2020’de doğan güneş: ‘Anatolian Sun’ | Batıkan Baksı

Moğollar’ın 53 yıllık tarihinden kesitler içeren ‘Anatolian Sun’; yıllar geçtikçe Moğollar müziğindeki değişimleri yansıtan bir albüm olma özelliği taşıyor

2020 tüm kasvetiyle, sıkıcılığıyla ve belirsizliğiyle akıp giderken ve yaklaşık üç aydır müziğe dair bir şeyler yazamamanın verdiği özlem hissi beni sarıp sarmalamışken “Bunu da yazmasam olmazdı!” dediğim bir albümün incelemesiyle karşınızdayım! Ne yazacağımı, hislerimi nasıl anlatacağımı tam olarak kestiremesem de muhtemelen bu yazıyı parmaklarım kendiliğinden şekillendirecektir. Lafı uzatmayayım, kimlerden bahsettiğim konusunda sizi merakta bırakmayayım: Bugünkü yazımın kahramanları, 53 yıldır müzik yapmaktan hiç yorulmayan, bu toprakların acısına da mutluluğuna da ortak olmak için durmadan üreten, sahneye çıktıklarında tozu dumana katan ruhu genç, kendileri genç Moğollar! 

Moğollar’ın aylardır heyecanla beklediğimiz, dinlemek için sabırsızlandığımız ve dört gözle yapım şirketinin internet sitesini aşındırdığımız Anatolian Sun derlemesi, 11 Aralık 2020 tarihinde dinleyiciyle buluştu. Ben de fazla vakit kaybetmeden Plak Mecmuası için bir inceleme yazısı yazmaya giriştim.

Aralık 2019 tarihinde Moğollar’ın sosyal medya hesaplarından paylaşılan; Taner Öngür, Murat Ertel ve Cahit Berkay’ın bir araya gelip 2020 üzerine projeler ürettiğini öğrendiğimiz bir fotoğraf beni ve Moğollar takipçilerini oldukça heyecanlandırmıştı. Günler geçtikçe bu proje hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmaya başladık. 20 Şubat 2020 tarihinde provaları biten Anatolian Sun albümü için 23 Şubat 2020 tarihinde grup kayda girdi. 5 gün süren kayıtlar Hollanda’nın Haarlem kentinde bulunan Artone Stüdyoları’nda tamamlandı. Kayıtlarda “direct to disc” yöntemi kullanılmıştı ve Moğollar’ın kendi deyimiyle “günahıyla sevabıyla ne çalındıysa o” dinlenecekti. Çünkü bu yöntemde canlı kayıt alınıyor ve kayıt sırasında ne çalınıp söylendiyse, doğrudan plağa aktarılıyor. Master teyp, aradan çıkıyor; birkaç kaydı birleştirme, kesip biçme gibi imkanlar da yok. Yani, bir yüzü başından sonuna, tıpkı konserde gibi çalmanız gerekiyor. 1940’larda kullanılan bu teknolojiyle yapılan kayıt, Cahit Berkay’ın dediğine göre tahrip olmasın diye kendilerine dahi dinletilmemiş! 

Night Dreamer ve Gülbaba Records işbirliğiyle hazırlanan albüm, iki ayrı plaktan oluşuyor. Bu yazı yazıldığı sıralarda plaklar Türkiye’ye henüz ulaşmış değil ama dijital platformlardan albümü dinleyebilirsiniz. Albümün prodüktörlüğünü ise BaBa ZuLa’dan tanıdığımız Murat Ertel üstleniyor. Şarkı seçimleri de büyük oranda kendisinin uzmanlığına bırakılmış. Zaten bence Moğollar gibi bir gruba da Murat Ertel’in çılgın dokunuşları dört dörtlük uyardı… 

