İlhan Mimaroğlu ve Finnadar Records | Armağan Ekici

Ahmet Ertegün, Mimaroğlu’na özgürlük tanımış: Atlantic ailesinin içinde, çok satmayacağı bilinen ama sanat değeri yüksek müzik örneklerini istediği gibi kaydedebileceği bir plak markasını yönetmek. Finnadar Records böyle doğmuş

Geçen sayıdaki Blue Note Records hakkındaki yazıda, zenci müzisyenlere hakettikleri değerin verilmeye başlanmasında, böylece cazın Amerika’ya özgü gerçek bir sanat formu olarak ortaya çıkmasında dört göçmenin vizyonunun ve inadının anahtar rol oynamasını anmıştım: Almanya’dan kaçıp gelen Francis Wolff ve Alfred Lion Blue Note’u, Türkiye büyükelçisinin iki oğlu Ahmet ve Nasuhi Ertegün Atlantic Records’u yarattılar. Ertegün’lerin tutucu senatörleri kızdırarak, büyükelçilik binasındaki davetlere devrin önemli caz müzisyenlerini çağırmaları hâlâ hatırlanır; söylendiğine göre, zencilerin büyükelçiliğe ön kapıdan girmemesi gerektiğini söyleyerek onları uyaran senatöre, dostlarının her zaman ön kapıdan girdiğini ama senatör kendisi uğramak isterse arka kapıyı kullanabileceğini söylemişler. 

Ahmet ve Nasuhi Ertegün sayesinde, Türkiye kökenli sanatçılar da cazın ve deneysel müziğin başlangıç yıllarında. Türkiye’de çağdaş müziğin en önemli ve öncü isimlerinden biri (bunun yanında çok ilginç bir yazar) olan İlhan Mimaroğlu, besteciliğinin yanısıra, yıllarca Atlantic Records’ta prodüktör olarak çalışmış. İlhan Mimaroğlu’nun adını prodüktör olarak Charles Mingus’un Changes One (1975) ve Changes Two (1975) albümlerinde, John Coltrane’in The Coltrane Legacy (1970) derlemesinde görüyoruz. John Coltrane ve Don Cherry’nin The Avant-Garde (1966) albümünün kapağında ise bir Abidin Dino resmi var; bundan 50 yıl önce, bugün örnek almaya çalışmamız gereken bir düzey yakalanmış demek ki.

Mimaroğlu, başyapıtı olarak gördüğüm, zamanın en önemli trompetçilerinden Freddie Hubbard’ın beşlisi ile işbirliği yaparak bestelediği, bence çağdaş müzik meraklısı herkesin dinlemesinin şart olduğu Vietnam savaşı karşıtı albümü Sing Me A Song of Songmy (1971)’yi de Atlantic’ten çıkartmış. Mimaroğlu’nun besteleri, “kulak için sinema” yaratmayı hedefleyen besteler: Dönemin teknolojik yeniliklerini  kullanıp ses şeritlerini ya da analog ses kaynaklarını doğrudan manipüle ederek yaratılan elektronik sesleri, bir yanda konuşmalar, resitasyonlarla, bir yanda geleneksel enstrümanlar, şarkıcılar, koro ve caz beşlisi ile içiçe geçirerek müzik ve siyaset hakkında bir söz söylüyor İlhan Mimaroğlu.

