Şükrü Demirayak ile ‘Freeze’ albümü üzerine

O, elektronik müziğimizin özgün isimlerinden biri. Yirmi iki yıl içinde üç kaydadeğer albüm yaptı. Aynı zamanda, sıkı bir plak ve CD koleksiyoncusu. Demirayak ismiyle müzik yapan Şükrü Demirayak’tan bahsediyorum.

Demirayak, ilk albümü Mesaj‘ı 1999 yılında yayınlandı. 2013’te ise ikinci albümü To Be Or Not To Be, dinleyicilerle buluştu. Bu albüm EMI etiketiyle plak formatında da raflara çıktı. Aradan geçen yedi yılın ardından, Demirayak şimi üçüncü albümüyle karşımızda: Freeze.

Yine plak formatında, limitli halde ve çift plak olarak dinleyiciyle buluşan Freeze albümü, 12 şarkıdan oluşuyor. Şükrü Demirayak ile hem bu yeni albümünü hem de koleksiyonunu konuştuk. Keyifli okumalar dilerim!

“Belki çok uzun yıllar sonra bizlerden daha ileri bir medeniyet gelir, buz küpü içinde dondurularak beklemeye alınan yaşamı eritir ve dünyamıza bizlerden çok daha iyi bakar.” 

Şükrü bey, öncelikle sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz: Nasıl bir evde büyüdünüz? Müzikle ilgilenmeye nasıl başladınız? Müzik eğitimi aldınız mı? Yani, kısacası, kimdir Şükrü Demirayak?

Sevgi dolu bir evde büyüdüm. Müziğe olan tutkum 11 yaşında satın aldığım ilk plakla başladı. Bu tutkum pop caz’dan rock’a, new age’den funk müziğe kadar her türden işlerin yer aldığı bir müzik arşivi oluşturmama ve müzik üretmeye başlamama yol açtı. 1985 yılında kurduğum profesyonel müzik stüdyosunda çalışmalarımı devam ettirdim ve 1986 yılında ilk bestemi yaptım. 1986 yılı, sonrasında hiç vazgeçmeyeceğim müzik üretim yolculuğumun başlangıcı oldu.

Müzikle yakından ilgilenmeye kimleri dinleyerek başladınız?

Sanırım yazmaya başlarsam sayfalar sürer ama listelemeye çalışayım. Rock müzikte Kiss, Boston, Pink Floyd, Alan Parsons Project, Manfred Manns Earth Band, Queen, Sweet, Gary Wright, Deep Purple, Kansas, Alice Cooper, Yes, ELO, Eloy, Saga, 10cc, Genesis, Barclay James Harvest, Supertramp, Eagles… Elektronik müzikte Tangerine Dream, Vangelis, Krafwerk, Space, Tomita, YMO (Yellow Magic Orchestra), Jean Michel Jarre… Funk, soul, disko gibi türlerde Earth Wind & Fire, Giorgio Moroder, Cerrone, Level 42, Casiopea, Mezzoforte, Dave Grusin, Chuck Mangioni, Jean-Luc Ponty, Supermax, Patrick Cowley, Commodores, Bee Gees, Roy Ayers, Lipps inc., Sun, Kool & The Gang, Gino Soccio, Carl Carlton…

Bu işlerde hemen herkesin idolleri vardır. Sizinkiler kimlerdi? En çok kimler sizin müziğinizi etkiledi?

Bir önceki soruda belirttiğim isimlerin hepsinin etkisi olsa da başta Tangerine Dream olmak üzere Alan Parsons Project, Vangelis ve Jean Michel Jarre beni üretimleriyle en çok etkileyen isimler diyebilirim.  

İlk albümünüzü 2000, ikincisini 2013 yılında yayınladınız. Şimdi üçüncü albümünüz “Freeze” ile karşımızdasınız. Albümler arasında çok uzun zamanlar var. Fazla mı mükemelliyetçisiniz yoksa başka uğraşlarınız var da bu yüzden müzik üretmeye çok yoğun zaman mı ayıramıyorsunuz?

Ben “Ne yaparsan yap, elinden gelenin en iyisini yap,” öğretisiyle büyüdüm. Kendi çocuklarıma da aynı şeyi söyledim, bugün de söylemeye devam ederim. Bugüne kadar yaptığım her işin en iyisini yapmaya çalıştım. Mükemelliyetçilik tabii ki var ama hastalık seviyesinde değil. 

