Pazar Şarkıları #2

Ülke gündemi durmaksızın değişiyor, ki uzun zamandır bu, sıkıntıdan sıkıntıya zıplıyoruz anlamına geliyor. Bana sorarsanız, bütün güncel sorunların kaynağı bir: Düşyitimi. Düş kurmayı çoktandır unuttuk, ütopyamız yok. Yaratıcı damarımız suskun. İyi müzik, işte tam bu yüzden elzem; insanı onun kadar düşten düşe koşturan, o yaratıcı damarımızı onun kadar ısıtan başka ne var ki?

Bu kısa girizgâh yeter de artar bile. Şimdi müsaadenizle cebimi şıngırdatayım; “Şıngırdatmak” demişken, Boğaziçi Şıngır Mıngır’ın yazarı ustamız Salâh Birsel’e de selam edelim. Kimse de, “Nereden çıktı ki şimdi?” demesin; Salâh Birsel her yerden çıkar!

Bugün cebimde şıngırdayan Pazar Şarkıları’nın sayısı 7

En yaşlısı Television’ın 1977 tarihli Marquee Moon şarkısı, en genci ise Echo & The Bunnymen‘in 1987 tarihli Lips Like Sugar‘ı. Listedeki diğer şarkılar da şunlar: Tom Verlaine’den Souvenir From A Dream, The The’dan This Is The Day, The Psychedelic Furs’ten Love My Way, The Smiths’ten Well I Wonder ve yine Echo & The Bunnymen’den My Kingdom.

Keyifle dinleyesiniz, hem okuyasınız!

Haftanın playlist’i

TOM VERLAINE – Souvenir From A Dream (1979)

Punk ve post-punk sahnesinin en büyük kahramanlarındandır Tom Verlaine. Onu, meşhur Television grubuyla tanırsınız! Asıl adı Thomas Miller olsa da gitarını sırtlayıp sahneye çıkarken büyük Fransız şairi Paul Verlaine’in soyadını ödünç alıp Tom Verlaine’e dönüşmüştür. Gençliğinde cazla beslenmiş, gitar stili hep kendine has olmuş, söz yazarlığıyla da Paul Verlaine’den bir soyaddan fazlasını aldığını göstermiştir. İşte, Pazar Şarkıları #2’yi böyle esaslı bi’ adamla açıyoruz!

Tom Verlaine’in ilk solo albümü Tom Verlaine (1979), Television’ın ikinci albümü Adventure (1978)’dan sadece bir sene sonra çıkmıştır. Üstelik basgitarda, 1975 yılında gruptan ayrılan Richard Hell yerine Television’a katılan Fred Smith vardır. Bu açıdan albüm, Tom Verlaine’in Television’daki liderliği de hesaba katılarak kimi eleştirmenlerce üçüncü bir Television albümü gibi görülmüştür. Fred Smith de benzer şekilde düşünüyor olmalı ki, “Tom’la kayıt yapmak, Television’la kayıt yapmaktan neredeyse farksız!” demiştir.

Elektra Records etiketiyle yayınlanan albümün miksajını Bob Clearmountain gibi bir üstat yapmıştır. O Bob Clearmountain ki David Bowie’den Roxy Music’e, kimlerin kimlerin albümlerinde çalışmıştır! David Bowie demişken, albümün üçüncü parçası Kingdom Come, sadece bir sene sonra Bowie’nin Scary Monsters (1980) albümünde yeniden can bulmuştur.

Gelelim Souvenir From A Dream‘e. Bence albümün en iyi parçası olan bu şarkıda Fred Smith baslarda şahane iş çıkarır, çaktırmadan sizi bir yakalar ki elinden zor kurtulursunuz. Gitarlar, klavye ve vokal; her şey birbiriyle öyle uyumludur ki, şarkıya uymak adına siyah beyaz bir 30’lar sonbaharında, Paris ya da Londra sokaklarını arşınlarsınız. Çünkü bu şarkı mutlaka siyah beyaz bir sonbaharda, Paris ya da Londra’da geçiyor olmalı.

