Hazel: “Müzisyen olmak, müziğin kendisiyle barışık olabilmek demek”
RÖPORTAJ SERKAN ÜSTÜN
Hazel ismiyle rap müzik yapan Eylül Deniz Karasu ile yeni şarkısı “Dardayım”ı yayınlanmasının ardından hayat hikayesi, müziğe bakış açısı ve rap’i üzerine konuştuk.
Hazel’ı bir süredir tanıyor ve müziklerini de beğenerek dinliyordum. Hatta cep telefonuyla kaydettiği Vicidway (2019) EP’sinden “Extendo” isimli şarkısını dinleme listelerimden birine atmıştım. Ancak geçen haftalarda çıkardığı ve müzikal tonu epey yüksek, nakaratıyla insanı hemen kendine bağlayan ve Hazel’ın flow zenginliğiyle stilini konuşturduğu “1996” şarkısını dinledikten sonra artık adından söz ettirecek bir MC ile karşı karşıya olduğumuzu fark ettim.
Hazel, İngilizce ve Türkçe rap yapıyor. Ayrıca çok farklı stilleri bir arada icra ediyor. Zaman zaman daha duygusal veya boombap şarkılar yaparken bazen de karşımıza daha eğlenceli bir trap şarkıyla çıkabiliyor. Bu yönü aynı zamanda bir arayışın sonucu.
Ağırlıklı olarak İngilizce rap icra eden Hazel, kusursuz bir İngilizce aksana sahip olmasına rağmen hiç yurtdışına adım atmamış. İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine eğitim alıyor, aynı zamanda çevirmenlik ve dublaj gibi işlerle uğraşıyor. Bu durumu, “Zihnimin en açık olduğu dönemlerde devamlı İngilizce boombap dinlediğimden kulağım dolmuş olacak ki edindiğim ‘slang’ bilgisiyle dil eğitimimi birleştirip, İngilizce yazmaya başladım. Zamanla bu dile olan ilgim, mesleğime ve müzisyen kimliğime dönüştü,” sözleri ile açıklayan Hazel aynı zamanda kendisinin İngilizce rap yapmasına yönelik “Olmaz, tutmaz,” yorumlarını umursamadığını çünkü şarkılarını “tutsun” diye yapmadığını, içinden geldiği gibi rap yaptığını ifade ediyor.
Bize kendini tanıtır mısın? Ne kadar süredir rap icra ediyorsun? Hip hop kültürüne dahil olman nasıl oldu?
1996 yılında İstanbul’da, Küçükçekmece’de dünyaya geldim. Babamı kaybettikten sonra, 12 yaşındayken annemle birlikte Bursa’ya taşındık. Dolayısıyla çocukluğumun bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı da Bursa’da geçti. Ortaöğretim ve liseyi tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım. Örgün eğitimle birlikte, İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji ve Anadolu Üniversitesi’nde İngilizce İşletme eğitimlerime devam etmekteyim. Tiyatro yapıyorum, seslendirme sanatçısı olarak çalışıyorum. Aynı zamanda çevirmenlik ve İngilizce öğretmenliği yapıyorum.
Mahalle yaşantısının tadını alarak büyüdüğünüzde bu sizin kanınıza işliyor. İşçi bir anne babanın tek kız evladı olmak ekonomik ve sosyal statünüzü etkiliyor ve sizi sokağın en sonundaki o derme çatma evde büyütüyor. Sizin gibi yaşayan ve yaşadıklarını anlatan insanları dinleme eğiliminiz oluyor. O zamanlar rap müziğin bu çıplak tavrı beni çok etkiliyor ve hislerime tercüman oluyordu. Buna ek olarak, çocukluğumdan beri de kitap kurdu oluşum edebiyata olan ilgimi artırdı ve şiirler yazmama ön ayak oldu. Edebiyat bölümünü kazanıp annemi de kaybettikten sonra beni ifade edebilecek tek şeyin şiir olduğunu fark ettim. Şiirlerim tınılarla birleşince de üzüntümü, neşemi, acımı, mücadelemi rahatça anlatabileceğim bir iletişim aracı olan rap müziğe sarıldım. İlk liriklerimi 2009 yılında yazmaya başladım. Senelerce bir yandan İngilizce/Türkçe rap müzik dinlerken, bir yandan da karalamaya ve sesimi eğitmeye devam ettim. “Minority” isimli ilk şarkımı ise 2018’de yazdım. O dönem elimde olan imkanla, iPhone 7 mikrofonu ile ilk kaydımı da alıp, SoundCloud hesabımdan paylaştım. Sonrasında çocukluk arkadaşlarımla birlikte Bursa’daki mahallemizin adını verdiğimiz Cartel 1050 isimli ekibimizi kurduk. İlk stüdyo kaydım olan “First” ve ilk albümüm olan Vicidway‘i bu ekibin bünyesinde çıkardım, yine bu ekibin bünyesinde çalışmalarıma devam etmekteyim.
