Pazar Şarkıları #13
Hayırlı pazarlar!
Pazar Şarkıları #13’te, önceki Pazar Şarkıları’ndan biraz farklı olarak caz müziğe el atıyoruz. Fakat sadece caz müziğe değil; rock’n’roll’a da…
Bana sorarsanız, rock’n’roll’u sadece bir müzik türü olarak düşünmek yanlış. Rock’n’roll, bir tavrın adıdır; önceki yaşamında korsan olduğuna inandığınız kim varsa rock’n’rollcudur mesela. Rock’n’roll, kuru kafalı kara bayraktır. Pazar Şarkıları #13 de işte, bu tavrı taşıyan iki cazcı -Rahsaan Roland Kirk ve Miles Davis- ile beraber, Jethro Tull’a ve üstad Jimi Hendrix’e uzanıveriyor.
Aslında şaşırtıcı bir durum yok ortada. Miles Davis, Jimi Hendrix’ten ne kadar etkilendiğini o meşhur otobiyografisinde anlatır; zaten Hendrix ölmese birlikte bir albüm bile yapacaklarmış! The Allman Brothers’ın da gitaristliğini yapan ABD’li gitarist Derek Trucks ise ilk defa bir Rahsaan Roland Kirk plağı dinlediğinde Hendrix’i dinlediği zaman ne hissettiyse onu hissettiğini söylüyor mesela: “O adam kuralları yerle bir ediyordu!”
Yani listemizdeki bu insanlar birbirlerine o kadar da uzak sayılmazlar…
Uzatmayayım… Bugün beş şarkımız var: Rahsaan Roland Kirk‘ten “Serenade To A Cuckoo” ile başlıyor, Jethro Tull‘dan “A Song For Jeffrey” ile devam ediyoruz. Sonra Miles Davis‘ten “Red China Blues” ve Jimi Hendrix‘ten “Voodoo Child (Slight Return)” geliyor. Son olarak, yine Miles‘tan “Right Off” ile kapanışı yapıyoruz.
Buyurun Pazar Şarkıları #13’e…
Keyifle dinleyip okuyasınız!
Haftanın Playlist’i
RAHSAAN ROLAND KIRK – Serenade To A Cuckoo (1977)
Oraya 1977 yazdık ama bu bahar neşesi şarkı aslında ilk olarak 1964 tarihli Rahsaan Roland Kirk albümü I Talk With The Spirits‘te görülür. Bizim listemizdeki, 1977 tarihli Kirkatron albümünde yer alan canlı versiyonu. Benim dinlediğim “Serenade To A Cuckoo”lar arasında en güzeli de bu! Şarkının orijinali, bana oldum olası bir gugukkuşu* neşesinden çok, karga tedirginliğini taşıyor gibi gelmiştir. Bu hali ise şahane bir canlılık taşıyor.
Bununla beraber, şarkının bir yorumu daha vardır ki efsaneler arasına yazılmıştır: Jethro Tull yorumu! 1968 yılında “Serenade To A Cuckoo”, Ian Anderson’ın büyülü flütüyle Jethro Tull’ın This Was albümüne de girmiştir. Zaten Jethro Tull’ın her şeyi olan Ian Anderson, Roland Kirk’ten çalış tarzı olarak da fena halde etkilenmiştir. Hatta Ian Anderson’ın flütle çalmayı ilk öğrendiği ezgilerden biridir Roland Kirk’ün “Serenade To A Cuckoo”su!
Aslında Rahsaan Roland Kirk gibi bir adam çok daha fazla müzisyeni etkilemeliydi, belki etkilemiştir ama etkilediyse de etkilediği dile getirilmeliydi. Bir multi-enstrümantalist olan Roland Kirk, saksafondan flüte geniş bir üflemeli çalgılar repertuarına sahipti. Kendine has bir stili vardı; onun herhangi bir kaydını dinliyorsanız, o olduğunu anlarsınız. Zaten iyi müzik biraz da böyle bir şey. Miles Davis öyle der, müzikte stillerin konuştuğunu söyler, “Tıpkı boksta olduğu gibi…”
Rahsaan Roland Kirk boksör olsa herhalde Muhammad Ali olurdu. Bu görme engelli kara adam, sadece müthiş bir müzisyen değil, cesur bir aktivistti de. Irkçılık karşıtı mücadelenin sesi olmaya çekinmezdi! Yazık ki, birçok iyi caz müzisyeni gibi o da erken öldü. Neyse ki ardında harika şarkılar bıraktı.
* Cuckoo, gugukkuşu demek. Yani “Serenade To A Cuckoo”, “Bir Gugukkuşuna Serenad” oluyor.
JETHRO TULL – A Song For Jeffrey (1968)
Progresif ve folk rock tarihinde, en çok da Ian Anderson’ın flütü sayesinde, müstesna bir yeri olan Jehtro Tull’ın plakçı raflarında ilk gözükmesi 1968 yılındadır.
