Orçun Sünear: “Bob Marley nehri geçerken kimseden izin istemedi”

YAZI DİZİSİ İNSANLIĞIN BÜYÜK ESERLERİ

İnsanlığın Büyük Eserleri yazı dizimizin ilk söyleşisini Cem Mansur ile yapmış, Beethoven’ı ve 9. Senfonisi’ni konuşmuştuk. Şimdi, ta Jamaika’ya uzanıyoruz. Konumuz Bob Marley ve o şahaneler şahanesi Exodus albümü. 

Bu öyle bir albüm ki Time dergisi “100 yılın en iyi albümü” ilan etmiş. Pink Floyd’un The Dark Side of The Moon’undan, Miles Davis’in Kind of Blue’sundan ya da The Beatles’ın Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band’inden öne koymuş Exodus’ı. Peki niçin?

Hem bu sorunun cevabını hem de Bob Marley’i, ülkemizin güzide reggae gruplarından Sattas’ın solisti Orçun Sünear ile konuştuk. Şahsen çok sevdiğim bir şarkıcı ve şarkı yazarı olması bir yana, ne kadar içten bir insan olduğunu hep duyardım… Söyleşi için Skype’ta bir araya geldiğimizde, bu tasdiklendi. Bana kalırsa keyifli bir söyleşi değil, keyifli bir sohbet çıktı ortaya. Dilerim sizler de okurken benim aldığım keyfi alırsınız. Buyurun, iyi okumalar! 

Bob Marley

Bob Marley, Chicago. 1979. Fotoğraf: Paul Natkin.

“Cesaret, insanca yaşamamızı sağlayacak fikirleri gerçekleştirmektir ve Bob Marley şarkılarında bunu yapıyor”

Öncelikle reggae’nin doğduğu toprakları, Jamaika’yı konuşalım. Reggae nasıl bir ülkede, ne zaman doğdu? 

Jamaika, Karayipler’de yer alan bir ada ülkesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Miami şehrine yakın bir tarafta. Jamaika halkı da bu sayede Miami radyolarını dinleyebiliyor. Bir gün babanın biri radyoda rock’n’roll müziğini duyuyor ve çok seviyor. 1950’lerin sonu, 60’ların başındayız… Böylece Jamaikalı gençler rock’n’roll’u taklit etmeye başlıyor, rock’n’roll’u taklit edelim derlerken de ska’nın doğmasına vesile oluyorlar. Ska’nın giyim kuşamıyla, felsefesiyle kendine has bir kültürü var. Epey seviliyor. Sonra Lee ‘Scratch’ Perry diye bir prodüktör çıkıyor; ska’daki basların sesini açıyor, müziği yavaşlatıyor falan ve reggea sound’unu yaratıyor. 60’ların sonunda Lee ‘Scratch’ Perry, Bob Marley ile de çalışıyor ve ilk reggae parçalarını kaydediyorlar. 

Reggae’nin doğduğu bu yıllarda Jamaika’da okur yazar oranı çok düşük. Siyaset sahnesinde de ortalık karışık. İki büyük siyasi parti var; kabaca söylersek biri sağcı, biri solcu. Uzun yıllar aralarında silahlı çatışmalara varan bir çekişme yaşanıyor. Hatta bir süre sonra bu çatışma ortamı öyle bir duruma geliyor ki 1976’da Bob Marley’e de bir suikast girişiminde bulunuyorlar. Zaten ondan sonra Londra’ya yerleşmek durumunda kalıyor ve bugün konuşacağımız Exodus (1977) albümünü de orada kaydediyor. Bu dönemde okur yazar oranı düşük olduğu gibi birçok Jamaikalının evinde televizyon da yok. Haliyle insanlar bilgi ve haber almakta güçlük çekiyor. Reggae, böyle bir ortamda insanlara bilgi sağlayan bir kaynak oluyor. Doğruyu, gerçekleri anlatmaya çalışıyor. 

Aslında biraz bahsettin ama reggae’nin beslendiği müzikal kaynaklar neler? 