Tom Verlaine’in yazarlık yeteneği de Souvenir From A Dream‘de rahatlıkla görülebilir:

Omzumda soğuk bir el / Başlar bir yıldız parlamaya / Ne vakit göstersen bana / Bir rüyadan kalan hatıranı“*

*”Cold hand on my shoulder / A star begins to beam / That’s when you show me / Your souvenir from a dream”

TELEVISION – Marquee Moon (1977)

Müzik yazarı Richard Mortifoglio, 7 Temmuz 1975 tarihli Village Voice‘te yayımlanan Watch Television başlıklı makalesinde Television’ın “punk rock’la yakın bağları” olan bir grup olduğunu yazmıştır. O sıralarda sahnedeki tavırları ve giyim kuşamıyla başta Sex Pistols koca bir punk kuşağını etkileyen Richard Hell henüz hâlâ gruptadır. Mortifoglio, o “koca gözlü vahşi tavırlarıyla” Tom Verlaine’in “gizemli havasını” dengeleyen Richard Hell 1975 yılında gruptan ayrıldıktan sonra Television’da terazinin tamamen Tom Verlaine’e kaydığını da yazar.*

Böyle bakarsanız, Television büyük oranda Tom Verlaine demektir: Patti Smith’in deyişiyle “binlerce mavi kuş çığlık atıyor” gibi tınlayan gitarlar, güçlü şarkı mısraları ve soluk soluğa vokaller. Buna Richard Lloyd’un da gitarı, Fred Smith’in bası ve Billy Ficca’nın davulu da eklenince ortaya rock müzik tarihinin en ilham verici gruplarından biri olan Television ve Television’ın başyapıtı Marquee Moon (1977) albümü çıkar.

Albümün çıkış parçası, albüme adını da veren Marquee Moon‘dur. Çoğu Television şarkısı gibi baştan sona bir Tom Verlaine ürünüdür. İlk önce single olarak yayınlanan şarkı, single ile aynı yıl yayınlanan Marquee Moon‘un dördüncü parçasıdır. 10 dakika 38 saniyelik bir curcuna! Aslında orijinal plak baskısında şarkı 9 dakika 58 saniye sürer, ancak CD olarak yeniden basıldığında uzatılmıştır. Konserlerde ise zaman zaman daha da uzun çalınır.

Gitarların çok ön planda olduğu bir şarkıdır; Tom Verlaine ile Richard Lloyd gitarlarıyla ortalığı birbirine katarlar. İlk solo, kısa olan, Richard Lloyd’a aittir; uzun olan ikincisi ise Tom Verlaine’e. Ön planda olan bir başka unsur ise şarkı sözleridir. Tom Verlaine imzasını taşıyan sözler, bir hikâye anlatır.

This Is Uncool: The 500 Greatest Singles Since Punk and Disco kitabının yazarı Gary Mulholland, şarkının neden bahsettiğinden hiçbir zaman adamakıllı emin olamadığını söyler ama bir yorumda da bulunur: Ona göre, üçüncü verse (“Well, the Cadillac / It pulled out of the graveyard” diye başlayan), bir uyuşturucu âlemine işaret eder. Bir de yine Mulholland’a göre, şarkı hayata tutunma sanatını anlatır.

Niye bu kadar uzattık?

Marquee Moon‘un uzunluğuna mağlup olduk herhalde. Bu faslı yavaş yavaş kaparken, çiğliyle meşhur punk âlemine şiirsellik katan bir şarkı olduğunu eklemeliyiz. Punk’ın katı sound’u ve vahşi şarkı sözlerini Television şiirsellikle harmanlamış, üstelik caza bile dokunarak erken dönem post-punk eserleri ortaya çıkarmıştır. Television’ı, başyapıtları Marquee Moon albümünü ve aynı adı taşıyan bu şahane şarkıyı bunca özgün kılan da herhalde işte bu özelliğidir.

* Bunlar nereden buldum: Tricia Henry Young’ın Punk: Bir Altkültürün Oluşumu ve Bryan Waterman’ın Television’s Marquee Moon kitapları.

THE THE – This Is The Day (1983)

Bu şarkıyı Empire Records (1995) filminden bilenler vardır. Matt Johnson tarafından kurulan ve bir dönem The Smiths’in gitaristi Johnny Marr’ın da yer aldığı Londralı post-punk grubu The The’nın Soul Mining (1983) albümünde yer alır. İlk defa, albümün yayınlanmasından bir ay kadar önce single olarak piyasaya çıkmıştır.

Matt Johnson tarafından yazılan şarkıda, Paul “Wix” Wickens akordeon, Paul Boyle keman çalmıştır. Akordeon ve keman, şarkıya folk havası katar, bir de fena halde kalenderdirler. Şarkının bize özetle, “Zaman geçiyor birader, durmuyor!” dediğini düşünürsek bu kalenderliğe ihtiyacımız var.

