Pazar Şarkıları #11
Hayırlı pazarlar!
Havalar bi’ öyle bi’ böyle ama ben bu yazıyı yazarken güneş yüzünü gösteriyor, gözlerini kocaman açmış bize bakıyor. O halde biraz canlanmayalım mı! Bugünkü Pazar Şarkıları, ki Pazar Şarkıları #11 olur, 60’ların ortalarından 70’lerin başına kadar popüler müziği sallayan yedi parçadan oluşuyor… ki bu parçaların hepsinin bir yerden bir şekilde garaja dokunduğunu, garaj rock’ı kastediyorum tabii, söyleyelim. Anlayacağınız, bugünkü listemizdeki her bi’ şarkının, ama en başta “Louie Louie”nin, punk tınısının oluşmasında büyük payı var. Zira punk, garaj’a epey borçludur! Zaten kimileri garaj rock’ı garaj punk adıyla da anar.
Haydi, şimdi, The Kingsmen‘den “Louie Louie” ile başlayalım ve Paul Revere & The Raiders‘ın ona cevabı “Louie, Go Home” ile devam edelim. Ardından şunlar gelsin: Yine Paul Revere & The Raiders‘tan “Kicks”, The Animals‘tan “It’s My Life”, The Rolling Stones‘tan “Get Off Of My Cloud”, The Pretty Things‘ten “Roadrunner” ve son olarak The Seeds‘ten “Noboy Spoil My Fun”.
Buyurun, keyifle okuyup dinleyesiniz!
Haftanın Playlist’i
THE KINGSMEN – Louie Louie (1963)
Rock müziği “Louie Louie” kadar çarpan az şarkı vardır! 1955 yılında rhytm & blues şarkıcısı Richard Berry tarafından yazılan ve 1963’te ABD’li garaj rock grubu The Kingsmen’ın meşhur ettiği “Louie Louie”, Pauş Revere & The Raiders’tan The Kinks’e, Iggy Pop & The Stooges’tan Motörhead’e farklı müzisyenlerce defalarca yorumlanmıştır.
The Kingsmen grubu, şarkıyı bir konser için bulundukları Pypo Club’ta çalarken fark etmişlerdir; şarkıyla beraber herkes ayağa fırlamış, dans etmeye başlamıştır. Aman Allah!.. Nedir bu, diye meraklanmış, Rockin’ Robin Roberts’ın söylediği “Louie Louie” olduğunu öğrenmişlerdir. Kısa bir süre sonra grup Ken Chase ile tanışmış, hem onun kulübünde çalmaya başlamış hem de onu menajerleri yapmıştır. Ken Chase, hikâyemizde mühim bi’ kişi! Zira, şarkıyı kaydetsinler diye gruba Northwestern Inc. stüdyolarında bir saati o ayırtmıştır. Bununla da kalmamış…
Efendim, şimdi, bizim elemanlar, The Kingsmen grubu yani, stüdyoya girmişlerdir ama pek hazır değillerdir. Yine de yapacak bir şey yok deyip yeni menajerlerine itiraz etmemişlerdir… Fakat kayıt her yanıyla tuhaftır: Mesela Jack Ely’ın vokali acayip rahatsızdır, çünkü mikrofon epey yukarısında kalmıştır ve daha önemlisi, dişlerinde tel vardır! Davulcu Lynn Easton bi’ ara ritmi kaçırmış, sonra da bir daha bulamamıştır. Kayıt için sadece 50 dolar ödemişlerdir ve şarkı tek seferde kaydedilmiştir. Grup bunun bir demo kaydı olduğunu düşünmektedir ama menajerleri Ken Chase için iş bitmiştir: O çiğ tını, ki bu “çiğ” kelimesi daha sonra punk tınısını anlatmak için de kullanılacaktır, Ken Chase’i yakalayıvermiştir; “Budur,” der, “işte budur!” Grubun pek içine sinmese de plak çıktığında ortalık ayağa kalkar, insanlar bayılmıştır!..
