Çok Uzakta Olmayan Bizler: Arcadian Child – Protopsycho (2020)
#greekspotting - yazı no. 4
Arcadian Child, No Clear Mind başta olmak üzere bir çok grup gibi bir şekilde denk gelip dinlediğim, beğendiğim ve sonrasında Yunan olduğunu öğrendiğim gruplardan… Gerçi aslında Kıbrıs’ın Limasol şehrinden çıkmalar; fakat kendilerini keşfetme serüvenim ve müzikal yapıları açısından #greekspotting projesi kapsamına dahil etmeyi problem olarak görmüyorum.
Arcadian Child 2013 yılında Limasol’da kurulan bir saykodelik/garage-rock grubu. İlk albümleri Afterglow’u self-release olarak, yani kendileri, 2017’de yayınladılar. Hemen bir yıl sonra, Ripple Music etiketiyle çıkardıkları Superfonica ise benim kendileriyle tanıştığım albüm oldu. Albümün giriş şarkısı “Bain Marie” ilk dinlediğim şarkılarıydı. 2020 yılında yeni albümü işaret eden ilk teklileri “Bitter Tea”yi, hemen akabinde de “Snakecharm”ı yayınladıklarında ise bir değişikliğin yolda olduğunu sezdirdiler.
Karar Anı
Dün ilk olarak Instagram’da görüp hemen arkasından Spotify’a koşmama sebep olan bir albüm var: King Gizzard & The Lizard Wizard’ın son albümü K.G. (2020). K.G.‘nin kanımca grubun son 2 yıl içerisinde yayınladığı 24823759 albüm arasında en iyisi olduğunu söyleyerek yazının tam burasında bir falso almak isterim. Albüm üzerine farklı kişilerle yaptığımız muhabbetler arasında sanırım en oturan ve güldüren tanım “Abi adamlar bayağı bayağı Davaro film müzikleri yapmışlar, bayağı da iyi yapmışlar hani!” oldu. Bu yorum sonrasında gerçekten, albümün ortalarında bir yerde, Kemal Sunal’ı kötü adamlardan kaçarken ve elindeki bomba kutusunu “Al, Hacı Bekir lokumu!” diye adamlara fırlatırken hayal etmek çok da zor değildi.
İşte tam bu noktada, “İyi de, ben sanki bu albümü bir buçuk ay önce zaten dinlemiştim!” uyanışı yaşadım. Böylece Protopsycho üzerine kısa (kısmen, kısa!) bir yazı yazma kararını verdim…
Çölden Oryantale Yürüyüş
İlk iki albümünde saykodelik temelleri ağırlıklı desert-rock ve kısmen stoner-rock elementleriyle zenginleştiren grup, her ne kadar kısmen oryantal ve kültürümüze/müzik zevkimize yakın melodiler kullansa da bu konuda bir Villagers Of Ionnina City değildi. En azından bu albüme kadar…
Albümün yayınlanan ilk teklisi “Bitter Tea” aslında bana inanılmaz bir All Them Withces tadı yakalayacağım izlenimi vermişti. Özellikle kendilerinin de bu yı içerisinde yeni albüm yayınlamalarından ötürü, onlarınkiyle rekabete girebilecek bir albüm olabileceğini düşünüyordum. Fakat hemen sonrasında gelen ikinci tekli “Snakecharm” (ki albümün açılış şarkısı) ile öyle bir ters köşeye yattım ki şu an bunu kelimelere dökmemin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Son birkaç yıl içerisinde dinlediğim en güzel şarkılardan birisi olabilir. Ve albüm…
‘Protopsycho’ notları
Albüm önceki iki albüme göre temelindeki saykodelik öğeleri stoner ve desert-rock elementlerinden ziyade daha oryantal melodiler ile destekleyerek gerçek bir mozaik ortaya çıkartmış.
“Snakecharm”ın bir Ankara düğünü kıvamındaki girişini takip eden Wave High ise yapı olarak olmasa da gitarlaral bu havaya uyum sağlamakta geri kalmayarak albümün konseptini devam ettiriyor. Hemen arkasından gelen “Sour Grapes” albüm trafiğinde bizi güzelce karanlık bir noktaya çekiyor. Özellikle 1:45’ten sonraki gazelvari geri vokallerle şarkı insanı içine alıyor ve akıyor.
“The Well”in gitar taksimiyle yaptığı yaklaşık bir buçuk dakikalık giriş sonrasında bir yükselişe geçtikten sonra albümün ilk teklisi “Bitter Tea” ile biraz grubun kökleri olan desert-rock’a selam etsek de, şarkının arka planındaki klarnet albümün konseptini bize tekrar hatırlatıyor.
“Bodies of Men” kanımca her albümde olması gereken ve mevcut albüm konseptine büyük oranda aykırı şarkı kontenjanından dahil olan, fakat grubun ilk iki albümündeki tecrübesini müziğe yansıtan bir eser. Zira sadece bu şarkıda albüm konseptine dair herhangi bir öğe bulamıyoruz; fakat sonrasında gelen “Raisin’ Fire” bunu ziyadesiyle kapatıyor.
Albümün kapanışını yapan ve isim babası olan “Protopsycho” albümü o kadar güzel bir noktada bitiriyor ki ‘cliffhanger’ olarak biten bir dizi sezon finali gibi kitlenmemek mümkün değil. “Raisin’ Fire”ın bu sefer stoner’a biraz daha yakın oryantal melodileri beş buçuk dakika boyunca içimize işlediği noktada albümün son sözünü “Protopsycho” söylüyor ve albümü sahipleniyor.
Arcadian Child’ın son albümü, dinleme zevki olarak bana daha önce Plak Mecmuası’nda da yer verdiğim The Steams’in çıkış albümü Wild Ferment (2018)’i hatırlattı. Yegane fark, The Steams daha folk-rock elementleri üzerinden ilerlerken, bu albümde Arcadian Child oryantal melodileri kullanmış olması… Pandemi sebebiyle bol bol evde vakit geçirip çok fazla farklı grup ve albüm dinlediğim bu günlerde net olarak söyleyebilirim ki 2020 yılında çıkan albümler arasında şu ana kadarki kişisel favorim bu albüm ve grubun olgunluk eseri.
Bittiği karanlık nokta ise bir sonraki albümü bekleten yegane unsur.