Her şeyden önce Afrika’ya dayanıyor kökleri; tıpkı blues ve caz gibi… Reggae müziğinin temelinde nyabinghi dediğimiz bir Afrika perküsyonu var. Reggae’ye kalp atışını andıran ritmini o veriyor. Reggae’nin özünde de bu ‘kalp atışı’ hissi yatıyor. Başka Afrika enstrümanları da kullanılıyor reggae’de. Tabii, bunun dışında, az önce de söylediğim gibi rock’n’roll ve ska’dan besleniyor. Blues etkisi de epey var reggae’de. Özellikle Peter Tosh’un albümleriyle Bob Marley’in Talkin Blues (1971) ve Exodus albümlerinde yoğun şekilde blues duyabiliyoruz. 

‘Exodus’ albümü için ‘Claptonesque’ tabiri kullanmış bazı müzik yazarları. Sahiden, gitarlarda Eric Clapton etkisi bariz. 

Evet. Bob Marley’in en bilinen şarkılarından “I Shot the Sheriff” (1973) de bir yıl sonra Eric Clapton tarafından yorumlanınca dünyaca ün kazandı, biliyorsun. 

Reggae, rock’n’roll ve blues’tan bu kadar etkilenmesine karşın kendisi de bir rock’n’roll türünü fena şekilde etkiliyor: Punk’ı. Özellikle de The Clash’i; ‘Sandinista!’ (1980) albümleri neredeyse baştan sona dub ve reggae örneğin. Halbuki sınırları belli bir müzik türü gibi duruyor reggae. Yani gotik reggae yapma şansın yok mesela… Buna rağmen nasıl oluyor da punk’tan pop müziğe birçok müziği etkiliyebiliyor? 

Bu çok güzel bir soru öncelikle, teşekkür ederim. Tahmin edeceğin üzere sadece reggae dinlemiyorum. Aslında bakarsan 2000 sonrası Türkçe pop müziği hariç her müziğe açığım. The Clash de fanatiği olduğum gruplardan biri. Bahsettiğin Sandinista! albümünde, Bob Marley’i Bob Marley yapan Lee ‘Scratch’ Perry’nin de büyük etkisi var. Ondan birkaç sene önce Clash’in “Complete Control” şarkısının prodüktörlüğünü yapmış Perry ve gruba epey ilham kaynağı olmuş. Zaten Sandinista!’nın prodüktörü Mikey Dread de Jamaikalı ve Perry ile çalışmış bir dönem. O reggae sound’unu biraz da o yüzden duyuyoruz. Teknik olarak da reggae çok yumuşak bir müzik tarzı. Reggae dansı diye bir şey yok mesela esasında, sallanıyorsun sadece… Sallanmadan da duramıyorsun. (Gülüyor) Dolayısıyla her müziğe uyarlayabiliyorsun. Çok acayip cazcılar reggae işleri yaptılar mesela. Groundation diye bir grup var, son dönem grupları arasında en sevdiklerimden biri. Elemanların biri hariç hepsi Berkley mezunu… Caz yaparken sıkılıyorlar, biraz da reggae yapalım diyorlar; acayip bir müzik çıkıyor ortaya. Bilmeyenler tavsiye ederim.

Politik tavır olarak da punk ile reggae arasında bir ortaklık var sanki.

Punk ile reggae’nin çok insani ve derin bir bağı var her şeyden önce. Bob Marley’in bir menajeri Bob Marley’i ve arkadaşlarını İngiltere’ye götürüyor ama orada öylece bırakıp, dolandırıp kaçıyor. Bunun üzerine Bob Marley ve arkadaşları ne yapacağız, ne edeceğiz diye düşünürken punk’larla karşılaşıyorlar. Punk’lar onlara evlerini açıyor, destek oluyorlar. Birlikte müzik yapıyorlar. Böylece punk kültürüyle reggae kültürü arasında ilginç bir kardeşlik doğuyor. Zaten 90’larda ska-punk diye bir tür patlıyor ki harika işler çıkarıyor o müziği yapan gruplar. Biraz da bu sayede ilişki kuruyor bu iki tür. Ama zaten ikisi de doğaya saygıdan, eşitlikten, özgürlükten bahsediyor. Nasıl kurmasınlar ki? Elbette neo-nazi punk’çılar ya da sağcı reggae’ciler de var ama her iki kültürün de kökeninde eşitlik, özgürlük arayışı yatıyor. Bob Marley “Don’t give up the fight”* diyor, The Clash de bunu söylüyor. 