Şarkıyı, “Dinlediğim en kötü şarkı,” diye çalarak meşhur eden DJ ve FBI hariç! Şarkının sözleri kayıttan dolayı zar zor anlaşılmaktadır ancak birileri şarkının müstehcen olduğunu söyleyince FBI soruşturma başlatmıştır. Şarkının çalınması kimi yerlerde yasaklanmıştır. Nihayetinde “Louie Louie” dalgasının önünde FBI bile duramamıştır, aksine dalganın hepten büyüyüp uluslararası üne kavuşmasına vesile olmuştur.
“Louie Louie”nın birçok yorumu içinde (ki bunların arasında The Kingsmen’inkinden sadece bir gün sonra aynı stüdyoda kaydedilen Paul Revere & The Raiders yorumu da vardır) en önemlisi budur. Çünkü o çiğ, dağınık tını, daha sonra punk’ta yine karşımıza çıkacaktır.
PAUL REVERE & THE RAIDERS – Louie, Go Home (1966)
Paul Revere & The Raiders’ın “Louie, Go Home” şarkısı, “Louie Louie”ya bi’ cevaptır. Yani cevap derken, bir nevi öykünün devamı…
Şarkının iki versiyonu vardır, biri 1964 tarihli tekli versiyonu. Saksafonla başlar. Diğeri de bu dinlediğiniz yani, 1966 tarihli Midnight Ride albümünde yer alan versiyonudur. Daha iyi kaydedilmiştir, gitarla açılır, daha gitar ağırlıklı bir parçadır. Şarkı, yayınlandığı yıl Davie Jones & The King Bees grubu tarafından da yorumlanmıştır. Davie Jones’u, 17 yaşında bir delikanlıdır o zaman, tanırsınız… ama başka isimle tanırsınız: David Bowie!
Yani “Louie, Go Home”, David Bowie’yi duyduğumuz ilk şarkılardan biridir aynı zamanda. Sadece, henüz David Bowie olduğunu bilmeyiz. O bile bilmez, biz nasıl bilelim!
PAUL REVERE & THE RAIDERS – Kicks (1966)
Yine Midnight Ride albümünden bir parça, üstelik, muhtemelen en meşhur Paul Revere & The Raiders şarkısı… Albümün yapımcılığını üstlenen Terry Melcher, şarkı yazarları Barry Mann ve Cynthia Weil’den The Animals’a yazdıkları “We’ve Gotta Get Out Of This Place” benzeri bir şarkı yazmalarını isteyince ortaya “Kicks” çıkmış.
“Kicks” ilk uyuşturucu karşıtı şarkı olarak kabul edilir ve ilginçtir, karşıkültürün yükselmeye başladığı, uyuşturucu kullanımının gençlik kültürünün bir parçası olduğu bir dönemde ortaya çıkmış, buna rağmen tutmuştur. “Kicks”ten sadece bir yıl sonra, 1967 yılında, saykedelik müziğin (ki saykedelik müzik, bazı uyuşturucu maddeler olmadan düşünülemezdi) en efsanevi örneklerinden bazıları verilmişti: The Beatles’ın A Magical Mystery Tour ve Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümleri, The Rolling Stones’un Their Satanic Majesties Request‘i, Jefferson Airplane’in After Bathing At Baxter’s ve Surrealistic Pilow albümleri, ve tabii The Velvet Underground’ın meşhur muz kapaklı The Velvet Underground & Nico albümüyle Pink Floyd’un ilk albümü The Piper At The Gates Of Dawn… Şöyle bakınca, ne muazzam yılmış 1967!