Ahmet Ertegün, Mimaroğlu’na başka bir konuda da özgürlük tanımış: Atlantic ailesinin içinde,  çok satmayacağı bilinen ama sanat değeri yüksek müzik örneklerini istediği gibi kaydedebileceği bir plak markasını yönetmek. Finnadar Records böyle doğmuş (“Finnadar”, anlamsız ama kulağa anlamlı gibi gelen bir kelime, Mimaroğlu’nun deyimiyle “şirketin temsil ettiği şeyi temsil eden bir isim sadece”). Finnadar, 1972-1989 arasında, bir yandan Mimaroğlu’nun kendi albümlerini (Musiques Noires, Criminal Record…), bir yandan elektronik ve çağdaş müzik örneklerinden (Stockhausen, Cage, Rzewski, Henry Cowell) oluşan (yanılmıyorsam) 60 albüm çıkarmış. Bu albümlerin arasında, zamanında Frank Zappa’yı müziğe yönlendiren The Varese Record (1977)’un, Varese’in Mimaroğlu’na verdiği orijinal kayıtlarla genişletilerek tekrar yayımlanmış hali de var. Başka bir ilginç albümde Mimaroğlu, Nâzım Hikmet metinlerini kullandığı String Quartet No. 4: Like There’s Tomorrow (1981) albümünde, Manhattan Transfer’den tanıdığımız Janis Siegel ve Beaux Arts Quartet ile işbirliği yapmış. Bu albümün kapağı da bir Abidin Dino çizimi. Henry Cowell’ın İrlanda mitolojisi temalarını kullandığı piyano eserlerini Doris Hays’in kaydettiği plak da benim için özellikle ilginç. Okay Temiz’in Drummer of Two Worlds (1980)’ü de Finnadar kataloğunda. 

Finnadar’ın ilginç yönlerinden biri, İdil Biret ile uzun süre işbirliği yapmış, Biret’in pek çok albümünü yayımlamış olması. Wilhelm Kempff ekolünün en başarılı öğrencilerinden biri olarak başladığı kariyerini olağanüstü, neredeyse insanüstü düzeyde geniş bir repertuarla taçlandırmış bir piyano devi İdil Biret. Chopin’in, Brahms’ın, Rahmaninof’un tüm eserlerini kaydetmek, Beethoven/Lizst senfoni düzenlemelerinin tamamını kaydetmek çok az insana nasip olacak, çok uzun soluklu çalışmalar. İdil Biret, en maceracı, en ilginç işlerini İlhan Mimaroğlu ile Finnadar için kaydetmiş. İdil Biret’in bu kayıtları, zamanında Diaposon d’Or gibi pek çok ödül de almış; buna rağmen, Warner grubunun içinde erimekte olan Atlantic’in yeni yöneticileri bu kayıtları yeterince dağıtmamayı tercih ettiği için Finnadar plakları da 1990’lardan itibaren dolaşımdan kalkmış. İdil Biret, Finnadar markasıyla 1973-1986 arasında yayımlanan dokuz albümünde, Beethoven sonatları, Berlioz’un Fantastik Senfoni’sinin Lizst düzenlemesi, Berg, Prokofiev, Skriyabin gibi İdil Biret’ten bekleyeceğimiz repertuarın yanında, Mimaroğlu ile işbirliği içinde New Line Piano (1978) adında çok ilginç bir çağdaş müzik örneği de vermiş. 

Mimaroğlu’nun kitap ve albüm kapaklarında imza gibi kullandığı bir stili var: Daktilo ve fotokopinin önemli bir yer tuttuğu bir estetik bu. New Line Piano’nun da kapağı da böyle: Daktilo ile yazılmış başlığının altında Biret’in ve Karl Marx’ın yüzleriyle notaların üstüste bindirildiği bir fotokopi kolajı var. Albümün açılış parçası, “Session”, kapakta şöyle tanımlanmış: “Session, elektromanyetik şerit için bestelenmiş bir ajit-prop parçası; parçada piyanist İdil Biret, konuşmacı olarak Arthur Levy (Avukat), Steve Goldstein (Muhasebeci), John David Kalodner (Pazarlamacı) ve İdil Biret (Sanatçı) var. Metni, İlhan Mimaroğlu yazdı ve metnin bir kısmında Karl Marx’ın sorduğu soruları dolaylı olarak alıntıladı. Columbia-Princeton Electronic Music Center stüdyolarında gerçekleştirildi.”

Ahmet Ertegün, ömrünün sonunda Biret’in Finnadar kayıtlarının haklarını Biret’e devretmiş; İlhan ve Güngör Mimaroğlu’nun da desteğiyle bu kayıtlar şimdi Naxos’un İdil Biret serisi içinde tekrar yayımlanıyor ve değerlerine dikkat çekiliyor. Asıl Finnadar plakları ise ikinci el piyasasının çağdaş müziğin değerini bilen köşelerinde hâlâ dolaşımda. 

 

Bu yazı, Plak Mecmuası’nın 3. sayısında yayınlanmıştır.