Kırkbinsinek ile ‘Toprak Ana’ üzerine

Kırkbinsinek ile tanışmam, ilk albümlerini çıkardıkları 2015 yılına denk düşüyor. Sis Pus Sus’tu albümün adı, bir arkadaşımın tavsiyesiyle dinlemiş ve çok sevmiştim. Niyeyse hiç konserlerine gitmedim ama 2019’un sonlarında çıkardıkları ikinci albümleri Toprak Ana’ya kadar yeni çalışmalarını sabırsızlıkla bekledim. Toprak Ana nihayet çıktığında hemen dinledim ve doğrusu, ilk albümden bile çok sevdim. 

Albümü dinlediğim gün müydü yoksa birkaç gün ertesi mi hatırlamıyorum, telefonum çaldı. Arayan, Plak Mecmuası’na birkaç sayı yazılarıyla katkı sunan sevgili Özge Ç. Denizci’ydi. Kırkbinsinek ile röportaj yapmayı düşünüp düşünmeyeceğimi sordu ve bu soru, beni Kırkbinsinek üyeleriyle buluştuğum o kafe masasına götüren soru oldu. Özge maalesef bize katılamadı çünkü kendisi ufak bir sahil kasabasında yaşayan şanslı insanlardan. Ancak benim üzerimden ilettiği sorularıyla o da röportaja katkıda bulundu. Bu yüzden, bu giriş yazısında öncelikle ona teşekkür etmek isterim.

Teşekkür faslını bitirirken, bir de özür borçluyum: Esasında bu röportajı yapalı iki ay kadar oldu. Ancak muhtelif sebeplerden bir türlü deşifre edemedim. Bu gecikmeden ötürü hem siz okurlarımızdan hem de Kırkbinsinek’ten özür diliyorum. 

Grup üyeleriyle Beyoğlu’nda bir kafede buluştuk, çabucak da muhabbete daldık. Alper Antmen, Volkan İncüvez, Douglas Vegas, Tolga Öztürk ve Özgür Devrim Akçay (ki hepsi birlikte Kırkbinsinek ediyor) sorduğum her soruyu etraflıca cevapladılar. Dilerim ben sohbetimizden ne kadar keyif aldıysam siz de okurken en az o kadar keyif alırsınız. 

İyi okumalar! 

“‘Toprak Ana’da bir yanıyla doğada var olabilmenin mutluluğu ve doğanın insana kattıkları, bir yanıyla da sosyal adaletsizlik üzerine söylenen sözler var”

Toprak Ana albümünüz nihayet 2019 yılında sonlarında çıktı. Önceki albümünüzü ise 2015’te yayınlamıştınız. Niye dört yıl beklediniz?

ALPER: Toprak Ana’yı ilk albümü yayınladığımız Alman firma World in Sound yayınlayacaktı aslında ama onların takviminde bir değişiklik oldu, baktık ki olmayacak, onlarla çalışmaktan vazgeçtik. Sonra başka bir Alman firmayla anlaştık. Ses dosyalarını da gönderdik ancak master aşamasının henüz daha başında teknik bir sıkıntı çıktığını söylediler bize. Miks dosyalarını elden geçirmemiz gerekiyordu ama miks dosyalarını açamadık, çünkü mix projelerinin olduğu hard disk yanmış… Haliyle baştan miks yapmamız gerekti ve vokal kaydını tekrar yapmak zorunda kaldım. Fakat, o süreçte bize verdikleri süre de dolmuştu, sözleşmemiz bitti. Derken o dönem gruptaki arkadaşlarımızdan Barış da ayrıldı, üç kişi kaldık: Tolga, Özgür, ben. Sonra Tolga askere gitti, Douglas ve Volkan dahil oldu gruba… Öyle olunca, bu albümü yeniden ele alalım diye düşündük. Var olan çelloları çıkardık, onların yerine Volkan gitar çaldı. Uzamasının sebebi bu. 

ÖZGÜR: Bizim birinci albüm de geç çıktı zaten. 2008’de kurduk grubu, 2015’te çıktı albüm. Umarım üçüncü albüm 10 sene sonra çıkmaz! (Gülüyor)  

VOLKAN: Türkiye’de zamanlama hep problem zaten. 

Çelloları çıkarınca sound değişmedi mi? Yani baştan kurmanız gerekmedi mi sound’u? Zorlanmış olmalısınız biraz… 

ALPER: Mikste değişiklik oldu. Miks yapma mantığı değişti yani. Çellonun olduğu mikste dinamikler daha açıktı, iki gitarın olduğu mikste dinamikler biraz daha kapalı hale geldi. 

ÖZGÜR: Sound çok etkilenmedi aslında çünkü zaten çelloyu çok yaylı gibi çalmıyordu Barış. Gitar gibi kullanıyordu. Bir de zaten elektrikli çelloydu kullandığı, efekt pedalları da kullanıyordu, klasik bir çello sound’u çıkmıyordu ortaya.

Miks ve mastering’i kim yaptı? 

ALPER: Albümün miksini Murat Gülbay yaptı, mastering’i de Nekropsi’den bildiğimiz Cem Ömeroğlu. 