Bu yıl Ian Anderson, Mick Abrahams (gitar), Glenn Cornick (bas) ve Clive Bunker (davul)’dan oluşan grubun ilk albümü This Was çıkmış, bir “Serenade To A Cuckoo” yorumunun yanında “A Song For Jeffrey” gibi şahane bir şarkıya da ev olmuştur.
“A Song For Jeffrey” halis muhlis bir Ian Anderson şarkısıdır. Şarkıda sözü edilen Jeffrey, daha sonra Jehtro Tull’ın basgitarını Glenn Cornick’ten devralacak olan Jeffrey Hammond-Hammond’dır. Tuhaf soyad, değil mi? Adamın soyadı sadece Hammond aslında ama annesinin kızlık soyadı da Hammond olduğundan arkadaş çevresinde epey goygoy dönmüş. “Ulan Jeffrey, ne cins ailen var! Annenin asıl soyadı Hammond, babanın da!” Biri mutlaka “The Fellowship of The Hammond”* esprisi de yapmış olmalı.
* The Fellowship of The Ring: Yüzük Kardeşliği
MILES DAVIS – Red China Blues (1974)
Miles Davis müzik tarihinde en sevdiğim, hayranlık duyduğum insanlardan biri. Bunda kendisinin boks sevdası da etkili tabii, ben de boks sporuna bayılırım… Fakat hayranlığımın esas sebebi şudur: Miles, hep yeniyi kovalamış, hem de her daim kendi stilini kurmanın peşinde koşmuş bir adam -kimsenin ne dediğiyle ilgilenmeden! Üstelik onu sadece dinlemek değil, izlemek de büyük keyif. Açın, özellikle 1960’ların sonundan itibaren olan konserlerini izleyin; o renkli kıyafetler, değişik gözlükler, sahnedeki içine kapanık duruşu… Cüretkâr ve özgün bir müzik insanıydı Miles Davis. Her şeyiyle bir rock’n’roll yıldızıydı. Tıpkı çok sevdiği Jimi Hendrix ya da Prince gibi…
1974 tarihli Get Up With It albümü, bence onun en iyi ve en ilginç albümlerinden biri. Bir toplama albüm; Columbia Records’tan çıkıyor. 1970-74 arası yaptığı kimi kayıtlardan oluşuyor. “Red China Blues” da bu kayıtlardan biri. Şarkının davullarında 70’li yıllarda Miles ile epeyce çalan Al Foster var.
Get Up With It, 1974 yılında çıkan Miles Davis toplamalarından sadece biri. Onun gibi iki tane daha var. 1972’deki On The Corner‘dan sonra Miles Davis için uyuşturucu ve berbat ilişkilerle dolu çalkantılı bir dönem başlıyor. 1974 ile 75 yılları bu dönemin zirvesi oluyor. Müziği bırakmayı ilk defa 1974 yılında aklına getiriyor Miles, 1975’te ise bırakıyor. Ta ki 1980 yılına kadar… O aralıkta hep ya konser albümler ya da toplamaları çıkıyor. Ama neyse ki 1981’de The Man With The Horn ile sahalara dönüyor!
JIMI HENDRIX – Voodoo Child (Slight Return) (1968)
Elektronik gitar dendi mi akla ilk Jimi Hendrix gelir, hiç de anormal değildir! Onun gitara getirdiği yenilikler, kendinden sonra gelen hemen hemen tüm rock ve blues gitaristilerini derinden etkiledi. Bunları uzun uzun tartışmayacağız ama Hendrix’in efekt pedallarını, en çok da wah pedalını kullanmadaki becerisini konuşmazsak çarpılabiliriz! Birçok müzisyen wah pedalını kullandı; Jimmy Page gibi büyük gitaristler, Herbie Hancock gibi müthiş klavyeciler… ama Jimi Hendrix, özellikle de bu “Voodoo Child (Slight Return)” şarkısındaki kullanımıyla ortalığı ateşe verdi. Zaten meraklısı bilir, bugün piyasada Hendrix’in adına çıkarılmış bir wah pedalı da satılmaktadır.
“Voodoo Child (Slight Return)”, Hendrix’in üçüncü ve son stüdyo albümü Electric Ladyland‘de yer alan bir şarkı. Aynı albümdeki “Voodoo Chile” üzerinden geliştirilmiş ama ondan çok daha popüler olmayı başarmış! Bugün hemen her gitar meraklısı en az bir kere bu şarkıyı ya da hiç değilse bu şarkının girişini çalmayı denemiştir diye düşünüyorum. Ama haydi itiraf edin, birçoğunuz o wah pedalını kullanmayı çok kolay sanıp o güzelim şarkıyı mahvettiniz! (Ben ettim, oradan biliyorum. Sonra ayıp oluyor diye gitarı bıraktım zaten.)
