Petr’oil”, dünyanın petrole nasıl bir aşk beslediğini anlatıyordu. Ajda Pekkan’dan yana beklenti çok büyüktü ve Eurovision finaline kadar çok büyük PR çalışmaları yapıldı. Özel broşürler ve plaklar basılarak tanıtım çalışmaları hızlandırıldı. Hollanda’nın Lahey kentinde gerçekleşecek final gecesi gelip çattığında Ajda Pekkan sahneye 2. sırada çıktı ve yapılan oylamada 23 puan alarak yarışmayı 15. sırada tamamladı. Bu sonucun ardından İstanbul’u terk eden Pekkan, uzun bir süre İngiltere ve Amerika’da yaşadı. 1982 yılında ise memlekete geri dönerek bir ‘süperstar’a yakışır işler yapmaya devam etti. Batılı yönü ağır basan ancak “bizden” de ezgiler taşıyan Petrol, belki Eurovision’da başarılı olmadı ancak Türkçe ve İngilizce (“Loving on Petrol”) versiyonlarıyla hepimizin kulağında, zihninde büyük yer etti. Şimdi çaldığında eşlik etmeyecek bir kişi bile tanımıyorum!

8) Can Bonomo – Love Me Back (2012)


Eurovision maceramızın durduğu seneye, 2012’ye geldik. Türkiye’nin yarı finalde elendiği 2011 yılının galibi olan ülke Azerbaycan’da gerçekleşecek 57. Eurovision’a gönderilecek sanatçı hakkında söylentiler yine kendini gösterdiğinde, Atiye ve Şebnem Ferah isimleri ağır basmaya başlamıştı. Ben de Şebnem Ferah’ın adını duyduğumda, her ne kadar her sene Hayko Cepkin’in Eurovision’da yarışmasını umut eden birisi olsam da, ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Ancak TRT, herkesi şaşırtacak bir kararla, akıllarda hiç olmayan bir ismi Türkiye’nin Eurovision yarışmacısı olarak açıkladı: Can Bonomo!

2011 yılında ilk albümünü çıkarak Bonomo, genç ve dinamik duruşuyla özellikle gençlerin ilgisini çekiyorken bir anda tüm Türkiye’nin gündemine oturdu. Her sene olduğu gibi TRT’nin seçimi tartışıladursun, Can Bonomo stüdyoya girerek şartlar gereği TRT’ye sunacağı üç şarkıyı kaydetti ve sundu. TRT bünyesinde yapılan değerlendirmeler sonucunda seçilen şarkı “Love Me Back” oldu.

Curayla başlayan, akabinde batı sazlarının girdiği şarkı, adeta bir masal dünyası yaratan melodisiyle dinleyeni ilk andan itibaren içine çekiyordu. Denizci temasıyla hazırlanan koreografisiyle göz de dolduran şarkıyı duyduğum an “Olmuş bu!” dediğimi hatırlıyorum.

Final gecesinde 18. sırada sahneye çıkan Bonomo, güçlü anlatımı ve coşkulu şovuyla Azerbaycan’da büyük ses getirdi. Hatta bana göre o senenin en iyi performanslarından biri Can Bonomo’ya aitti. Puanlamalarda beklediğim olmasa da kötü sayılmayacak bir sıralamayla Can Bonomo ve ekibi 7. olarak yarışmayı tamamladı. Can Bonomo adını Türkiye’ye daha fazla duyuran yarışmanın 57. ayağı, Türkiye’nin katılım gösterdiği son sene oldu.

9) Klips ve Onlar – Halley (1986)


Sona yaklaşırken sırada sanatçı kadrosundan dolayı listeme aldığım bir çalışma var. Bunun için 2012 yılından ayrılıyor, 1986 yılına dönüyoruz.

O yıl Türkiye’nin Eurovision adayları yine bir yıldızlar geçidiydi. Üstelik aynı yıl, Halley Kuyrukluyıldızı dünyanın yakınından geçecekti! Vakit kaybetmeden Eurovision için seçilen, dönemin popüler synthpop akımına uygun şekilde hazırlanmış “Halley” şarkısından bahsedeyim.