This Is The Day‘i “Gün, bugün!” diye tercüme edersek, ki öyle edelim, “Hangi gün?” sorusunun gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Şarkı, ironik diliyle cevap versin:

“Bugün, hayatının kesinlikle değişeceği o gün”*

Her gün, hayatımızın kesinlikle değişeceği o gün. This Is The Day, işte bize bunu söylüyor:

“Uyanmadın bu sabah, çünkü hiç girmedin ki yatağa! / Gözlerinin akının kırmızıya dönüşünü izliyordun / Duvardaki takvim günleri tüketiyordu / Bazı eski mektupları okudun / Gülümse ve düşün ne kadar değiştiğini / ve bi’ dünya paranın bile o günleri geri getiremeyeceğini.”**

Matt Johnson’ın dizeleri, sade ve kalender müzikle buluşunca This Is The Day, bize çok güzel bir gerçeği hatırlatıyor: Her bir an, insanı değiştirir. Değişmekten korkmamak gerek.

*”This is the day, your life will surely change”
** “Well you didn’t wake up this morning ’cause you didn’t go to bed / You were watching the whites of your eyes turn red / The calendar on your wall was ticking the days off / You’ve been reading some old letters / You smile and think how much you’ve changed / All the money in the world couldn’t buy back those days”

ECHO & THE BUNNYMEN – Lips Like Sugar (1987)

Küçükken kardeşimle zırt pırt The Lost Boys (1987) filmini açar, izlerdik. Neden bilmiyorum, çok sevdiğimiz bir filmdi. Echo & The Bunnymen’i işte ilk defa bu filmde dinlemiştim, The Doors’un People Are Strange şarkısını yorumlamışlardı film için, ama dinlediğimin Echo & The Bunnymen olduğunu seneler sonra öğrendim. Grupla gerçek tanışmam, beni sonsuza kadar onların o bazen karanlık, çokça sihirli müziğine bağlamış olabilir.

Ian McCulloch’un bana daima dalgalı bir denize vuran akşam güneşini anımsatan eşsiz vokali ve Will Sergeant’ın 60’ların psychedelic’iyle 70’lerin punk’ını buluşturan o kendine has gitarı, insanın kanına bir girdi mi bir daha çıkmaz. Echo & The Bunnymen, elbette diğer elemanları kenara atmamalı ama en çok bu iki adamın, Ian McChulloch ile Will Sergeant’ın eseridir.

Lips Like Sugar, işte bu birlikteliğin en keyifli sonuçlarından biridir. İlk defa 1987 yılında single olarak yayınlandıktan sonra grubun beşinci stüdyo albümü Echo & The Bunnymen (1987)’de yer almıştır. Bu albüm, grubun davulcu Pete de Freitas ile yaptığı son albümdür aynı zamanda. de Freitas 1989 yılında bir trafik kazası sonucu 27 yaşındayken hayatını kaybetmiştir; ne uğursuz yaş bu 27!

Kimi eleştirmenlere ve dinleyicilere göre Lips Like Sugar biraz abartılmıştır, overrated‘dır. Zaten Echo & The Bunnymen, asla önceki dört albümün gücünde, kalitesinde değildir. Bu albümden saysanız saysanız üç şarkı sayarsınız, Lips Like Sugar da bunlardan biri olur.

Ben de bu parçayı en sevdiğim 10 Echo & The Bunnymen şarkısı arasına alır mıyım emin değilim; ama âşık olduğumda, her akşam sevgilimin sokağında bu şarkı çalsın isterim! Bence siz de sırf Will Sergeant’ın gönülçelen gitarı ve Ian McCulloch’un şu sevimli dizeleri için bile olsa istersiniz:

“Seni çağrıyor bu gece / Ayışığını paylaşmak üzere”

THE PSYCHEDELIC FURS – Love My Way (1982)

1977 yılında Londra’da Tim ve Richard Butler kardeşler tarafından kurulan The Psychedelic Furs, post-punk ve new wave türlerinin efsane gruplarındandır. Hafiften dönemin pop müziğine de değen tınıları, insana en karanlık zamanda bile sevmeyi hatırlatacak güçtedir.

İlk defa 1982’de single olarak çıkan ve grubun aynı yıl yayınlanan üçüncü stüdyo albümü Forever Now‘da yer alan Love My Way, grubun Pretty In Pink ile birlikte herhalde en çok bilinen ve sevilen şarkısıdır. Öyle ki, grubun en esaslı zamanlarında gitaristliğini yapan John Ashton, 2009 yılında çıktığı turnenin ilk konserlerinde bu şarkıyı çalmayınca epey tantana çıkmış, seyirci öfkeden deliye dönmüştür.