“Voodoo Child (Slight Return)” müziğiyle de sözleriyle de bir blues ve saykedelik buluşmasıdır. Voodoo büyüsü gibi bir şarkıdır! Kimler kimler bu büyüye kapılıp yorumlamamıştır ki: Slash, Steve Vai, Yngwie Malmsteen, Stevie Ray Vaughan… ama hiçbiri Hendrix etkisi bırakamamıştır. Lakin burada bir not: Stevie Ray Vaughan yorumu da başka bir tattır; kaçırmayın, dinleyin derim!
MILES DAVIS – Right Off (1971)
Jack Johnson, namı diğer Galveston Devi, ABD’li siyahların ve ırkçılıkla mücadelenin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Johnson, Dünya Ağırsıklet Boks Şampiyonu olan ilk siyah boksördür! Bu öyle az buz iş değildir o dönemde, 1900’lerin başları… Jack Johnson uzun zaman Dünya Ağırsıklet Boks Şampiyonluğu maçına çıkmak istese de rakipleri kabul etmiyor ve o dönem bir siyahın dileği, bir beyazın dileğinden çok daha önemsiz. Zaten siyahlar için ayrı bir boks şampiyonluğu bile sözkonusu. Ancak iş 1908 yılında kırılıyor: Kanadalı boksör Tommy Burns, 30.000 doları duyunca Jack Johnson’la Dünya Ağırsıklet Boks Şampiyonluğu için dövüşmeyi kabul ediyor.
26 Aralık 1908 akşamı, Sydney’de, tam 14 rauntluk maçın sonucu bir devrimin ilanı oluyor: Jack Johnson, beyaz rakibi Tommy Burns’ü hakem kararıyla yenerek Dünya Ağırsıklet Boks Şampiyonu oluyor!
Bu başarı, beyazları, özellikle de Amerikalı beyazları çıldırtıyor tabii. Hele bir de Jack Johnson, beş maçı daha namağlup geçirip kemeri kimselere vermeyince… Böylece ne kadar büyük bir yazar olsa da ırkçılığı bilinen Jack London dahil beyazlar çok güvendikleri emekli boksör James J. Jeffries’i ringlere dönmeye çağırıyorlar: “Beyazların gururunu kurtar!” Jeffries dönüyor. Maç, 4 Temmuz 1910 gününe ayarlanıyor. 4 Temmuz, biliyorsunuz, ABD’de Bağımsızlık Günü olarak kutlanır. O akşam maçı izlemeye gelen on binlerce beyaz Amerikalı, Bağımsızlık Günü’nü siyah Jack Johnson’ın sırtını yerde görerek kutlamayı umuyor. Ancak umutları James J. Jeffries’in kendisi gibi perişan oluyor! Jack Johnson, maçı teknik nakavtla kazanıyor.
Bu müthiş olaydan sonra ırkçı beyazlar Jack Johnson’a hepten bileniyorlar. Johnson, şampiyonluk kemerini 1915 yılına kadar kimselere bırakmasa da bundan sonra hayatı hep daha zor geçiyor. Bir ara hapse bile düşüyor! Ancak siyahlar onu asla unutmuyor, nitekim 1970 yılında onun hayatını anlatan bir film çekiliyor. Bu filmin müzikleri de Miles Davis tarafından yapılıyor.
İşte, A Tribute To Jack Johnson (1971) albümü, bu filmin müzikleri oluyor. Albüm iki şarkıdan oluşuyor: A yüzünde bizim de listemizdeki “Right Off”, B yüzünde ise “Yesternow” var. İkisi de upuzun şarkılar.
Albümde fusion’ın en önemli isimlerinden John McLaughlin ve Herbie Hancock gibi isimler Miles Davis’e eşlik ediyorlar. Daha sonra John McLaughlin’le Mahavishnu Orchestra’da da çalışacak Billy Cobham da davuluyla Allah Allah bir performans sergiliyor. Zaten bana sorarsanız albümün en nefis yanı, John McLaughlin’in gitarı ile Cobham’ın davulu; hani, bildiğin rock’n’roll işte!
Ben çok konuştum. “Right Off” faslını kapamadan bir de Miles Davis’in kendisini dinleyelim, bakalım ne demiş albüm hakkında:
“Kafamda boksörlerin hareketleri vardı, ayak hareketleri. Neredeyse dans adımları gibiydiler veya bir tren sesi gibi. Gerçekten de saatte seksen mille giden bir trenle yolculuk yaparken raylardan gelen ritmik sesi andırıyordu. Joe Luis veya Jack Johnson gibi büyük boksörleri düşündüğümde hep belirir kafamda tren imajı. Bir ağır sıkletin sana giriştiğini düşünürsen üstüne bir tren geliyormuş gibi olursun. (…) Eleştirmenler müziği nereye koyacaklarını bilememişlerdi. Birçok rock müzisyeni plağı dinledikten sonra açıkça fikir beyan etmemiş ama bana gelip plağı çok sevdiklerini söylemişti.”
Uzun lafın kısası, Miles Davis’in A Tribute To Jack Johnson albümü Jack Johnson’ın boksörlüğü gibi bi’ albümdür; “Right Off” da öyle bi’ şarkı!