Sen de metalciyken reggae’ci oldun aslında, değil mi? 

Bir death metal grubunda vokal yapıp davul çalıyordum ben. (Gülüyor) Bursa’nın rock şehri olduğu son dönemlerdi. Saçlarım uzundu, gürdü. Espri yapıyorum hatta, “Saçlarım döküldü, rock’a küstüm, reggae’ci oldum!” diye. (Gülüyor) Halbuki öyle değil, çok sevdim reggae’yi. Ras Memo, Osman Osman, Mehmet Yüzbaşıoğlu gibi isimlerin Türkiye’deki reggae kültürüne çok emeği geçti. Hep anarım onları. Umarım yıllar sonra beni de böyle anarlar; “Orçun diye bir çocuk vardı, Sattas grubu vardı, reggae albümü yaptılar,” falan derler.

Yeri gelmişken, bu müziği Türkçe üretmek güç mü? Yoksa çok mu evrensel bir dili var reggae’nin? 

İlk başta sadece İngilizce söylemeyi düşünüyorduk. Çünkü İngilizce’yi çok rahat bozabiliyorsun. Reggae müzisyenleri de zaten çoğunlukla bozulmuş bir İngilizce’yle söylüyor, Jamaika’da konuşulan Pato İngilizcesiyle. Ama sonra bunu yapmak istemedik çünkü doğal olmayacaktı. Zaman içinde Jamaikalı çok büyük müzisyenlerle tanıştık, onlar da “Sakın yapmayın, kendi dilinizde söyleyin,” dediler. Bununla beraber, güç mü? Güç. Türkçe’yi bozamıyorsun bir kere. Türkiye’de olduğumuz için dinleyici daha duyarlı oluyor haliyle. Fakat Türkçe reggae söyleme çabası çok güzel bir mücadele. Yazarlığımı geliştiriyor. Bu konuda özellikle BaBaZuLa’yı çok örnek alıyorum ben kendime. Türkçe’yi çok iyi kullanıyorlar ama yeri gelince mıgırcayı da harika kullanıyorlar. Türkçe’yle yabancı dinleyicilere bile ulaşmayı başarıyorlar. Bizim de Türkçe şarkılarımız daha çok ilgi çekiyor aslında. Montreux Caz Festivali’nde sahne almıştık mesela, İngilizce şarkılar da söyledik ama Türkçe şarkılarımız daha çok karşılık buldu seyircide. Bu açıdan bakınca, reggae’nin dili evrensel galiba. 

Bob Marley, Londra. 1976. Fotoğraf: Steve Joester

“Jimmy Cliff çok tatlı bir adam ama nehri geçmek için patronundan izin alması lazımdı onun. Bob Marley, nehri geçmek için kimseden izin istemedi”

Bob Marley’e gelelim. Reggae tarihinde birçok efsanevi isim var ama Bob Marley hepsinden daha çok öne çıktı, ikonik bir figür oldu. Fotoğrafı tişörtlere basıldı, efsaneleşti. Bunun sebebi ne?

Bunu bazen bizim Mehmet abiyle, Ras Memo’yla konuşuruz. Bob Marley’in hiçbir kötü şarkısı yok. Çok iyi bir ozan her şeyden önce. Tipi de farklı, aslanı andırıyor. Aslan, reggae kültüründe önemlidir. Bir de konserlere hep kot pantolon – tişörtle çıkar, bilmem dikkat ettin mi… Öyle şov kıyafetleri giymez, ihtiyaç da duymaz. Çok doğaldır ve yine de gözünü ayıramazsın adamdan sahnedeyken. Seksi bir herif yani. (Gülüyor) Sahne için çok önemlidir bu. Bunun dışında, para pulla çok işi olmayan biri. Şimdi adını hatırlayamadığım bir belgeselde yakın arkadaşlarından birine “Bob Marley parayı bulunca değişti mi?” diye soruyorlardı, arkadaşı “Bob değil, çevresindekiler değişti,” cevap veriyordu. Çok etkilemişti bu beni. Jimmy Cliff’i bilirsin, o bahsettiğin reggae efsanelerinin başında gelir. Jimmy Cliff o harika “Many Rivers To Cross” (1969) şarkısını çıkardığında, bu Bob Marley ‘delisi’ “Nehri geçmek için patronundan izin aldın mı?” diyor ona. İnanılmaz bir şey! Jimmy Cliff o zaman bir dev ve sen bir nevi ‘diss atıyorsun’ adama… En az Bob Marley kadar iyi bir müzisyen olsa da Jimmy Cliff neden onun kadar ikonik bir figür olamadı sorusunun cevaplarından biri budur belki de. Jimmy Cliff çok tatlı bir adam ama nehri geçmek için patronundan izin alması lazımdı onun. Bob Marley, nehri geçmek için kimseden izin istemedi. 