Ağırlıklı olarak İngilizce rap yapıyorsun. Bunun sebebini açıklayabilir misin?
İngilizceye olan ilgim çocukluktan geliyor. Televizyonda İngilizce şarkıların kliplerini izleyip, klipteki gibi söylemeye çalışıyordum. O zamanlar erişim kısıtlıydı, rap dinlemeye direkt 2Pac’le başladım desem yalan olur yani. 9 yaşındayken 50 Cent’in “Candy Shop” klibini izlemiştim. Dönemi açısından oldukça sansasyonel bir şarkıydı. Beni de şok edip, büyülemişti çocuk aklımla. Saatlerce TV başında beklerdim çıksın da izleyeyim, dinleyeyim diye. Teknolojinin iyice ilerlemesiyle birlikte, 2Pac ve Lil Kim dinlemeye başladım. Çeşitli sanatçıların mixtape çalışmalarını indirdim. Ya çevirilerini bulmaya çalışıyordum ya da kendim sözlükle çevirmeye çabalıyordum. Zihnimin en açık olduğu dönemlerde devamlı İngilizce boombap dinlediğimden de kulağım dolmuş olacak ki, edindiğim slang bilgisiyle dil eğitimimi birleştirip, İngilizce yazmaya başladım. Zamanla bu dile olan ilgim, mesleğime ve müzisyen kimliğime dönüştü.
İngilizce rap yapıyorsun ama Türkçe rap’e de her zaman ciddi bir ilgin var. Yeni Türkçe projeler olacak mı? İngilizce ağırlıklı rap yapmanın piyasada tutunmak açısından zor olabileceğini düşünüyor musun?
İngilizce rap yaparak çıkış yapmam bir yandan ilgimden kaynaklı bir yandan da istediğim şey. Türkiye’de yapılmamış bir iş ortaya koymak istedim. Türkiye’de doğup büyüyüp, yurtdışına adım dahi atmamış bir kadın olarak, rap’in doğduğu dilde ürün ortaya koyan ilk Türkiyeli kadın rap sanatçısı oldum. Türkiye’deki rap müzik kültüründe bu da yapılmış densin isteyerek, kendimce küçük bir katkıda bulundum. Dinlediğimi yapmak istedim, kendimi en mutlu hissettiğim şekilde müziğimi dinleyiciye yansıttım. Ülkemizde onlarca dilde rap dinlenirken, neden olmasın ki diye düşündüğüm için bu yola çıktım. Olumlu ve destekleyici olanların yanında, “Olmaz, tutmaz,” diyen yorumlar da aldım. Hiçbir zaman tutsun diye de çabalamadım aslında. İçimden geldiği gibi davrandım. Samimi ve dürüst olduğunuz zaman insanlar bunu hissediyor.
Yıllardır İngilizce rap’in yanında Türkçe rap dinlediğimi istesem de inkâr edemem. Sonuçta Türkçe benim ana dilim ve dinleyiciye bu dilde de güzel projeler sunmak istiyorum. Ekip arkadaşım Ceyrose ile “Yaşamak Teninde” isimli bir parça yayınladık ve bu benim ilk Türkçe rap deneyimim oldu. Şimdi, gerçekten de anadilimde müzikal hakimiyetim konusunda darda hissettiğim dönemde yazdığım bir parça olan, Türkçe rap yaptığım ilk projem “Dardayım” 20 Haziran 2020 tarihinde çıktı. İlerleyen zamanlarda da iki dilde birden müzik yapacağımı net bir şekilde söyleyebilirim.
Çok farklı tarzları aynı anda icra ediyorsun. Bu bir stil oluşturma çabası mı? Kendini daha yakın gördüğün bir stil veya alt tür var mı?
Bu konu biraz karışık aslında. Müzik zevkim rengarenk diyebilirim; boombap, trap, mumble… Soundtrack albümleri, türkü, deyiş… Ne ararsan var. Bazen deli gibi trap dinliyorum, bazen deep house dinliyorum. Bazen de akşama kadar türkü dinliyorum ama günün sonunda yine boombap tutkuma geri dönüyorum… Dolayısıyla kendimi en yakın gördüğüm stil boombap.
Farklı tarzlar denememin sebebi, müzik zevkim kadar rengarenk bir müzisyen olmak istemem. Yeri geliyor autotune’la dans ediyorum; yeri geliyor akustik, soft tonlar sunuyor ya da old school melodileriyle boğuşuyorum. Müzisyen olmak, müziğin kendisiyle barışık olabilmek demek bence. Zamanla rap müziğin beni en çok kucakladığı noktayı bulacak ve renklerimi korurken oraya bağlanacağım sanırım.