Parçayı grubun dört üyesi, Tim Butler, Richard Butler, John Ashton ve Vince Ely beraber yazmışlardır. Yapımcı ise şarkıda marimba da çalan Todd Rundgren’dir. Şarkıya marimba katma fikri de onundur.

Şarkı, cinsel yönelimlerinden ve cinsel kimliklerinden dolayı sıkıntılara düşmüş insanlara, “Endişelenmeyin!” çağrısıdır, bir dayanışma mesajıdır.

Bunu, grubun kurucu kardeşlerinden Richard Butler bir röportajında söylüyor.

Bakalım bakalım, şarkıda ne diyormuş:

“Gözlerinin arkası boşluk, kalpleri çöldür onların / Hepimizi çalmak ve ayrı komak isterler”*

* “There’s emptiness behind their eyes, there’s dust in all their hearts / They just want to steal us all, and take us all apart / But not in”

THE SMITHS – Well I Wonder (1985)

The Smiths’i sevmemek için uzun yıllar uğraştım. Sevgili abim Ali Ece ile uzun zaman en büyük ihtilaflarımızdandı: O, ısrarlı The Smiths’in ne büyük grup olduğunu anlatırken, ben Morrissey nefretimden The Smiths’i sevmemekte ısrar ediyordum. Ancak bir gün, adeta ilahi bir güç tarafından The Smiths saflarına çekildim. Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığımda, kendimi yatağımda Johnny Marr’ın penasına dönüşmüş buldum.

1982 yılında Manchester’da kurulan bu harika grubu geç sevdiğim için başta büyük gitarist Johnny Marr’a, sonra kendisine hâlâ korkunç uyuz olsam da müthiş bir şarkı yazarı ve vokal olan Morrissey’e, basçı Andry Rourke’ye, davulcu Mike Joyce’a bir özür borçluyum. Aranızda da The Smiths sevmeyen, daha doğrusu sevmediğine inanan varsa bugün playlistimizdeki Well I Wonder şarkısıyla kararlarını bir kere daha gözden geçirsinler derim.

Well I Wonder, The Smiths’in ikinci albümü Meat Is Murder (1985)’da yer alır. Ayrıca daha sonra single olarak da yayınlanmıştır. Birçok The Smiths hayranının en sevdiği şarkılardan olsa da hiçbir The Smiths konserinde çalınmamıştır.

Müthiş içli bir şarkıdır. Johnny Marr, 2008 yılında Uncut’a verdiği röportajda, “Bu şarkının çok tutacağını biliyorduk, çünkü özlem duygusu bu şarkıda gerçekten vardı,” demiştir. 

Morrissey’in sesini iyi dinleyin, o korkunç özlem duygusu bir anda içinizi kaplamazsa zaten The Smiths’i bir daha asla sevmezsiniz… Ama eminim, adım gibi eminim, mutlaka seversiniz!

ECHO & THE BUNNYMEN – My Kingdom (1984)

Bu şarkı aklıma oldum olası İlhan Berk’in “Ben Senin Krallığın Ülkene Yetiştim” şiirini getirmiştir. Halbuki hiç alakası yok. Ancak Echo & The Bunnymen’in My Kingdom şarkısı da en az İlhan Berk’in şiiri kadar büyülüdür. Üstelik yine bir İlhan Berk şiiri kadar çağrışımlarla yüklüdür. Onu anlamazsınız, sezersiniz…

My Kingdom, Echo & The Bunnymen’in Ocean Rain (1984) albümünde yer alır. O albüm ki, Donnie Darko (2001) filminden de hatırlayacağınız muhteşem The Killing Moon‘a da ev sahipliği yapar. Fakat öyle bir şarkı ki, hayatım boyunca Ocean Rain’den sadece bir şarkı dinleyebilecek olsam, hiç düşünmeden My Kingdom‘ı seçerdim. O kilise orguyla açılışını ne zaman duysam, aklım bu dünyadan uçuveriyor… Sonra geri döndürebilene aşk olsun!

Zaten Echo & The Bunnymen sizi avcuna aldı mı, nasıl kurtulacaksınız ki?

Playlist’in linki burada.

8 Ocak Pazar tarihli Pazar Şarkıları #1’i hemen okumak isteyenler de buraya.