lopenstraat II üzerine bir deneme | Onur Bayrakçeken

Lopenstraat, ‘lopenstraat II’ ile ortaya bütünlüklü bir kaos çıkarmış. Ters yüz edilmiş bir Harikalar Diyarı!

Lopenstraat’ı biraz tesadüfen keşfetmiştim. Pek sevdiğim, ilk albümlerine bir parçanın sözlerini yazarak katkıda da bulunduğum Geeva Flava’yı dinliyordum. Spotify sağ olsun, bak dedi, Geeva Flava’dan hoşlanan bunlardan da hoşlanıyor… O ‘bunlar’dan biri de Lopenstraat’tı işte. 

Doğrusu, grubun adıydı ilgimi çeken. Bir merakla hemen sayfalarını açıp, henüz yeni yayınlanmış Şile (2016) EP’lerini dinlemem bundandı. Üç parçalık bu EP (ki grubun 2015 tarihli, aşağı yukarı 15 dakikalık “Hike” teklisinden sonra ikinci çalışmasıydı) ile Lopenstraat beni hemen avucuna aldı. Biraz Gevendevari bir sound’ları vardı ama kendi kimliklerini bulma yolunda oldukları aşikardı. Sıkı bir Gevende hayranı olan ve kendi kimliğinin peşinde koşan gruplara her daim sevgi beslemiş bendenizin bundan sonra Lopenstraat’a kulaklarını tıkaması mümkün değildi. 

Artık ne zaman yeni bir çalışma yayınlayacaklar diye bekler olmuştum. 2017’de bir canlı kayıt yayınladılar ancak yeni bir stüdyo çalışması halen yoktu ortada. Ta ki bu yılın başlarına kadar. Lopenstraat nihayet, hem de bu sefer birkaç parçalık bir çalışmayla değil yedi şarkılık bir albümle çıkagelmişti: lopenstraat II

lopenstraat 2

Serbest caz’dan el almış, progresif rock semalarında dolaşıp en sonunda ‘mihribahn’ şarkısıyla krautrock’a varmış bir albüm ‘lopenstraat II’

Daha ilk stüdyo albümleri olmasına karşın adını lopenstraat II koymuş olmalarından, pek tuhaf bir çalışmayla karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Haliyle, Mars Volta’ya selam çakan “kars volta” şarkısıyla açılan albüme hazırlıksız yakalanmadım. Zira bilesiniz, bu albümü baştan sona zevkle dinlemek istiyorsanız, Alice gibi ufalmalı ve sihirli bir dünyaya girmeye hazır olmalısınız. 

Bu öyle bir dünya ki orada Rahsaan Roland Kirk’ü Miles Davis ile, Tangerine Dream’i Kraftwerk’le muhabbet ederken bulabilirsiniz. Bu öyle bir dünya ki, başka hiçbir şeye değil, tüm dikkatinizle sadece ona kulak kabartırsanız sizi sürprizlerle örülü bir serüvene çıkarmaya namzet! 

‘Sürprizlerle örülü’ diyorum çünkü Lopenstraat’ın müziği doğaçlamalara dayanıyor. Bu halde pek sükut içinde yürürken, karşınızdaki ağaçtan birden bire kara kargalar havalanabilir. 

Aman, ben ne okuyorum demeyin, yazımın başlığında da belirttim: Bu, bir incelemeden ziyade denemedir. Fikrimce Lopenstraat gibi grupların müziği ancak deneme diliyle anlatılır. O bile, biraz! 

Serbest caz’dan el almış, progresif rock semalarında dolaşıp en sonunda “mihribahn” şarkısıyla krautrock’a varmış bir albüm lopenstraat II. İşin şaşırtıcı yanı, Lopenstraat altılısı bu tarz zenginliğini müthiş bir bütünlük içinde gerçekleştirebilmiş. Bunca tarzı tutarlı bir sound’da buluşturmak güç iştir. Ancak bu güçlüğü kotarırsanız, istediğiniz dünyayı seslerle kurmayı başarırsınız. Lopenstraat, bunu başardığı için tebriği fazlasıyla hak ediyor. Bunu nasıl başardığının ipucu ise bence albümün ritmik yapısında saklı. Belki “mihribahn”, albümde krautrock’a (bilhassa Kraftwerk’ün “Autobahn” şarkısına) en yakın parça ama albümün ritmik yapısı baştan sona krautrockvari tekrarlara dayanıyor. Bu, grubun tutarlı bir sound üzerinde özgürce ‘takılmasına’ olanak sağlıyor. 