İlk albümüm Mesaj, ikinci albümüm To Be Or Not To Be ve üçüncü albümüm Freeze arasında uzun süre olmasının en büyük sebebi o dönemdeki iş yoğunluğumdur. Müzik benim en büyük kalem, sığınağım olmuştur hep. İş ve hayatın büyük koşturması arasında bulduğum her fırsatta üretmeye devam ettim. Arada bu kadar uzun süre olmasının en büyük sebebi budur. 

2000, yeni milenyumun başlangıcıydı. 2013 yılında Gezi Direnişi yaşandı. Bugün de koronavirüs pandemisini yaşıyoruz. Bu güncel sosyal olaylar, heyecanlar, dönüşümler müziğinizi nesil etkiliyor? Sanki dünyada ya da ülkede bir şey oldukça siz albüm yapıyorsunuz…

1980’lerden Sonra kötü geçmeyen bir yıl oldu mu acaba? Benim albümleri çıkardığım yıllarda bu olayların olmuş olması tamamen tesadüftür.

“Freeze”in temel derdini, anlatmak istediğini birkaç cümleyle tarif edebilir misiniz? 

Dünyamızı, yaşadığımız gezegeni özellikle son yıllarda anormal sinyaller vermesine rağmen, hor kullanmaya her gün daha da kirletmeye tüm insanlık olarak devam ediyoruz. Biricik dünyamızı buz küpü içinde dondurarak, albümün adını Freeze koymamın en büyük sebebi büyük bir umut: Belki çok uzun yıllar sonra bizlerden daha ileri bir medeniyet gelir, buz küpü içinde dondurularak beklemeye alınan yaşamı eritir ve dünyamıza bizlerden çok daha iyi bakar. 

“Tüm insanlık gibi benim de inişli çıkışlı, karışık duygular yaşadığım bu dönem bir yandan ‘Freeze’ albümümün son rötuşlarını yaptığım bir dönem oldu bir yandan da yeni müzikal fikirlerin doğuşuna sebep oldu.”

Albümdeki bestelerin ortaya çıkış sürecinden biraz bahseder misiniz? Hepsi yakın dönemde yazdığınız işler mi yoksa ikinci albümün çıkışından bu yana üstünde çalıştığınız parçalar mı?

İnsanoğlunun dünyamızı hor kullanmasından dolayı dünyanın geldiği durum, dünyanın verdiği sinyalleri insanların duymaması, görmemesi ve dünyamızın sona doğru yaklaştığı düşüncesinden yola çıkarak yeni bir albüm yapmaya karar verdim. 2015 yılıydı.

“Artık yapacak bir şey yok, en iyisi dünyamızı bir buz küpünün içinde dondurayım,” dedim ve albüm adını Freeze koydum. Albümün adını koyduktan sonra 2017 yılının ocak ayında çalışmalara başladım. 2020 sonuna doğru miksleri ve mastering’i bitti. Ardından, önce tüm dijital ortamlarda, sonra da plak ve CD olarak piyasaya çıktı.   

“Freeze” albümünün kayıtlarında kimlerle çalıştınız? Kayıt süreci nasıl geçti? 

Yeni albümüm Freeze toplam 12 parçadan oluşuyor. Albümde yer alan parçaların besteleri, aranjeleri ve tüm klayveler bana ait. Ancak sevgili Erol Temizel’in sound, müzikal , VST ve teknik anlamda verdiği destek bana ayrı bir pencere açtı, desteğini asla unutamam.   

Mikslerini yine Erol Temizel ile beraber yaptık. Mastering’ini ise ikinci albümüm To Be Or Not To Be’nin de mastering’ini de yapan sevgili Levent Demirbaş yaptı.

Albümde yer alan “Last Exit” parçamdaki trompet sololarını, Fransa’da caz eğitimi almış trompet virtüözü Mehmet Çelik çaldı. Yine aynı parçada bana bir sürprizi oldu ve kendi sesiyle doğaçlama bir arya söyledi, bunun için ona ne kadar teşekkür etsem azdır. 

Albümün yapım aşamasında ise Sarıev’den Barış Büyük ile ilerledik.  

Albümün açılış parçası olan “Ice Drop”un İskender Paydaş remiksi ve To Be Or Not To Be albümünde yer alan “Escape From Earth” ile “Back To Ice” parçalarının Erol Temizel remiksi de albümde yer alan parçalardan.

Albümün iki plaktan oluşan limitli edisyonu da Rainbow45 Record Store koordinasyonuyla İngiltere’de basıldı. 

Bunu müzisyenlere hep soruyorum: “Freeze”de hangi marka/model enstrümanları, cihazları, VST’leri vs. kullandınız?

