YERALTINDAN PLAK KAPAKLARI: Olaf Jens
RÖPORTAJ TOLGA ÖZBEY - [DOSYA] YERALTINDAN PLAK KAPAKLARI
Onun albüm kapağı tasarlamaya başlaması, hayatına geç gelen bir sürpriz olmuş ama ömrü boyunca yaptığı inanılmaz çizimler ve rock’n’roll’a olan tutkusu kaderden öte bir hak edişi gözler önüne seriyor. Bugüne kadar Davie Allan & The Arrows, Legendary Stardust Cowboy, The Chrome Cranks, The Amoks, Low Point Drains gibi grup ve sanatçıların albüm kapaklarını çizen, Crypt Records’un meşhur toplama albüm serisi Back From The Grave için iki inaılmaz kapak tasarımı yapan ve Trailer-Park Records’un yayınladığı neredeyse her plak kapağında imzasını gördüğümüz Olaf Jens’in hiperaktivite kokan dünyasına konuk oluyoruz.
Selam Olaf, öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Bize çocukluğundan ve ailenden biraz bahseder misin?
Hollanda’nın güneyinde, Vlijmen’de, 1965 senesinde dünyaya geldim. Dört kardeşin en genciyim. İki ablam ve bir ağabeyim var. Ebeveynlerimin ikisi de sanat, şiir, edebiyat, caz ve klasik müzik ile ilgili insanlardı. Haliyle ben ve kardeşlerim de bunlara aşina büyüdük. Anne tarafım ressamlar, müzisyenler, film yönetmenleri, piyano üreticileriyle ile doludur. Ebeveynlerimin kitaplığı hep sanat kitaplarıyla doluydu. Ağabeyim 70’lerin sonunda ve 80’lerde punk ve new wave gruplarında çalıyordu.
Çocukluğunda neler yapmaktan zevk alırdın?
Annem ve babam ben 4 yaşındayken boşandılar. Ben babamla Amsterdam’a taşındım. Her köşede inanılmaz müzeler vardı; Bosch, Dürer, Rembrandt, Goya, Doré, Ensor, Dix, Grosz, ve Beckmann’ın o inanılmaz eserlerini orada keşfettim. Elbette çizgi film ve çizgi romanları da çok seviyordum. Tenten’in yaratıcısı Herge, 70’lerin sonunda keşfettiğim Peter Pontiac’ın underground sanatı, Ever Meulen’in Hollandalı OOR dergisi için yaptığı çizimler… Daha sonraki dönemde keşfedeceğim Crumb, Tardi, EC Comics, Kim Deitch, Gary Panter, Kaz, Burns ve Clowes… Favori filmlerim ise eski Universal Studio korkularıydı: King Kong, Dracula, Frankenstein falan. Televizyonda da 70’lerin Hollanda müzik hitlerinin çıktığı Top Pop gibi programları takip etmeyi severdim.
Sanatçı olman konusunda ailen destekleyici miydi?
Genç yaştan itibaren çizimden hoşlandığım ortadaydı. Tüm gece çizim yaptığım olurdu. Siyah beyaz çalışırdım mürekkep ile. Ne şanslıyım ki ebeveynlerim beni sanat konusunda hep cesaretlendirdiler.
İlk dinlediğin plakları ve ilk gittiğin konseri hatırlıyor musun?
İlk dinlediğim plaklar ailemin setinde çaldığım Creedence Clearwater Revival, Rolling Stones Stones, Françoise Hardy plaklarıydı. Sonrasında K-Tel pop toplamaları ve oldukça fazla sayıda glam rock plağı geldi. Sweet, Slade, Mud, NY Dolls, Suzy Quatro, Gary Glitter çok dinledim. İlk gittiğim konser ise ağabeyimin erken dönem 70’lerdeki saykedelik grubuyla arkadaşlarının ailesinin evinde verdiği bir konserdi. Herkes uzun saçlıydı ve mor, yeşil, turuncu renklerde tişörtler giyiyorlardı. Dar pantolonları vardı, üstelik sahne gösterileri de vardı: Grubun bazı üyeleri gerçek enstrümanlar çalarken bazıları kartondan kesilmiş enstrümanları çalıyormuş gibi yapıyorlardı. Ama ilk gerçek konserim Golden Earring’in 70’lerin ortasındaki bir konseriydi.
Sanat üzerine eğitim aldın mı?
Yüksekokulu bırakıp 16 yaşında resim üzerine okumak için sanat okuluna gittim. Fakat tüm o soyut züppeliklere çok sinirlendim ve birkaç sene sonra okulu bıraktım.
Rock’n’roll müziğe, daha doğrusu punk, garage müzik kültürüne merak nasıl saldın?