Toprak Ana’daki parçaların hepsi belirli bir dönemde mi kaydedildi? Yoksa örneğin birkaç yıl arayla kaydedilip de albümde buluşan parçalar oldu mu? 

ALPER: Bu albümü 2016 Kasım’ında, bir hafta içinde kaydettik. Tüm parçalar da o zaman kaydedildi ama ardından az önce bahsettiğim süreç yaşandı.

ÖZGÜR: Birinci albümü yayınladığımızda Toprak Ana’nın parçaları da aşağı yukarı hazırdı aslında. 

ALPER:  “Duvar” ve “Kuş” haricindeki parçalar hazırdı.  

İlk albümünüzü bir Alman firmasından yayınladınız. İkinci albümü ise bir Türk firmasından çıkardınız. Alman ve Türk firmaları arasında çalışma metodu farklılığı gözlemlediniz mi? 

VOLKAN: Türkiye’de metot yok! (Gülüyor) 

ALPER: O bilindik Avrupalı disiplini müzik sektöründe de işliyor aslında. Mesela sözleşmede yazan tarihe kadar yetiştirdin yetiştirdin albümü, yetiştiremezsen hakkını kaybetmiş oluyorsun. Bir de, plağın kartoneti Almanya’da çok daha profesyonelce yapılıyor. Burada maalesef öyle değil, genel bir sorun bu.  

ÖZGÜR: Yine de bizim albümümüzü çıkaran Venüs Müzik’in hakkını teslim edelim. İlk plaklarını bastılar onlar da ve aslında yaptıkları kıymetli bir şey. Plak basan kaç firma var ki? Üstelik açılır kapanır kapak yaptılar, poster var içinde. Güzel bir çalışma oldu. 

2010’ların sonunda Türkiye saykedeliği ya da benim çok da beğenmediğim bir kavramla ‘üçüncü yeniler’ diye tabir edilen müzikler dünyada dinleyicilerin ilgisini çekmeye başladı, malum. Bunun size de olumlu bir yansıması oldu mu? 

TOLGA: Birinci yeniler diye bir şey bile yok ki aslında, ben de katılmıyorum o isimlendirmeye. 

ALPER: Biz o furya başlamadan önce yurtdışında albüm yapmıştık zaten. Bir de, stilimizin biraz daha farklı olduğunu düşünüyorum. Onlar Taner (Öngür) ağabeyin tanımladığı Anadolu pop çerçevesinde çalışıyorlar, bir kısmı eski şarkıları ve türküleri yeniden yorumluyor sadece. Bizim müziğimizde de Anadolu pop etkisi var elbette ama müziğin çerçevesi öyle değil, içinde başka etkileşimler var. 

VOLKAN: Bugün güncel saykedelik, eğlence müziği artık. Biz öyle bakmıyoruz müziğe.

“Halk müziği, hep beslendiğimiz kaynak. Gitar çalıyoruz, rock müzik yapıyoruz fiziksel olarak ama kimyasal olarak halk müziği var içimizde.”

Bugün artık uzun şarkılara pek rastlanmıyor, beş dakikalık şarkı bile uzun sayılıyor. Fakat sizin iki albümünüzde de 10 dakikayı bulan uzunlukta şarkılar var. Bu cesaret istemiyor mu biraz? Dinleyici de ürküyor uzun şarkılardan…

VOLKAN: İlk 30 saniyede vokal girmeyen şarkıyı çalmayan radyolar var… Dinleyici de uzun şarkı dinleme alışkanlığını yitirmiş olabilir ama arzı bizim yarattığımızı düşünüyorum ben. Bence dinleyici siz ne verirseniz onu alıyor, bir zaman sonra o bir trende dönüşüyor. Bu sefer sen ona ayak uyduruyorsun. Biraz da müziğe olan yaklaşım değişti sanırım.

TOLGA: Sen iyi bir iş ürettiğinde o iş her halükarda dinleyicisini buluyor . 

Toprak Ana, politik yanı güçlü bir albüm. Bu kadar açık bir politik tavır sergilerken radyoda şarkılarınızı çaldırmak ya da çalacak mekan bulmak gibi sorunlar yaşıyor musunuz?

ALPER: Konser mekanı bulmak konusunda bir sorun yaşıyoruz ama bunun sebebi sözlerin politik oluşu mu yoksa çaldığımız müziğin şu anki popüler müzik algısında pek yeri olmaması mı, o tartışılır. 

VOLKAN: Her radyo olmasa da daha ana akım olanları sizi çağırdıklarında çeşitli ricalarda bulunuyorlar tabii. “Lütfen şunu söylemeyin,” diyorlar mesela. Ha, biz bunu dikkate alıyor muyuz? Almıyoruz. (Gülüyoruz) Üstüne gidiyoruz hatta. 

