Hayko Cepkin: “Ben krizlerin adamıyım, rahatlık bana yaramaz!”
Hayko Cepkin denince herkesin aklına bir sürü farklı şey geliyor. Kimisi “bizim mahallenin çocuğu” diyor onun için, kimisi “Türkiye’de onun müziğini başkası yapamaz” diyor. “Güzel çocuk ama biraz az bağırsa daha çok dinleyeceğiz,” diyenler de var elbette. Ama her halükarda, günün sonunda muhabbetine denk gelindiğinde, o sohbet mutlaka sonuna kadar dinleniyor.
Ben de hazır evlere kapanıp, günleri bile karıştırdığımız karantina zamanlarında kendisiyle birazcık konuşmak istedim. İçinden geçtiğimiz bu koronavirüslü günlerin başlangıcına denk gelen yeni çalışmaları “Hayvaaağ1n” ve “Hayvaaağ2n”yi dinleyicinin beğenisine sunan Hayko Cepkin’le hem bu yeni teklileri hem de dünya hali hakkında söyleştik. Benim için heyecanlı ve keyifli bir sohbet oldu. Umarım siz de okurken keyif alırsınız. İyi okumalar!
“Şarkım görevini yapıyor, onun işi bu. Duymak istenmeyeni söylemek, görmek istenmeyeni göstermek”
“Hayvaaağ1n” çıktıktan çok kısa bir süre sonra Türkiye’de koronavirüs olduğunu öğrendik. Aslında bana göre tam da bu sürecin fon müziği oldu. Yine de böyle bir zamana denk geldiği için “Hadi be!” dedin mi?
Tam da zamanını anlatan sözler ile dolu bir şarkıya, tesadüf muamelesi yapmak pek mümkün olmamalı. Hissediyordum, zamanının geldiğini düşündüm, yayınladım ve yayınladığım gün (ki o gün, yani 11 Mart, aynı zamanda doğum günüm olur) her şey karmakarışık oldu. Şarkım görevini yapıyor, onun işi bu. Duymak istenmeyeni söylemek, görmek istenmeyeni göstermek.
Tekli çıkmadan önce konserlerde “Hayvaaağ1n”ı canlı dinlemiştik ancak böyle bir düzenlemeyi kimse beklemiyordu bence. “Hayvaaağ1n” nasıl bir ruh hali içindeyken, ne kadarlık bir çalışmanın sonucunda çıktı?
Konserde dinlediğiniz “Hayvaaaağ2n”. Bu sırada “Hayvaaağ1n”ın üzerinde çalışıyordum ama final kısmının sözlerini bölümün melodisine odaklanmaktan, daha doğrusu melodiye olan hayranlığımdan, bir türlü yazamıyordum. Bu sırada başka bir aranjeye kayma gibi bir durum söz konusu oldu. Onda bu final kısmı yoktu. Ekibim de çok beğendi, çalmak istedik. Ama benim için önemli olan 1’i finaliyle bitirebilmekti. Bu son bölümü tamamlamam bir buçuk seneden fazla sürdü sanırım. Vurucu ve derin olmasını istedim. Sonunda başardım.
Albümlerinde şarkılarının farklı versiyonlarına yer vermene alışığız. “Hayvaaağ1n” da karşımıza iki versiyonla çıktı. Konserlere ilk versiyondan daha sert olan “Hayvaaağ2n”ı mı saklıyorsun?
Genel olarak konserlerde “Hayvaaağ1n” çalınacak. Ana şarkı hali o. 2’yi ise zaman zaman çalacağız.
İnsanlığın dünyanın başına iş açtığını sık sık belirtiyorsun. Hatta “Hayvaaağ1n” da buna göndermeyle başlıyor. Dünyanın şu an içinde bulunduğu halin ne kadarını insanlığın icraatlerine bağlıyorsun?
Ne ektiysek onu biçiyoruz. Şaşılacak bir durum yok. Sürpriz bile değil hatta.
“‘Sandık’ (2010) albümünü hazırlarken 10 ay evden çıkmadım”
Sence bir gün insanlık, “Bi’ dk, n’apıyoruz lan biz?!” diyerek her şeye sıfırdan başlayabilecek mi?
Şu anki durumdan kimsenin ciddi bir şey çıkardığını sanmıyorum. En fazla, şehir dışına gidip sakin bir hayata geçmeyi işten-güçten dolayı erteleyenlerin göç dalgasını görürüz. Bunun dışında, söylediğin gibi bir başlangıç için daha kudretli bir küresel soruna ihtiyacımız var. Bu tip virüs mirüs işleri insanlığın egosunu değil sarsmak, titretmez bile. Dozu artmadıkça tabiiiii!