The Byrds’ün radyolarda çalınması yasaklanan “Eight Miles High” şarkısı, ki ilk saykedelik örneklerindendir, “Kicks”ten sadece bir ay sonra yayınlanmıştır. Bu yüzden, yasaklandıktan sonra şarkının yazarlarından David Crosby, Paul Revere & The Raiders’ın “Kicks”ine tabiri caizse ayar olmuştur, “Aptal saptal bi’ şarkı!” demiştir. Sanırım, “Kicks”in uyuşturucu karşıtı söylemini biraz üstüne alınmış. Halbuki şarkının yazarları, uyuşturucudan kurtulmasını istedikleri bir arkadaşlarına yazmışlardır bunu. Bununla beraber, David Crosby’nin tepkisini anlamak lazım, çünkü Crosby ve The Byrds grubunun başı, “Eight Miles High”dan sonra epeyce ağrırken Paul Revere & The Raiders, “Kicks”in her yerde çalınıyor olmasının keyfini sürmektedir.
Bana sorarsanız bu hikâyede ne Paul Revere & The Raiders’a ne de The Byrds’e kızmak lazım. İkisi de muhteşem şarkılar yapmışlar. The Byrds’ün şarkısı, müzikal anlamda daha devrimci bir şarkı. Radyom olsa kesin çalardım, yani şimdi zaten çalarsınız… Ama o zaman da çalardım! Bununla beraber, “Kicks” de özellikle gitar riffleriyle çok etkileyici bir parça. Ayrıca, “Kicks”in şöyle bir önemi var sanıyorum: “Kicks”ten sonra gençliğin karşıkültürü hepten etrafı sarıyor ve The Byrds’ün “Eight Miles High” gibi şarkılarını da, politik anlamda devrimci şarkıları da yasaklamak ya da görmezden gelmek mümkün olmuyor. Böylece, diyebiliriz ki “Kicks” saykedelik müzik öncesi müziğin son hitlerinden.
THE ANIMALS – It’s My Life (1965)
Aman efendim, “Bon Jovi’nin değil miydi o şarkı ya?” demeyin lütfen, kalbinizi kırarım. İkisi tamamen başka şarkılar ve Bon Jovi, The Animals’ın gitar tellerini değiştirebilir -fazlası değil!
“House Of The Rising Sun”, “Don’t Let Me Be Misunderstood”, “We’ve Gotta Get Out Of This Place” gibi çok meşhur şarkılara imza atan İngiliz rhytm & blues grubu The Animals’ın hafiften garaj tınlayan bir şarkısıdır “It’s My Life”. 1965 tarihli bir tekli olarak yayınlanmıştır. Grubun vokali Eric Burdon, aslında şarkıdan nefret etmiş ve söylemeye yanaşmamıştı. Fakat şarkının sözlerinde ufak bir iki oynamasına izin verilince şarkıyı söylemeyi kabul etmiş. İlginçtir, başta şarkıyı hiç sevmeyen Eric Burdon, 1974’te bu şarkıyı solo olarak yeniden kaydetmiştir.
THE ROLLING STONES – Get Off Of My Cloud (1965)
(I Can’t Get No) Satisfaction (1965) tüm dünyayı salllayıp listelerde bir numaraya oturunca The Rolling Stones’un kapısında, “Yeni şarkı yok mu?!” diyen yapımcıların bitmesi kaçınılmazdı. Öyle de oldu… Ben burada susayım da, hikâyeyi Keith Richards’tan dinleyelim:
“Bir hit şarkı çıkardınız mı gerisinin zaman kaybetmeden gelmesi gerekir, yoksa çok çabuk irtifa kaybedersiniz. O dönem müzisyenlerden seri hit üretimi bekleniyordu. ‘Satisfaction’ birdenbire dünyada bir numara olmuştu ve Mick ile birbirimize bakıp, ‘Ne güzel,’ diyorduk. Sonra kapıya güm güm vuruldu. ‘Gerisi nerede? Dört hafta içinde yenisini istiyoruz,’ dediler. Yoldaydık, günde iki konsere çıkıyorduk. İki ayda bir, yeni bir 45’lik çıkarmamız gerekiyordu; yedekte, hemen piyasaya sürülmeye hazır fazladan bir şarkı olmak zorundaydı. Ayrıca yeni bir tınıya ihtiyacımız vardı. ‘Satisfaction’ın ardından yine fuzz tonlu bir riffle çıkarsak halimiz haraptı, azalan verim kanunu uyarınca kendimizi tekrar etmekle kalırdık. Pek çok grup bu kayaya çarpmış, sendeleyip batmıştır. ‘Get Off Of My Cloud’, plak şirketlerinin daha çok şarkı yazmamız talebine -beni rahat bırakın demeye getiren- bir tepkidir ve bir bakıma da saldırıdır. Üstelik şarkı başarılı da oldu.”*
“Get Off Of My Cloud”un sözlerinde Mick Jagger, müziğinde Keith Richards’ın imzası vardır. Yani bir Jagger & Richards ortaklığıdır, ki çoğu Stones şarkısı böyledir zaten. Yalnız, muhtemelen siz de fark edeceksiniz, şarkıda “Louie Louie”yı anımsatan bir şeyler vardır… Çünkü gitar riffleri, “Louie Louie”dan esinlenmiştir.