Bir reggae müzisyeni olarak Bob Marley’den ve özellike ‘Exodus’ albümünden ne öğrendin? 

Bir kere Exodus’ın açılış parçası “Natural Mystic” benim en sevdiğim Bob Marley parçasıdır. Şarkının şöyle bir hikayesi var: Küçükken bir falcı Bob Marley’e el falı bakıyor ve “Milyonlar seni takip edecek, sende ‘natural mystic’** var,” mealinde bir şey diyor. Okuyanlar gülecek belki ama benzer bir olay Göztepe Parkı’nda benim de başıma gelmiş küçüklüğümde. Bir falcı, anneme “Bu çocuk kitleleri etkileyecek,” demiş. Gerçi kitleleri etkiliyor sayılmam ama Bob Marley’in hikayesine benzediği için sıkı sıkı sarılıyorum bu hikayeye. (Gülüyor) Sonuçta, “Natural Mystic” bu yüzden apayrı bir yerde benim için ama bunun dışında, harika ve farklı bir parça zaten. Başta ritmi ve sözleriyle çok kuvvetli bir hissiyatı var, bu yüzden çok etkiliyor beni. Bir de Exodus albümü, hem Bob Marley’in hem de The Wailers müzisyenlerinin en olgun döneminde kaydediliyor. Bakıyorsun, içinde “One Love” parçası var. “One Love” slogan oldu artık dünyada. “Three Little Birds” var, Ajax tribünleri her maç öncesi topluca seslendiriyor. “Jamming” var… Hemen her şarkısı kitlelere ulaşabilmiş. Exodus bana böyle bir çalışma çıkarmanın müzikal bir olgunlaşma gerektirdiğini de öğretti, bir şarkının bir sürü insan tarafından söylenmesinin ne güzel olduğunu da. Exodus’ı Time dergisi “100 yılın en iyi albümü” seçmişti, biliyorsun. Pink Floyd’un, The Beatles’ın albümlerinin önüne koymuştu. Niçin? İyi bir reggae müzisyeni olmak için bunu araştırmak, düşünmek gerek bence. 

Exodus

Fotoğraf: Peter Simon.

“Bob Marley, gerek ‘Natural Mystic’te gerek diğer çalışmalarında gerçek neyse onu anlatıyor ama bu gerçeğe karşı insanları teslimiyete değil dayanışmaya davet ediyor”

Time’ın ‘Exodus’ı neden “100 yılın en iyi albümü” seçtiğine dair bir yazı okumuştum. ‘Exodus’ın değindiği sorunların hepsi bugün hâlâ güncel, diyordu yazıda. 

Çok doğru. Mülteci sorunu, eşitlik özlemi, açlık ve yoksulluk… Exodus, bunlardan bahsediyor. Bir yandan aşktan ve sevgiden de bahsediyor. Bu toplumsal ve bireysel konuları da öyle güzel bir araya getiriyor ki, ortaya efsanevi bir albüm çıkıyor. 

Burada “Natural Mystic” şarkısına dönelim mi? “Natural Mystic”in sert bir gerçekçiliği var: “Many more will have to suffer / Many more will have to die”*** diyor. Bu kadar gerçekçi olup, yine de müziğin ümitvar havasını korumayı nasıl başarıyor? 

Aslında sorunun içinde cevabını verdin. Bize gerçeği söylüyor şarkı. Bob Marley, gerek “Natural Mystic”te gerek diğer çalışmalarında hep çok dürüst davranıyor. Yalan söylemiyor, gerçek neyse onu anlatıyor ama bu gerçeğe karşı insanları teslimiyete değil dayanışmaya davet ediyor. Exodus’ta bir de “One Love” var mesela, “Let’s get together and feel alright”**** diyor şarkıda. Yani sorunları sayıp “Sorunların bunlar, n’aparsan yap,” demiyor. 