Gür Akad’ın kurduğu Klips grubu ile Seden Gürel’in (o dönem Seden Kutlubay) ve Sevingül Bahadır’ın kurduğu Onlar grubunun birleşiminden oluşan Klips ve Onlar, Eurovision elemelerine girdiğinde karşılarında Seyyal Taner, Nil Burak ve İbo, Nilüfer vardı. Klips ve Onlar’ın elemelere katıldığı “Halley”, İlhan İrem’in sözlerini yazdığı ve Melih Kibar’ın bestelediği bir şarkıydı. Synthpop ve rock öğeleri içeriyordu. Final yaklaşırken beklenmedik bir şey oldu ve elemelerde birinci olan Klips ve Onlar finale hazırlanırken Seden Kutlubay, gruptan ayrılmaya karar verdi. Bunun sonucunda bir kadro değişimi yaşandı ve Candan Erçetin, ikinci kadın vokalist olarak gruba katıldı. Böylece kadro Gür Akad, Derya Bozkurt, Emre Tukur, Sevingül Bahadır ve Candan Erçetin olarak şekillendi. Norveç’te yapılacak olan final gecesinde 53 puanla 9.luk elde eden Halley, Türkiye’nin o güne kadar yarışma tarihinde aldığı en yüksek dereceyi aldı. 

10) Semiha Yankı – Seninle Bir Dakika (1975) 


Son şarkımızla sizi her şeyin başladığı 1975 yılına götürmek istiyorum. Türkiye’nin Eurovision tarihini başlatan, 45 yıl öncesinde bizi Eurovision’la tanıştıran “Seninle Bir Dakika”yı anlatmak için uzun bir süreçten bahsetmek lazım ama ben yine yukarıda olduğu gibi özetleyerek yazımı bitirmeyi, sizi de sıkmadan, bu minik Eurovision tarihçesini noktalamayı planlıyorum.

Takvimler 1975’i gösterirken 1961 Anayasa’sını sekteye uğratan 1971 muhtırasının ardından Türkiye, yenilenme çalışmalarını sürdürüyordu. Bir yandan da gençlik hareketlerinin etkisini sürdürdüğü bir 10 yıl geçiriyordu Türkiye. TRT’nin televizyon faaliyetlerine başlamasının üzerinden 7 sene geçmiş ve insanların en büyük eğlencesi televizyon olmuştu. Öyle ki, televizyon yayınlarının başladığı saatlerde sokaklarda insana rastlamak güçtü. Hatta televizyon izlemek için televizyon sahibi komşularına, dostlarına giden “telesafir” adı verilen misafirler türemişti. 

Türkiye bu yıl, Avrupa genelinde yapılan Eurovision’a katılmaya karar vermiş ve katılacak ismi seçmek üzere elemelere başlamıştı. 105 şarkının katıldığı elemelerde çok ünlü kişilerin yarışına sahne olmuştu. Uğur Akdora’dan, Esin Afşar’a, Cici Kızlar’dan Atilla Atasoy’a, Cahit Oben’den Ali Rıza Binboğa’ya, Semiha Yankı’dan Füsun Önal’a sayısız popüler ismin katıldığı elemelerin sonucunda halk oylamasından Ali Rıza Binboğa, “Yarınlar Bizim” şarkısıyla çıkmış olsa da jüri kararıyla yapılan kura çekiminde Semiha Yankı, “Seninle Bir Dakika” şarkısıyla Eurovision’a katılmaya hak kazanmıştı. Timur Selçuk tarafından orkestrasyonu yapılan “Seninle Bir Dakika”nın sözleri Münir Ebcioğlu tarafından yazılırken, müziği Kemal Ebcioğlu tarafından bestelenmişti.

Türkiye Eurovision’a her ne kadar büyük heyecanla adım atsa da o yıl Stockholm’de düzenlenen yarışmada ne yazık ki sonuncu olarak, talihsiz bir başlangıç yaptı. Bu sonucun ardından Türkiye, Eurovision’a katılmaya 3 sene ara verdi.


2000 sonrası doğanlar için Eurovision, görece eski popülaritesini kaybetmiş bir yarışma. Ama özellikle benim neslim ve benden önce doğan nesil için anlamı çok büyük. Bu sene koronavirüs sebebiyle Avrupa’da da iptal edilen yarışmaya uzun zaman sonra ilk defa ara veriliyor. Her ne kadar eski Eurovision’ın tadı kalmamış olsa da yarışma geçmişe dair hatıralarda yerini koruyor.

Şahsen Eurovision gecelerinde heyecanlanmayı, hatta finale katılacak sanatçının açıklanmasından final gecesine kadarki sürecin keyfini çıkarmayı özledim diyebilirim. Bu yazımda, müzik tarihimizde önemli bir yeri olan Eurovision maceramıza değindim. Ben yazarken keyif aldım, umarım siz de okurken keyif alır, benimle beraber aynı hislere ortak olursunuz. Evlerde hayatı bir süre durdurduğumuz bugünlerde, umarım her şey yolundadır. Biraz daha sabredelim, bugünler bittiğinde paylaşacağımız çok daha güzel şarkılar olacak. Bir sonraki yazıya kadar görüşmek üzere!