Moğollar’ın 53 yıllık tarihinden kesitler içeren Anatolian Sun; yıllar geçtikçe Moğollar müziğindeki değişimleri de yansıtan bir albüm olma özelliği taşıyor. 1970’lerden 2000’lere kadarki süreçte üretilen Moğollar şarkılarının eski-yeni düzenlemelerinin yer aldığı albümde toplam 16 şarkı var; sekizi bir plakta, sekizi diğer plakta… Bu iki plaklık albümü aslında daha erken dinleyebilecektik ama başımıza gelen koronavirüs belası, bu albümün çıkışını da erteledi. Ancak 2020 giderayak bir güzellik yaptı ve bana göre “yılın müzik olayı” sayılabilecek bu albümü bizlerle buluşturdu. Birazdan albümdeki parçalar hakkında detaylı bilgiler vereceğim ancak öncesinde yapım aşamasında emeği geçen kadrodan da biraz bahsedeyim.

Cahit Berkay; konserlerden alışık olduğumuz gibi elektro gitar, cura, bağlama, yaylı tambur ve ıklığ enstrümanlarının yanı sıra vokallerde de yer alıyor. Çok uzun zaman sonra kendisinden ıklığ dinlemek beni bilhassa mutlu etti. Moğollar’ın “sound”unu belirleyen bass groove’larıyla bizi bizden alan abimiz Taner Öngür; bas gitarıyla yine harikalar yaratırken, albümdeki iki şarkıda da vokal yapıyor. Moğollar’ın ikinci dönemine tuşlu çalgılarıyla damga vuran Serhat Ersöz; tüm tuşlu enstrümanların koltuğunda oturuyor. Kendilerinin deyimiyle “ellerine doğan” Emrah Karaca, akustik gitar ve vokalleri üstleniyor. Aynı zamanda bazı şarkılarda duyduğumuz tahta kaşıklar da kendisine emanet! Grubun en genç üyesi, Engin Yörükoğlu’nun aramızdan ayrılışının ardından vurmalı çalgıların başına geçen Kemal Küçükbakkal ise albümde yine baterinin başında. Murat Ertel, albümün prodüktörlüğünün yanı sıra bir şarkıda da “wah-wah pedalı operatörlüğü” üstleniyor. Son olarak BaBa ZuLa’dan da tanıdığımız perküsyon sanatçısı Ümit Adakale asma davul, darbuka ve bendiriyle Moğollar’a eşlik ediyor. Artık vakit kaybetmeden albümü anlatmak istiyorum, çünkü bu albümü yazmak benim için çok heyecan verici! 

Moğollar’ın Cem Karaca ile işbirliği yaptığı yıllardan bildiğimiz 1974 çıkışlı “Gel Efendim Gel”, yeni düzenlemesi ve Emrah Karaca’nın vokaliyle bambaşka bir yere taşınmış

Cahit Berkay’ın “hayatımın en heyecan verici işlerinden biri” dediği Anatolian Sun’ın ilk şarkısı, herhalde Türkiye’de kimsenin “duymadım” diyemeyeceği bir parça: Türkan Şoray ve Kadir İnanır dendiğinde akla ilk gelen müziklerden, unutulmaz Yeşilçam film müzikleri arasında adı hep anılan “Selvi Boylum Al Yazmalım”. Cengiz Aytmatov’un romanından uyarlanmış, sinemamızın kült filmlerinden Selvi Boylum Al Yazmalım’ın bu tema müziği her ne kadar Cahit Berkay’ın eseri olsa da Moğollar tarihinin de olmazsa olmaz parçalarından. Her konser mutlaka çalınıp, alandaki herkesi gökte bir yerden bir yere savuran eser, harika bir başlangıç şarkısı olmuş. Konserlerde buluşamadığımız bugünlerde, dinlerken gözünüzü kapatırsanız, eminim yine bir Moğollar konserine götürecektir sizi; zira ben, şimdi şarkıyı yine dinlerken, bir kez daha gözlerimi kapatıyorum ve Moğollar’ı sahnede görüyorum. 