Bu süreç sonunda herhalde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu zamana kadar alışık olduğumuz birçok şeyi geride bırakıp, yeni bir düzende hayatımızı sürdüreceğiz. Senin öngördüğün ‘yeni dünya düzeni’nde neye yer var, neye yok?
Güzel, fantastik fikirlerim var. Olmaz da değiller hani. Ancak gerçekçi bakacak olursak; bu kapıdan çıktığımızda ilk önce dünya ekonomisindeki derin çöküşle boğuşacağız. Gidişatın etkisiyle fakirler-zenginler denklemi barizleşecek. Orta ekonomik yaşam diye bir şey kalmayacak.
Tarih boyunca dönüm noktası sayılacak olaylar sanattan, siyasete birçok alanı şekilden şekile soktu. Bundan sonra bizi nasıl bir sanat ortamı bekliyor sence?
Eskiye duyulan özlem sebebiyle yok olmaya yüz tutmuş ya da “tutturulmuş” türler yeniden hortlayabilir.
Kriz dönemlerinde üretmeyi mi tercih edersin yoksa rahat bir atmosferde üretmeyi mi?
Ben krizlerin adamıyım. Hep söylerim, rahatlık bana yaramaz.
“Kendisiyle baş başa kaldığında, bunun bir yalnızlık olmadığı düşüncesi ve bilinciyle yetiştirmeli insan kendini”
İçinden geçtiğimiz bugünlerin dünyadaki ve Türkiye’deki müzik endüstrisine etkisi ne olacak? Sanatçılar daha mı bireyselleşecek?
Artık herkesin sosyal medya ve internet sayesinde bir radyosu veya bir televizyonu var. Artık herkes yayıncı. İnternet devam ettiği sürece de bu durum, pek çok çeşidi önümüze sunacak. Ancak internet tamamen çöktüğünde analog sisteme geri dönülebilir.
Evdeki günlerin nasıl geçiyor? Senin gibi durmaksızın konser veren, aktif bir yaşam süren biri için sosyal izolasyon nasıl bir deneyim?
Albüm zamanları ya da yeni konser altyapıları hazırladığım süreçlerde kendime bunu çok yaptım. Herkes denize girerken ben güneşsiz ortamda peynir gibi kalıp stüdyomda çalışıyordum. Rekorum Sandık (2010) albümünü hazırlarken 10 ay evden çıkmamak olmuştu. Şu an benim için bu da başka bir fırsat gibi. Nereden baktığına bağlı.
“Karantina Günlüğü” serisiyle, karantina günlerimize büyülü bir katkıda bulunuyorsun da sen bu dönemde en çok ne dinliyorsun?
Etnik dünya müziklerinden tut da klasik müziğe, elektronikten death metal’e kadar her şeyi dinliyorum. Yeni, bilinmedik, çok su yüzüne çıkmayan isimleri keşfetmeye çalışıyorum.
Salgın döneminde metropolde olmakla senin gibi görece daha küçük bir şehirde olmak arasındaki en önemli fark ne?
Öncelikle ‘ultra’ rahatlık. Risk payının azlığı, daha özgür, daha ekonomik, çok daha yaşanılabilir doğa ortamı…
İnsanlık son zamanlarda “Az insan çok huzur” felsefesini benimsese de başımıza bir iş geldiğinde yine sevdiklerimize sarılıyoruz. Sence şu yaşadığımız günler bu motto’yu yerle bir eder mi yoksa insanlar birbirinden daha da mı uzaklaşır?
Gerçek dost ile ‘kofti’ arkadaşları keşfetmek için iyi bir zaman bu zaman. Yakınlaşmanın da çok olacağına inanmakla beraber kendini diğer insanlardan soyutlayacakların da çoğalacağı kanaatindeyim. Hiçbir şeyin orta kararı kalmayacak artık.
Erkin Koray “Bu dünyada tek başınasın” diyor ya şarkıda, bu süreç de dünya üzerinde ne kadar yalnız olduğumuzu hatırlattı bize galiba. Gerçekten, yalnız mıyız?
Kendisiyle baş başa kaldığında, bunun bir yalnızlık olmadığı düşüncesi ve bilinciyle yetiştirmeli insan kendini. Bence yalnız değiliz. Hiç olmadık.
Senin hep bir iki adım ötesini düşünerek hareket ettiğini biliyoruz. 2020 için de planların hazırdı muhtemelen, peki bu koronavirüs olayı planlarını ne kadar etkiledi?
Pek etkilemedi, her şey planladığım gibi gidiyor.