Exodus’ın epey politik bir albüm olduğunu söyleyebiliriz o zaman galiba. 

Ben “politik” lafını tercih etmiyorum. Politika yapmak nabza göre şerbet vermek değil mi? Bob Marley, doğru olanın peşinde. Reggae kültürünü benimsemiş herkes öyle. Eğitimde eşitlik, parasız sağlık hakkı… Bunları söylüyoruz. Bence bu politika yapmak değil, fikir üretmek. Bu fikirler için mücadele eden bir politikacı varsa onun peşinden gideriz zaten hepimiz. Bob Marley için önemli olan gerçekleri en doğru şekilde anlatmak. 

Bir yerde dürüst gazetecilik gibi. 

Çok doğru. Bob Marley söylüyor da bunu, “Bizim gazetemiz şarkılar,” diyor. Çünkü başta da söylediğim gibi doğru dürüst gazete de televizyon da yok o yıllarda Jamaika’da. 

one love peace

Michael Manley, Bob Marley, Edward Seaga. One Love Peace Konseri, 1978.

“Bob Marley hep hit şarkılar üretmiş ama Exodus’taki neredeyse her parça kitlelere mal oluyor. Bu dürüstlükle ilgili bence”

Bob Marley ülkesinin politik çalkantısında bir rol almıyor mu? Az önce söylediğin gibi, 1976’da Londra’ya gitmek zorunda kalıyor evinde saldırıya uğradığı için. Exodus’ın kayıtlarını da orada tamamlıyor. 

O kurşunlanma olayı tam 1976 Jamaika Genel Seçimleri öncesi yaşanıyor. 1972’de solcu Michael Manley başbakan seçilince Jamaika’da ortalık hepten karışmış, Manley’nin partisiyle sağcı rakibi Edward Saega’nın partisi arasında silahlı çatışmalar falan yaşanmış yıllarca. Genel seçimler öncesi bu durum had safhaya varıyor. Bu dönemde Bob Marley açıkça bir tarafı desteklediğini beyan etmese de Manley’e yakın görünüyor. Çünkü Manley, seçim şarkısı olarak Bob Marley’in bir şarkısını kullanmak istiyor ve Bob Marley de “Barış için kullanacaksanız olur,” diyor. Bu arada bir barış konseri de düzenleyecek, iki tarafa da şiddeti durdurma çağrısı yapacak… Fakat barış konserine çıkmasını istemeyen birileri evini basıp Bob Marley’i kolundan vuruyor. Derdi barış ve kardeşlik için konser vermek Bob Marley’in, o kadar. Tanıdık geliyor, değil mi? (Gülüyor) Neyse, bu olay üzerine İngiltere’ye gidiyor Bob Marley. Orada da Exodus albümünü kaydediyorlar. Ama 1978’te Jamaika’ya geri dönüyor ve efsanevi One Love Peace konserini yapıp iki lideri sahnede buluşturuyor. Sular bir süre duruluyor. Fakat Bob Marley 1981’de öldükten biraz sonra tekrar karışıyor Jamaika. 

“Three Little Birds” gibi bir şarkı var Exodus’ta. “One Love”, “Jamming”, hep ‘hit’ parçalar… Bir albüme bu kadar hit şarkı sığdırabilmek zor olsa gerek.

Bob Marley hep hit şarkılar üretmiş ama Exodus’taki neredeyse her parça kitlelere mal oluyor, haklısın. Bir kere, çok olgun ve yetenekli müzisyenlerle çalışıyor. Ama esasen demin konuştuğumuz dürüstlük konusuyla ilgili bir şey bu bence. Bahsettiğim, adını hatırlamadığım o belgeselde Bob Marley’in not defterinden de bahsediyorlardı. Adam aklına gelen her şeyi yazmış, ne düşünüyorsa… Kim ne der, başıma iş alır mıyım diye düşünmemiş. Cesur bir insan ve akıllı bir cesaret iyidir, her zaman kazandırır. Cesareti bazen herkese meydan okumakla karıştırıyorlar, cesaret o demek değil. Bizim insanca yaşamamızı sağlayacak fikirleri gerçekleştirmektir cesaret ve Bob Marley, şarkılarında bunu yapıyor. Böyle dürüst ve cesur yazınca da insanlara dokunabiliyorsun. Çünkü yazdıkların onların dertleri, sorunları ya da özlemleri aslında. Haliyle hep bir ağızdan söylüyorlar o zaman şarkılarını. 