“Selvi Boylum Al Yazmalım” ile etkileyici bir başlangıç yapan albüm, Taner Öngür’ün deyişiyle “Yeşilçam’daki polis kovalama müziği”yle devam ediyor. Benim de Moğollar tarihinde en bayıldığım çalışmalardan biri olan 1975 çıkışlı Hittit Sun (Düm-Tek) albümünde yer alan “7/8 9/8”in güncel halini bir çırpıda dinliyorum. Keskin bas yürüyüşü ve Cahit Berkay’ın curasıyla şekillenen şarkı yerini sürpriz bir Cem Karaca şarkısına bırakıyor. Moğollar’ın Cem Karaca ile işbirliği yaptığı yıllardan bildiğimiz 1974 çıkışlı “Gel Efendim Gel”, yeni düzenlemesi ve Emrah Karaca’nın vokaliyle bambaşka bir yere taşınmış! Başta Emrah Karaca’nın söylemeye pek de sıcak bakmadığı şarkı, dinlerken “İyi ki!” dedirtiyor insana. Albümde en sevdiğim yorumlardan biri oldu doğrusu. 

Sırada Serhat Ersöz’ün elektrik piyanosu ve Cahit Berkay’ın yaylı tamburuyla başlayan ve çok aşina olduğumuz bir potpuri var. Yine 1975 çıkışlı Hittit Sun (Düm-Tek) albümünde yer alan “Gam Yükü” ve “Nilüfer”i art arda çalan grup, 70’lerin ortasındaki Fransa yıllarına da bir selam çakıyor. Derken, bir anda 1970’lerden 1994 yılına ışınlanıyoruz. Cahit Berkay’ın konser sonunda tüm mekanı coşturduğu “Baylar bayanlar, kayacak merdiven bulamayanlar, sizlere bir manimiz var, dinleyiverin gaaaaariiiiii!” nidasıyla hangi şarkının başladığını da hemen anlıyoruz. Moğollar’ın yeniden birleştikten sonra muhalif tutumunu da sürdürerek kaydettiği Moğollar ’94 albümünün açılış şarkısı olan “Dinleyiverin Gari” tüm enerjisiyle albümü bir anda neşelendiriyor! 1993 yılındaki İSKİ Skandalı üzerine yazılan şarkı, konserlerde hâlâ insanları en çok coşturan şarkılardan birisi. Çakallarla Dans filmleriyle de özdeşleşen şarkı, ister istemez “Hastasıyız dedee!” dedirtiyor. 

1990’lardan tekrar 70’lere dönüyoruz. Murat Ertel’in wah pedallarını üstlendiği “Çığrık”, yine Emrah Karaca’nın vokaliyle karşılıyor bizi. Şarkının dillere destan bas yürüyüşlerine hiç değinmiyorum bile! İlk defa 1972 yılında çıkan “Çığrık / Sıla” 45’liğinin A yüzünde karşımıza çıkan şarkının Anatolian Sun düzenlemesinin orijinaline en sadık düzenlemelerden biri olduğunu da söylemek gerek. Moğollar 2000 toplamasında da buna benzer bir düzenlemeyle karşımıza çıkan “Çığrık”, albümdeki en sevdiğim çalışmalardan oldu. 

Bunları anlatırken fark ediyorum ki, çoktan albümün yarısına gelmişiz. Birçok farklı şekilde duyduğumuz “Düm-Tek” Hittit Sun albümünün yerli versiyonuna da ismini veren şarkı. Zeki Alasya ve Metin Akpınar filmlerinden de tanıdığımız “Düm-Tek”, grubun Fransa yıllarında ürettiği parçalardan biri… Gerek klavyeleri gerekse de elektro gitar melodisiyle kulaklardan silinmeyen “Düm-Tek”, yerini yine 1970’lerin başından bir parçaya bırakıyor. Grubun tarihinde en önemli albümlerden biri olan, “Academie Charles Cros” ödüllü Danses et Rythmes de la Turquie (1971) albümünde yer alan “Haliç’te Güneşin Batışı” harika bir ekip çalışmasının ürünü. Cahit Berkay’ın gitarıyla başlayan Taner Öngür’ün keskin bas yürüyüşleriyle devam eden ve Serhat Ersöz’ün hammond org tonlarıyla yükselen şarkı, orijinaline en sadık çalışmalardan. Moğollar denince ilk akla gelen enstrümanlardan biri olan hammond org’un gerçekten hakkının verildiği çalışma son olarak Moğollar 2000 derlemesinde karşımıza çıkmıştı. 