70’lerin sonunda Hollanda radyo kanalı VPRO’da oldukça havalı punk, new wave ve deneysel müzikler keşfettim. Bu yeni akımlar eski dinlediğim müziklere göre çok daha havalıydılar. 1980’lerin başında The Saints, Cramps, Ramones, Pere Ubu, Devo, Damned, Kinks, Them gibi grupları dinlemeye başlamıştım. Daha sonra Crypt Records ve Norton Records plak şirketlerini takip etmeye başladım. Bu iki firma aklımı başımdan almıştı! Ne kadar şanslı olduğumu söylememe gerek var mı: Onlara olan hayranlığımdan 30 sene sonra Crypt Records’un iki albüm kapağını yapma fırsatım oldu, onur duyuyorum!
Hiç müzik aleti çaldın mı? Grubun oldu mu?
Ağabeyimden gizlice onun davulunu çalarak davul çalmayı öğrenmiştim. Bir elemanla tanıştım 80’lerin başında, onunla birlikte deneysel müzik yapan bir grup kurduk. Adı Meubalair’di; Fransızca’da “mobilya” demektir. Yüzlerce emprovize kaset kaydetmiş ve çok eğlenmiştik. İkimizde davul, tenekeler, gitar, bas, org çalıyor ve şarkı söylüyorduk kayıtlarda. Daha sonra Sherry Himalaya grubunda davul çaldım; hit şarkıları Them, Sex Pistols, King Uszniewicz tarzında yorumluyorduk. Heftruck grubunda çaldım. Primitive country ve garage grubuydu. 2000’lerde The D-Rangers adında bir garage punk grubunda çaldım ve birlikte Avrupa’yı turladık. Sevgili eşim bas çalıp şarkı söylüyordu. Hâlâ bir grubumuz var, adı Panther And Bear Fight.
Albüm kapakları yapmaya nasıl başladın?
Büyük oranda Tim Warren aracılığıyla… 2013 yılında beni bir radyo programına davet etmişti. Evimde birkaç gün kaldı ve çizimlerimi gördü. 6 ay sonra, Back From The Grave 9 (2014) ve Back From The Grave 10 (2014) toplama plaklarını yapmamı istediğini yazdı. E-postasını aldığımda akşamdan kalmaydım, Pleasure Fuckers grubunun gitaristi Norah Findlay’in 50. yaş gününü kutlamıştık… Heyecandan altıma kaçıracaktım! Sadece üç haftam vardı çizimleri tamamlamak için ve bu albümler beni bir şekilde garage/punk haritasına yerleştirdi. En tepeden başlamış oldum!
Daha önceden İstanbul’da bulunmuş olduğunu biliyorum. Hikayesi nedir bu seyahatin?
Kız arkadaşım ile birlikte bir haftalığına Türkiye’nin doğusunu ve batısını görmeye geldik. 1989 ya da 1990 yılıydı sanırım. Türkiye’yi çok sevmiştim. O zamanlar insanlar bana Hollanda’daki insanlardan daha özgürlükçü gelmişlerdi. İstanbul ve İzmir arasında küçük bir kasabada bulunduk ve çok ilginç insanlarla tanıştık. Bir düğüne konuk olduk. Orada vali ve polis müdürü ile tanıştım. Ayrıca bir savaş gazisi bana doğuda öldürülmüş insan fotoğrafları göstermişti, korkunçtu. Sonra, harika yemekler ve partiler… Döndükten birkaç ay sonra o korkunç depremin haberini aldık; kasaba olduğu gibi yok olmuştu. 25 haneli bir kasabaydı. Çok üzgünüm bu olay için.
Çizim yaparken neler dinlersin?
Her şey olabilir! Çoğunlukla rock’n’roll, 50’ler ve 60’lardan soul, rockabilly, surf, garage, saykedelik, blues falan… ve elbette punk, deneysel müzik, klasik müzik, dünya müziği ve 70’ler öncesi elektronik müzik! Film müziği albümlerini de severim. Ayrıca lounge, exotica, beatnik ve spoken word türlerini de sayabilirim… Çok fazla sanatçı ve grup seviyorum; isim vermek çok zor.
Sanat haricinde başka bir iş ile uğraşıyor musun?
Tam mesaili olarak bir fabrikada çalışıyorum. İki kızımın olduğu bir aile yaşantım var ve kendimi için bir ev inşaat ediyoruz ama yine de sanatsız yapamıyorum ve kendime ayda bir albüm kapağı çizme limiti koyuyorum. Evin inşaatı bittikten sonra fabrika işini bırakıp sadece sanatla ilgilenmeyi umuyorum.
Benim sorularım bu kadar, umarım röportajı sevmişsindir? Eklemek istediğin son bir şey var mı?
Harika sorulardı, çok mutlu oldum!
Plak Mecmuası’nn 4. sayısında yayınlanmıştır.