Aklıma gelenilen bazılarını sayayım: Rhodes Suitcase , Yamaha CP-80 , Yamaha DX1 , Yamaha CS-80 , Roland Jupiter 8 , Roland JD 800 & 990 , Roland Juno 60 , Mellotron , Emu Vintage modul  , Emulator I&II , Roland Juno 60 , Korg Chronos 2 , Korg M-50 , M3R , Korg Wavestation , Korg PE-2000 , Korg Radias , Korg MS-20  / MS-2000 , MiniMoog , Moog Prodigy , Moog One , Memorymoog , Moog Modular , Nord Lead 4 , A1 , Waldorf Wave , Schmidt Analog , Solaris , Arp Axxe , Arp Chroma , Arp Quadra , Arp Solina String , Arp 2600 , Arp Odyssey , Elka Synthex, Acces Virus , Prophet VS , Prophet 5-6-10 , Ppg Wave 2.3  , PPG 360A , Oberheim Matrix 12 , Oberheim OB-XA , Oberhrim Matrix-1000 , OB-6 , Arturia MatrixBrute  , On Binlerce sample bankalarım.. Düzinelerce VST ler.. Lexicon 480L King of Reverb effect , Synclavier , EMS VCS3 , EMS AKS , Kurzweil 2600 ,  Fairlight CMI 3 , Roland RSP-550 delay , Eventide H-3000 Multi effect & Harmonizer.

Albümde önceki albümlerden şarkılarınızın remiksleri de var. Niçin özellikle bu şarkıları seçtiniz?

Daha önceki albümümden iki remiksin olma sebebi, bu iki remiksin bir önceki albüme yetişmemesiydi. To Be Or Not To Be albümünde yer alan “Escape From Earth” ve “Back To Ice” parçalarının Erol Temizel remiksleri çok güzel olmuştu; ben de, alışılmış bir şey olmasa da, yeni albümümde yer vermek istedim. 

Pandemi döneminde albüm yapmak, yayınlamak güç olmadı mı? 

Uzun zamandır izole bir hayat yaşadığımdan dolayı pandemi süreci beni günlük yaşamımda çok etkilemedi ancak insanoğlunun Kovid-19 karşısındaki çaresizliği, pandeminin yarattığı endişe, kafa karışıklığı, kayıplar beni de çok etkiledi, üzdü.  Tüm insanlık gibi benim de inişli çıkışlı, karışık duygular yaşadığım bu dönem bir yandan Freeze albümümün son rötuşlarını yaptığım bir dönem oldu bir yandan da yeni müzikal fikirlerin doğuşuna sebep oldu. 

“Freeze”, plak formatında da yayınlandı. Bir plak koleksiyoncusu için albümünü plak olarak görmek heyecan verici olmalı. Üstelik bu, özel ve limitli bir baskı… Ortaya çıkan plaktan memnun oldunuz mu?

Ben çok memnumum ama önemli olan dinleyicilerin ve plak koleksiyoncularının görüşü… Türkiye’de bir ilk olan iki renk desenli, teleskoplarla derin uzaylarda görebildiğimiz renk ve desenlerden oluşan, limitli üretilen çift plak Rainbow45 Record Store koordinasyonuyla İngiltere’de basıldı ve şu anda yine Kadıköy’de bulunan mağazalarında satışta.

“Sadece birkaç besteci dinleseydim kör olurdum.”

Bir defasında bir müzisyen bana sevdiği birkaç besteci olduğunu ve onlardan başka kimseyi dinlemediğini, çünkü ne kadar çeşitli müzikle dinlerse o kadar kaybolduğunu ve kafasının karıştığını söylemişti. Sizin çok geniş bir plak ve CD koleksiyonunuz da var. Zaman zaman siz de bir besteci olarak bu koleksiyondaki eserler arasında kaybolduğunuzu hissediyor musunuz? Özgünlüğünüzü nasıl muhafaza ediyor, müziği belki güzel ama gereksiz unsurlarla doldurmak tuzağından kendinizi nasıl sıyırıyorsunuz? 

Ben buna katılmıyorum. Sadece birkaç besteci dinleseydim kör olurdum. Tam tersine, ne kadar çok iyi müzisyen ve çeşitli türlerde müzik dinlerseniz o kadar geniş düşünebilirsiniz. Vizyonunuz genişler. Bir müzisyen olarak benliğinize hakimseniz ve ne yaptığınızı biliyorsanız farklı türler dinlemek sizin özünüzü etkilemez; aksine, vizyonunuza vizyon katar. Buna en güzel örnek Quincy Jones olabilir. Temel müzik eğitiminin haricinde her tür Amerikan müziğinin temel kaidelerinin eğitimini almış. Hatta bu yetmezmiş gibi en iyilerinden klasik müzik ve opera eğitimi almak için Avrupa’ya gitmiş.  Oysa, bu türlerin yaptığı müzikle alakası yok. Ama vizyonunu genişletmek adına harika bir şey yapmış. Quincy Jones, bu sayede her müzisyenin çalışmak istediği, efsane bir müzik insanı oldu. 