Efendim, konuyu dağıttım, affedin! “kars volta”, diyordum; lopenstraat II’nin sihirli dünyasına açılan kapıdan içeri “kars volta” ile girdim. 11 dakika civarında bir şarkıydı bu, peşi sıra gelen “x!x!” ise 17 dakikayı azıcık aşan süresiyle albümün en uzun şarkısı. Lopenstraat, uzun şarkı yapmayı seviyor. Ben de bunu çok seviyorum çünkü birkaç dakikalık şarkılar dinlemekten bıktım! Neyse ki her grubun çok dinlenmek, dünya para kaldırmak, Spotify listelerine bir sürü parça sokmak gibi dertleri yok. 

Lopenstraat

Albümün genel yapısında krautrock etkisi yoğun. Synthesizer kullanımında ise Tangerine Dream’in o çoğu zaman metafizik synth’lerini duymak mümkün

Şimdi burada, aklınıza şu soru düşebilir: “Bu ne biçim şarkı adı?!” Nitekim birazdan “>>” ve “z/e|/i|/ü|” diye birer şarkıyla karşılaşacağız. Bu şarkı isimlerinin neyi simgelediği üzerine Sherlock Holmes’lüğe soyunacak değilim. Zaten bunun bir anlamı olduğunu sanmıyorum. Grubun fena halde modernist müziğinin şarkı isimlerine yansıması olarak bir anlamı olduğunu düşünüyorum bu tuhaf seçimlerin. Bir açıdan, Lopenstraat tarihinde bir kırılmanın da işareti: Artık önceki çalışmalarına göre çok daha ‘serbest’, çok daha deneysel bir grup Lopenstraat. 

‘Serbest’ demişken, dördüncü parça “>>” albümün serbest caz tarafını en aşikar gösterdiği parça. Bu parçada Burak Gürpınar, Ozan Öner ve Berat İşçioğlu da konuk olarak yer almış. Ortaya tam bir deliler curcunası çıkmış. Alkışlıyorum. 

Biraz önce dedim ki, bu albümde Rahsaan Roland Kirk ile Miles Davis’i muhabbet ederken… Evet, duyabilirsiniz. Hemen ardından gelen “mihribahn” ile isimleri sayesinde albümün humor seviyesini yükselten “bağlamışım, çözülmüyor” şarkısında sanırsınız Rahsaan Roland Kirk, Miles Davis’in In A Silent Way (1969) albümünü yorumlamış ya da o şahaneler şahanesi “Serenade To A Cuckoo” şarkısını çalarken kendini Miles’ın albüm kayıtlarında buluvermiş! Zira üflemeli seslerinde Kirk’ten esintiler duyuyorsunuz, parçanın sound’unda ise 60’lar sonu – 70’ler başındaki Miles’ın etkisi kendini hissettiriyor.  

Bir de Tangerine Dream ile Kraftwerk’ün adını geçirdim. Az önce açıkladığım üzere, albümün genel yapısında krautrock etkisi yoğun. Synthesizer kullanımında ise (özellikle “vodou”, “x!x!” ve “bağlamışım, çözülmüyor” şarkılarında) Tangerine Dream’in o çoğu zaman metafizik synth’lerini duymak mümkün. 

Nihayetinde Lopenstraat, lopenstraat II ile ortaya bütünlüklü bir kaos çıkarmış. Ters yüz edilmiş bir Harikalar Diyarı! Pek bir kategoriye sokmak mümkün değil, o yüzden ‘deneysel’ deyip geçiyoruz ama ‘krautjazz’ diye bir tabir uydursam o da oturur sanırım lopenstraat II albümüne. ‘Dinlenebilir serbest caz’ da denebilir belki (kızmasın serbest cazcılar!). Her halükarda, az dinlenecek bir iş. Fakat böylesine ‘niş’ bir albüm çok dinlense sorun vardır asıl. Dilerim Lopenstraat hiç çok dinlenme peşine düşmez, az (ama öz) dinlenecek işlere imza atmaya devam eder. 

Çünkü lopenstraat II, olmuş ve eminim ki grubun bohçasında bizlere “Olmuş!” dedirtecek daha başka epey albüm yapacak malzeme var. Şimdiden gelecek işleri merakla bekliyorum. Yola devam, alkışlar Lopenstraat’a!