Yani öyle bir şarkıdır ki bu “Louie Louie”, The Rolling Stones bile ona bir şeyler borçludur işte!
* Keith Richards, Hayat, çev. Elif Kolcuoğlu (İstanbul: Pegasus Yayınları, 2013), 199.
THE PRETTY THINGS -Roadrunner (1965)
“Roadrunner”, 1965 tarihli The Pretty Things albümünün açılış parçasıdır. Aslı, ABD’li rock’n’roll ve blues efsanesi Bo Diddley’e aittir ve The Rolling Stones’tan The Animals’e epeyce grup tarafından yorumlanmıştır. Zaten Bo Diddley’e el atmayan büyük grup azdır; el atmamışlarsa da ondan el almışlardır!
The Pretty Things, bu ilk albümünde, bana sorarsanız “Roadrunner”ın en güzel yorumuna imza atmıştır. Nefis bir gitar ve de mızıka performansı vardır bu parçada. Kendinizi bir anda dans ederken bulabilirsiniz, söylemesi…
THE SEEDS – Nobody Spoil My Fun (1966)
The Seeds, özellikle de çıkış albümü olan The Seeds (1966) ile punk tınısına gerek çiğ vokal tarzıyla, gerek gitarları ve davuluyla çok katkıda bulunmuş gruplardandır. Hatta belki punk’ın ilk örneklerini onlar vermiştir.
The Seeds ilginç bir albümdür, çünkü neredeyse tüm şarkılar bir iki riff üzerinden yazılmıştır! Aslında bir iki ufak dokunuş hariç, neredeyse tüm şarkılar birbirinin farklı tempolar ve sözlerle yeniden çalınmasından ibarettir. Hatta “No Escape” şarkısındaki klavye solosuyla, daha sonra The Seeds’in en meşhur şarkılarından olacak “Pushin’ Too Hard”daki klavye solosu tıpa tıp aynıdır. Zaten bu aynı riffi kullanma durumu, en açık “No Escape”, “Evil Hoodo” ve “Pushin’ Too Hard” şarkılarında gözüküyor. Dikkatli dinleyin, fark edeceksiniz… ve hayran kalacaksınız! Çünkü aslında hep aynı şarkıyı çalıp çeşitli detaylarla başka bir şey haline getirmek büyük maharet.
Bizim listemizdeki şarkıya gelirsek… “Nobody Spoil My Fun” da The Seeds’in bu ilk albümünden, The Seeds‘ten bir parça. Bence tarihin en hakkı yenmiş şarkılarından biri! Cooker imzalı muhteşem slide gitarlardan mı, John Savage’in fuzz gitarından mı, Sky Saxon’ın vokalinden mi, Darly Hooper’ın gerekti mi devreye giren klavyesinden mi… hangisinden dolayı heyecanla ayağa fırladığınıza karar veremiyorsunuz.
Boş verin zaten karar vermeyi, bırakın The Seeds sizi ayağa kaldırsın!