Burada bir anımı da paylaşmak isterim. Tangerine Dream’in lideri rahmetli Edgar Froese ile buluşmaya giderken benden ülkemizin en iyi on – on beş albümünü getirmemi rica etmişti, ben de çok şaşırmıştım. Görüşmemiz esnasında tamamen enstrümantal elektronik müzik yapan bir insanın benden bu albümleri neden istediğini sorduğumda “Olur mu, sizin çok kıymetli bir milli müzik kültürünüz var. Yerel enstrümanlarınız yüzlerce yıllık. Farklı sound’lar yakalamak amacıyla dinlemek için istedim,” demişti. Benim de büyük hayranı olduğum, yaptıkları müzikle tüm dünyaya kendilerini kanıtlamış, albümleri milyonlar satan bir grup olan Tangerine Dream, hâlâ araştırmacı, kendini her zaman geliştirmeye, öğrenmeye açık tutuyor.

Özetle; farklı sound’lar, müzik türleri ve müzisyenler dinlemek bence her zaman faydalıdır.  Atalarımızın da söylediği gibi öğrenmenin, araştırmanın yaşı yoktur. Ölene kadar araştıracaksın, öğrenmeye çalışacaksın. O yüzden farklı gıdalarla beslenmeye devam etmeliyiz.

Koleksiyonunuzda kaç plak bulunuyor ve ağırlık hangi tür ya da sanatçılarda?

Koleksiyonumda rock, funk , soul , caz (daha çok modern caz), elektronik, new age, chill out, disko, tekno, trans, pop, new wave, synth wave, İtalyan popu, Fransız popu ve biraz da klasik müzik plak ve CD’leri bulunuyor. 

Sizce koleksiyonculuğu istifçilikten ayıran nedir? Koleksiyonculuk işini nasıl tanımlıyorsunuz?

Koleksiyonculuğu istifçilikten ayıran en önemli şey bence ne istediğinizi bilmek, bilinçli olmaktır. Örneğin ben sevdiğim tarz ve türdeki sanatçıların plaklarının peşindeyim ve onların koleksiyonunu yapıyorum. Tabii, bir de plak ve kapak kondisyonlarını ve diğer özelliklerini bilerek toplamalısınız. Koleksiyoncu olacağım diye önünüze çıkan her şeyi körü körüne alıp yığarsanız, tasnif etmezseniz, bu istifçilik hatta belki de hurdacılık olur. İlerde bunları satmak isterseniz de maalesef kiloyla satarsınız.

Koleksiyonunuzdaki en nadir, değerli plaklar hangileridir?

Koleksiyonumda yer alan en değerli plağın adını vermek istemem ama çok sevdiğim bir plağın fazla basılmamış, CD olarak da yayınlanmamış olması benim için onun en değerli plaklardan biri olmasını sağlar. 

Uzun yıllardır peşinde koştuğunuz bir plak ya da CD var mı?

Evet, 36 yıldır peşinde olduğum, nakliye esnasında kaybettiğim bir plak var. Bu plağın hangi sanatçıya ait olduğunu, albümün ve parçalardan herhangi birinin ismini hatırlayamadığım için maalesef ne yaptıysam bulamadım. Plak hakkında hatırladıklarım, 1980 – 1984 yıllarına ait bir yapım olduğu. Enstrümental,  easy listening, Paul Mauriat tarzı gibiydi. Birinci parça biraz ritmik, piyano eşliğinde sözsüz kadın vokali olan bir parçaydı ve inanmazsınız belki ama melodisi hâlâ aklımda.

Bu albümle ilgili bu kadar az şeyi bilebildiğim için maalesef yüzlerce plak almama, dinlememe rağmen maalesef onu hâlâ bulamadım. Sanırım bu plağı bulmadan bu dünyadan göç edersem bir gözüm açık gideceğim.

Son olarak, şu an üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı?

Bir şey söylemek için çok erken ama evet, var. Şarkı sürelerinin daha uzun olduğu, derin ve melankolik, soft rock temaları barındıran elektronik parçalar üzerinde çalışıyorum uzun zamandır. Umarım bir dahaki sefere bu albüm hakkında konuşma fırsatı yakalarız.