TOLGA: Bizde değil ama karşı tarafta bir çekingenlik oluyor bence ister istemez. Aman başımıza iş açmayın, demeye getiriyorlar bazen. Alper’in konser mekanıyla ilgili dediği doğru, politik bir tavır sergilemenizle çalacak mekan bulup bulamamanızın doğrudan ilgisi yok. Fakat dolaylı bir ilgisi var. Bizim kemik bir dinleyici kitlemiz var; niteliği yüksek ama nicelik olarak bazı mekanlara ufak geliyor bu kitle. Sizin bunu genişletebilmeniz için görünür olmanız gerek. Radyolarda ya da televizyonlarda böyle ufak çaplı perdelemeler bile görünür olmanızı engelleyebiliyor. 

Toprak Ana’nın ana temasını, esas derdini birkaç cümleyle nasıl ifade edersiniz?

ALPER: Bir yanıyla doğada var olabilmenin mutluluğu ve doğanın insana kattıkları, bir yanıyla da sosyal adaletsizlik üzerine söylenen sözler var. 

Toprak Ana’da çok belirgin halk müziği esintileri var, özellikle vokallerde. Beslendiğiniz kaynaklar neler? Herhalde epey halk müziği dinliyorsunuz… 

ALPER: Ben çok halk müziği dinliyorum açıkçası. Hatta son iki yıldır sadece halk müziği, özellikle de Alevi deyişleri dinliyorum.

VOLKAN: Hep beslendiğimiz kaynak o zaten. Tamam, gitar çalıyoruz, rock müzik yapıyoruz fiziksel olarak ama kimyasal olarak halk müziği var içimizde. Özellikle çıkarmana gerek kalmıyor onu, kendini bıraktığında o çıkıyor ortaya zaten. 

TOLGA: Biz halk müziği tarafıyız, Douglas saykedelik tarafı. (Gülüyor) 

Evet, Douglas, sen hiç konuşmadın. Sana enstrümanlarla ilgili bir sorum var. Dinar Bandosu’nda bas çaldın, bir ara gitar çaldın, şimdi de synthesizer çalıyorsun. Favorin hangisi? 

DOUGLAS: Synthesizer çalmaya henüz yeni başladım sayılır ama favorim o. Synthesizer ile çok eğlenceli şeyler yapabiliyorsun. Çok fazla alan tanıyor sana, bir sürü ses var! (Gülüyor)

Anadolu müziğiyle nasıl tanıştın? 

DOUGLAS: Genelde öneriler sayesinde. Arkadaşlarım şunu dinle, bunu diyorlardı… Cahit Berkay’ın film müziklerinin olduğu bir kaset ilk dinlediklerimdendi ve beni çok etkilemişti. Seninle ortak dostumuz olan Ali Ece’den çok şey öğrendim tabii, beni birçok yeni müzikle tanıştırdı. 

Kırkbinsinek’e nasıl katıldın? 

DOUGLAS: Çok eskiden beri tanışıyorduk zaten ama epey yakın zamanda katıldım gruba. Toprak Ana’nın kaydında yokum.  

ALPER: Douglas, Peyote’de ne zaman çalmaya başladıysa o zaman tanıştık. Tam tarihini hatırlayamıyorum ama 2006-2007 civarı olsa gerek. Peyote’de tonmeister’lik yapıyordum. Hatta ilk soundcheck’imi de Douglas’ın o zamanki grubu Not Since the illness’a yapmıştım. 

Volkan, sen nasıl dahil oldun gruba? 

VOLKAN: Hariçten Gazelciler’in ikinci albümünde Hariçten Gazelciler’e dahil olmuştum. 2013 yılıydı. O ara Kırkbinsinek ile aynı gecede konserler vermeye başladık. Grubu biliyordum daha önceden ama o dönemde yakınlaşmaya başladık. 2014’te Ömür (Kılıçaslan) vefat etti, biliyorsun. Ömür’ün anısına bir albüm yapıldı, Kırkbinsinek de o albümde bir Hariçten Gazelciler şarkısı yorumladı. Sonra ben solo projemle Peyote’de Kırbinsinek ile aynı geceler çalmaya başladım. Bir seferinde, albümde yorumladıkları Hariçten Gazelciler şarkısını çalacaklardı sahnede ve beni de davet ettiler. Sonra birlikte Foça’da konser verdik. Grupta gibi hissettim kendimi, gruba katılmış oldum. (Gülüyor)

ÖZGÜR: Volkan o şarkıyı çalıp sahneden inince seyirciler grup kendi arasında kavga etti sanmıştı. (Gülüyor) 

Bir de klip yayınladınız. Başka klip var mı gündemde? 

ALPER: Evet, “Maden” şarkısı için hazırladığımız klip 27 Mart’ta yayınlandı. Fatih Pınar ve Burcu Kolbay’a klibin hazırlanmasındaki emekleri için teşekkür ederiz. Şu anda başka bir klip yok gündemimizde. 

Son olarak, Toprak Ana’nın kapağını sormak istiyorum. Kapak tasarımı kimin işi?

ALPER: Hazar Ekinci yaptı Toprak Ana’nın kapak tasarımını. Gökova Körfezi’de bir koy’da kamp kurduğumuz bir zamanda, bir ağaç kökü fotoğrafı çekmiştim. Hazar, kapak tasarımı için gereken görsel malzemeyi o fotoğraftan çıkardı.