Düzenleme olarak da, performans olarak da bana göre albümdeki en iyi parçalardan biri olan ‘Bi’ Şey Yapmalı’, Moğollar konserlerinin hâlâ vazgeçilmezlerinden

Albümün ikinci yarısı, çok uzun zamandır canlı performansına rastlamadığımız bir parçayla açılıyor. Moğollar ’94 albümünde yer alan ve kuzey bölgelere selam çakan “Kesişleme”! Cahit Berkay’ın orijinalinde farklı bir düzenle akort edilmiş özel bir bağlamayla çaldığı ve dinleyene yerinde durmayı yasak eden şarkı, bu albümde orijinalinden farklı ve daha yavaş bir tempoda çalınmış. “Keşişleme”nin ardından yine 90’lardan devam ediyoruz. Meydanlarda, konserlerde Moğollar dendiğinde ilk akla gelen şarkılardan biri olan “Bi’ Şey Yapmalı!”, 1996 yılında çıkan Dört Renk albümünden. Konserlerde çalındığı gibi kaydedilen şarkının vokalinde tabii ki Cahit Berkay var. Düzenleme olarak da, performans olarak da bana göre albümdeki en iyi parçalardan biri olan “Bi’ Şey Yapmalı”, Moğollar konserlerinin hâlâ vazgeçilmezlerinden. 

“Bi’ Şey Yapmalı” ile tempoyu yeterince yükselten grup, yine Dört Renk albümünden bir parçayla performansına devam ediyor. Sıradaki şarkı “Buzlar Çözülmeden”, aslında 1996’dan da önceki bir döneme, 1986’ya ait bir çalışma. Bu müziği Cahit Berkay, Cevat Fehmi Başkurt’un tiyatro oyunu Buzlar Çözülmeden’den uyarlanan Kemal Sunal filmi Deli Deli Küpeli için bestelemişti. Cahit Berkay’ın bağlamasıyla kurduğu cümleleri dinlerken gözünüzü kapattığınızda filmden sahneler görmeniz mümkün. Bağlama demişken, yine bağlamadan devam ediyoruz. Üstelik tabiricaizse “eargasm” yaşatan bir çalışmayla: Serhat Ersöz imzalı “Toprak Ana”, 1998 yılında çıkan 30. Yıl albümünde yer alan “en gaz” performanslardan. Konserlerde de tüm ekibin adeta sahneyi yaktığı parça TEMA Vakfı için yapılmış bir müzik olma özelliği de taşıyor. Grup müziğinin ne kadar önemli olduğunu gösteren “Toprak Ana” öyle bir parça ki, Moğollar bu şarkıyı konserlerde ne zaman çalsa ardından 10 dk ara veriyor; çünkü “Toprak Ana”, gerçekten sindirilmesi güç bir performansa yol açıyor! 

“Toprak Ana”nın ardından yine 1970’lerin başlarına gidiyoruz. Bu sefer sırada Kaynanalar tema müziği olarak bilinen bir ezgi var. Taner Öngür’ün ikonik bas yürüyüşleriyle başlayan “Iklığ”, yine yukarıda söylediğim gibi Academie Charles Cros ödüllü albümden. Albüm kapağında “Iklığ”dan şöyle bahsediliyor: “Plağın bu bölümünde Türk temaları ile jazz, blues temalarının bağdaşmasından meydana gelen bir jam-session yer alıyor. Taner’in Anadolu tarzı bas çalışı dikkate değer…” Moğollar’ın en bilindik şarkılarından olan “Iklığ”, albüm çıkmadan önce yayınlanan teklilerden de biriydi. “Iklığ”ın ardından 1970 tarihli “Garip Çoban / Berkay Oyun Havası” 45’liğinin ikinci yüzündeki “Berkay Oyun Havası” geliyor. Adından belli olacağı üzere, bu bir Cahit Berkay bestesi. Grubun külliyatındaki en hareketli ve Anadolu kokan parçalardan olan enstrümantal oyun havası, uzun zamandır canlı dinlemediğim bir parça. O yüzden albümde görünce gerçekten çok sevindim. 