Sen şarkı yazarken bazı kaygılar güdüyor musun? 

Tedirgin oluyor insan ister istemez. Mesela biri geliyor, “Abi yazmışsın ama çok sert olmamış mı? Başımıza bir şey gelmesin?” diyor. Daha ne gelecek, gelen gelmiş diyorsun ama tedirgin hissediyorsun yine de. Mutlaka Bob Marley’e de diyorlardı ama o bunların hepsine kulak tıkamış. Biz de bunu yapmaya gayret ediyoruz Sattas olarak. Bu arada sadece sözlerle ilgili değil şarkıların uzunluğuyla ilgili de sorunlar var bugün. Mesela diyorlar ki, “Abi bu şarkı yedi dakika, çok uzun, albüme koymayalım.” Bu saçma. Lynyrd Skynyrd’in “Free Bird” şarkısının solosu altı küsür dakika sürüyor yahu! Bugün altı dakikalık şarkı yapamıyorsun. “Kimse albüm dinlemiyor, kimse uzun şarkı dinlemiyor,” deyip duruyorlar. Ben dinliyorum! Sen de dinliyorsun. İşte bu laflara maruz kalmamak da Bob Marley için bir şans. Anlatmak istediklerini özgürce, zaman kısıtlaması olmadan anlatabiliyor ve anlatacak o kadar çok şeyi var ki. Çok iyi bir gözlemci, doğal olarak insanlardan ve kendi yaşamından çok malzeme çıkarabiliyor. 

Söyleşinin sonuna geliyoruz. Senin bu Exodus albümünden söylemeyi en çok sevdiğin şarkılar hangileri? 

En başta “Natural Mystic” geliyor tabii. “Jamming” ve “The Heathen” da söylemeyi çok sevdiğim şarkılar. “Guiltiness”ı sahnede hiç söylemedim şimdiye kadar ama onu da repertuara ekleyeceğiz galiba yakında. “Turn Your Lights Down” şarkısını ayrı severim fakat söylemesi çok zor bir şarkı. Damien Marley’in annesine yazmıştır o şarkıyı Bob Marley. Kadın 1976 Dünya Güzeli, Cindy Breakspeare. Bir ara takılıyorlar, Bob Marley evli olduğu halde. Ama ilginç şekilde Bob Marley’in eşi Rita Marley şarkıda geri vokal yapıyor. 

Kadın mevzusu açılmışken, Bob Marley biraz çapkın bir abi galiba? 

Çapkınlıktan ziyade, kadın konusunda biraz muhafazakar maalesef. İlişkilerinde şiddet yok belki ama kadının görevini çocuk yapmak, evi derleyip toplamak olarak falan görüyor. Kadın, erkeğin işine karışmamalı kafasında. Rasta dininden kaynaklanıyor bu da. Kadınlar saçlarını örtmek zorunda mesela rastalarda. Rita Marley, Bob Marley’in ölümünden sonra başını açıyor ve bir sürü takı falan takmaya başlıyor. Bu yüzden de çok eleştiriliyor ama ne yapsın? Çok genç evlenmişler ve onca sene baskı altında kalmış. 

Son olarak Sattas’tan da konuşalım kısaca. Var mı yeni çalışmalar? 

Neşet Ertaş’ın “Yalan Dünya” şarkısını kaydettik. Onun dışında hazırda bekleyen üç şarkımız daha var. Kayıtları, miksleri, her şeyleri tamam. Fakat ne zaman yayınlayacağımıza karar vermedik henüz. Bunları çıkardıktan sonra bir cover albümü yapacağız. 

Ağzına sağlık abi, teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim. Herkese selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum. Dikkat edin kendinize. 

 

 “Savaşmayı bırakma” 

** İng.: Doğuştan mistik

*** “Daha birçokları acı çekmek zorunda kalacak / Daha birçokları ölmek zorunda kalacak”

**** “Bir araya gelelim ve iyi hissedelim”