Albümün ikinci yarısı da biterken yine 90’lara ışınlanma vaktimiz geldi. Taner Öngür’ün vokalini üstlendiği ve 1998 çıkışlı 30. Yıl albümünde yer alan “Ölüler Altın Takar Mı?” derlemedeki en ‘karanlık’ çalışmalardan. Yıllar önce Bergama’da siyanürle altın aranacağı haberi üzerine başlayan sürecin üzerine şair Mansur Balcı tarafından yazılan şiirin Moğollar tarafından bestelenmesiyle oluşan şarkı Moğollar külliyatında progresif rock’a en yakından çalışmalardan biri olma özelliği taşıyor. 

Albümün son şarkısı ise, grubun kendi deyişleriyle “Moğollar’ın Geyik Muhabbeti”, yani 1972 yılından beri çok kez farklı versiyonlarda karşımıza çıkan “Alageyik Destanı”. Anatolian Sun’daki düzenleme, 1972 ile 1994 yılındaki versiyonların bir tür karmasını oluşturuyor. Cahit Berkay’ın yaylı tamburu, Taner Öngür’ün tekdüze bas yürüyüşüne eşlik eden vurucu vokali, Serhat Ersöz’ün hammond org’u ve Ümit Adakale’nin bendiriyle epik bir düzenlemeye imza atan grup “Alageyik Destanı”nın ruhuna en uygun yorumu bulmuş bana kalırsa.

‘Anatolian Sun’daki şarkılar, 53 yıllık, neredeyse yakın Türkiye tarihini yansıtan Moğollar külliyatının her dönemini hakkıyla temsil ediyor

Bu yazıyı kaleme alırken, albümü yeniden dinledim. Çünkü albümü hissederek bir şeyler karalamak benim için her zaman daha iyi. 2020’nin tüm kasvetini dağıtıp, Moğollar’a duyduğumuz özlemi biraz da olsa gideren Anatolian Sun, başta da dediğim gibi, bana kalırsa “2020’nin müzik olayı” sayılabilecek bir çalışma. İçerdiği şarkılar kimilerini tatmin etmeyebilir elbette; ben de mesela bir “Issızlığın Ortasında” ya da “Rue De L’orient” şarkılarını duymak isterdim ama bunun sonu yok ve Anatolian Sun albümünde dinlediğimiz şarkılar da gayet tatmin edici. Üstelik 53 yıllık, neredeyse yakın Türkiye tarihini yansıtan Moğollar külliyatının her dönemini hakkıyla temsil ediyor. 

Moğollar hakkında bir şeyler yazmak beni ne kadar heyecanlandırsa da büyük bir sorumluluk almış gibi hissetmiyor da değilim. Çünkü kıyısından köşesinden onların bu hikayesine yakından şahit olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. İyi ki bu topraklardalar, iyi ki hâlâ müzik yapıyorlar ve onları her konserlerinde en önden izleyebiliyorum. Bugünler elbet geçecek, biraz daha dişimizi sıkarsak muhtemelen yakın zamanda konserlerde buluşabileceğiz. O zaman gelene kadar, günlerimizi böyle özel kayıtlarla geçireceğiz gibi gözüküyor. Bir sonraki yazıya kadar kendinize iyi bakın, müzikle kalın ve Moğollar’ın külliyatına bir göz atın. 

*Bu arada müziğe dair bir şeyler yazmayı da çok özlemişim, bir daha bu kadar ara vermeyeceğim! 🙂